Paris’e gelen gece yarısı telefonu
Henüz 2 Mayıs’taki operasyonun şoku tam olarak atlatılmadan, 22 Kasım 2011’de İzmir Büyükşehir Belediyesi ve şirketlerine yeni bir operasyon daha yapıldı. İkinci dalga gelmişti.
İlginçtir, Başkan Aziz Kocaoğlu, o gün İzmir’in EXPO 2020 adaylığı tanıtım toplantısı için Paris’teydi. Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) delegasyonuna İzmir’i ve hedeflerini anlatacak, büyük EXPO Fuarı için oylarını isteyecekti.
İzmir heyeti, Paris’te bulunan tüm BIE delegelerine akşam etkileyici bir resepsiyon vermişti. Davetin ev sahipliğini, Başkan Kocaoğlu ve eşi Türkegül Kocaoğlu ile birlikte İzmir Valisi Mustafa Cahit Kıraç ve eşi Berrin Kıraç yapıyordu.
Gece uzun sürdü.
Saat 01.00 gibi Hotel du Collectionneur’deki odasında çıkan Kocaoğlu, sabah çok erken bir saatte gelen telefonla uyandı. Paris’te henüz gün ışımamıştı. İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak’ın (ki 2018 yaz aylarında meslekten ihraç edilecekti) talimatıyla Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yeni bir operasyon yapıldığını öğrendi. Bir süre yatağının üzerinde, telefonun başında öylece bekledi.
O gün EXPO delegasyonuna yapacakları sunumun İzmir açısından önemini düşündü önce… Sonra en küçük bir tereddüte düşmeden, kendisini endişeli gözlerle izleyen eşine sadece şu iki cümleyi söyledi:
- Toplayalım eşyalarımızı… İlk uçakla İzmir’e dönüyoruz.
Eşi Türkegül Hanım ve Basın Danışmanı Reşat Yörük (EXPO programı yerine İzmir operasyonunu takip etmeyi tercih eden İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel ve NTV İzmir Temsilcisi Merih Ak) ile birlikte Türk Hava Yolları’nın 11.30’daki Paris-İstanbul uçağındaydılar. İlginçtir, Kocaoğlu “Bir an önce İzmir’de olmalıyım” dediği saatlerde, İzmir’de “kendisinin de gözaltına alınacağını” konuşanlar vardı. Hatta daha ileri gidip “Kocaoğlu’nun yurt dışından dönmeyeceği” dedikodusunu yayanlar da…
Türkiye’nin EXPO adayı olarak ilan ettiği İzmir’in Belediye Başkanı, o gün Palais des Congres’de gerçekleştirilen İzmir sunumunda yoktu. EXPO delegasyonu şaşkınlık içindeydi. Vali Cahit Kıraç ise bu durumu, “Bu adli bir meseledir ama Belediye Başkanı da burada olsaydı iyi olurdu” cümlesiyle özetleyecekti.
Kocaoğlu, Paris’ten döner dönmez soluğu Belediye binasında aldı. 42 kişinin daha gözaltına alındığı bu ikinci operasyon, herkesin canına “tak” etmişti.
En çok da Başkan’ın…
“Sanıyorlar ki, Aziz mücadele etmeyi bilmiyor”
Belediye önünde, aralarında milletvekilleri ve CHP yöneticilerinin de bulunduğu büyük bir kalabalık bekliyordu onu. Havaalanında bir açıklama yapmamıştı ama burada herkes konuşmasını, bir şeyler söylemesini istiyordu. O da öyle yaptı. Hemen bir ses düzeni kurulmasını istedi çalışma arkadaşlarından. Hava kararmaya başlarken, işten çıkıp evlerine gidebilmek için Konak vapur iskelesine, metro istasyonuna ve otobüs duraklarına doğru yol olan İzmirliler de karışmıştı kalabalığa…
Aziz Kocaoğlu, Başkanlık girişinin en üst basamağına çıkıp konuşmaya başladı. Anlattıkça duygulanıyor ve sesi titriyordu. Sinirlendiğinde ise haykırışlarıyla koca meydanı inletmekteydi. Önce EXPO’yu anlattı:
- Diyorlar ki; Başkan Paris’ten sunum yapacaktı, niye döndü? Bu tür organizasyonlar kente verilir. Bu organizasyon lideri, o kentin seçtiği belediye başkanıdır. Dünya alem bunu böyle bilir. Ama ben Paris’te olsam da kürsüye çıkarılmayacaktım. Konuşturulmayacaktım. Organizasyonun başı kalksın, ‘Hayır, Aziz Kocaoğlu konuşturulacaktı” derse, nam olsun diye kendimi asacağım!
Başkan’ın sesini duyanların da katılımıyla, Belediye önü bir anda miting alanına dönmüştü. Alkışlar, sloganlar arasında sürdürdü konuşmasını:
- Bu bir oyundur ve er geç bunu kuranların, yapanların başında patlayacaktır. Bize bu insanlık dışı, adalet dışı uygulamayı reva görenler, hem Allah hem de millet ve adalet huzurunda hesap verecektir. Alnımız açık! Sayın Cumhurbaşkanı’nı ve Sayın Başbakan’ı adalete çağırıyoruz.
İkinci baskından 4 gün sonra, 26 Kasım günü Torbalı’da gerçekleştirilen İZSU temel atma töreninde kürsüye gelen Aziz Kocaoğlu, belki de Başkanlık döneminin en etkili konuşmasını yapacaktı. Bu konuşma için herhangi bir hazırlık istememiş, sadece yüreğinden geçenler dile gelmişti. Ama bu dile geliş öylesine etkiliydi ki, alanı dolduranlar gözyaşlarını bir türlü saklayamadı.
O konuşma uzun süre unutulmadı. En çok da “adalet” ile ilgili cümleleri…
Şunları söylemişti İzmir’in Başkanı Torbalı’da:
- Hiçbir kurum ve kuruluş, Büyükşehir Belediyesi kadar lime lime, delik deşik edilmedi; aranmadı, sorgulanmadı. Ne buldun kardeşim? Engellemeyin işimi! Benim görevim İzmirli hemşehrilerimize hizmet etmek. Benim davam bu. Sanıyorlar ki, Aziz Kocaoğlu mücadele etmeyi bilmiyor. Biz 64 yıllık hayatımızda bütün zorluklardan, bütün namuslu, şerefli yollardan geçtik. Mücadele etmesini de biliriz. Biz haklıyız, doğruyuz, dürüstüz, çalışkanız, onurluyuz, şerefliyiz. Bizim veremeyecek bir hesabımız yok! Gücün vardır. Gücünden geleni, elinden geleni yaparsın. Ama İzmirlinin vicdanında, Türkiye’nin vicdanında beni mahkûm edemezsiniz! Sen mahkûm etsen, senin zihniyetin mahkûm etse, İzmirli ve Türkiye Cumhuriyeti beni mahkûm etmeyecektir! Aç yatabilirsiniz, yarı tok yatabilirsiniz, işiniz bozuk olabilir, işsiz kalabilirsiniz, ama adaletsiz yaşayamazsınız. Adalet sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne, başkanına, sadece İzmirlilere, sadece siyasilere lazım değil. Adalet hepimize lazım!
Bu konuşma, Türkiye demokrasi tarihi içinde de kendine çok özel bir yer bulacaktı. Ama İzmir üzerindeki oyunlar devam ediyordu.
“Arkadaşlarımı bırakın, beni tutuklayın!”
30 Aralık’ta Kocaoğlu’nun Başkan Vekili, Dr. Sırrı Aydoğan ifadeye çağrıldı. 2 Ocak 2012 günü saat 10.00’da da bizzat kendisi…
“Şüpheli” sıfatıyla…
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, savcının bu çağrısını kimseye söylemedi. Ailesine bile... Sadece avukatı Ercan Demir ve çok yakın bir çalışma arkadaşı biliyordu durumu.
Makam aracını istemedi. Bir taksiye atlayıp Bayraklı’daki İzmir Adliyesi’nin yolunu tuttu. Saat 09.45’ti. Avukatlarıyla buluştu.
Sorgulamayı Birol Çengil yapacaktı. Dönemin en etkin isimlerinden, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı (2018 Haziran ayında, FETÖ bağlantıları nedeniyle 7 yıl 6 ay hapis cezası alan) Birol Çengil…
Sorguya girmeden, İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ali Haydar geldi Başkan’ın yanına. (Meşhur “Balyoz” davası için “artık bu iş bitti” denilen bir süreçte, isimsiz bir ihbar mektubuyla Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yeniden arama yaptıran ve “sözde” yeni deliller bularak davanın seyrini değiştiren iki savcıdan biriydi Ali Haydar… Daha sonra meslekten ihraç edildi.) Çok kibar bir karşılamaydı. Sorgulamaya kendisinin de katılmasının bir sakıncası olup olmadığını sordu Kocaoğlu’na…
Başkan şaşırmıştı. “Ne sakıncası olacak? Elbette” demekle yetindi.
Birol Çengil’in odasına birlikte girdiler. Aziz Kocaoğlu, Ali Haydar ve Ercan Demir...
İki saat kadar devam eden sorgulamanın sonunda Kocaoğlu’na “Söyleyeceğiniz başka bir şey var mı?” diye soruldu. O da:
- Arkadaşlarımın ve yaptıkları işlerin tamamının arkasındayım. Tutuklu arkadaşlarımın bırakılmasını talep ediyorum. Eğer ortada bir suç varsa, beni tutuklayın!
Savcı Çengil, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nı tutuklamaya sevk edip etmeyeceğini değerlendirmek için makul bir süreye ihtiyacı olduğunu söyledi.
Başsavcı Vekili de, Kocaoğlu’nu odasına davet etti. Çengil’in kararı belli olana kadar kendisine kahve ikram etmek istediğini söyledi.
Bu arada İzmir’deki fısıltı gazetesi hızlı bir şekilde çalışmış; Başkanlarını Adliye’de gören vatandaşlar kulaktan kulağa bu bilgiyi yaymıştı:
- Başkan’ı tutuklayacaklar.
Adliye’ye ilk gelen, Aziz Kocaoğlu’nun gençlik arkadaşı, kendisine siyasetteki en yakın isimlerin başında gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel oldu. Hemen peşi sıra da belediye başkanları, milletvekilleri, parti yöneticileri…
Ve elbette binlerce İzmirli…
Alaattin Yüksel, Adliye koridorlarında bilgi almaya çalışıyordu. Herkes şaşkın ama daha çok da endişeliydi. Saatler geçtikçe Adliye önündeki kalabalıkla birlikte gerginlik de artmıştı.
Uzun bir bekleyiş sonunda Özel Yetkili Savcı’nın “tutuklamama” kararı tebliğ edildi. Çıkışta Kocaoğlu’nu “İzmir seninle gurur duyuyor” sloganları atan coşkulu bir kalabalık bekliyordu.
Avukat Ercan Demir, “Çete’nin başı olarak görülen Aziz Kocaoğlu’nu neden tutuklamadılar?” sorusuna yıllar sonra şu yanıtı verecekti:
- Aslında hedefteki asıl isim oydu. Zaten o da çıkıp ‘Arkadaşlarımı bırakın, beni tutuklayın’ demişti. Tutuklayamadılar çünkü süreç hukuki değildi. Aziz Bey’in tutuklanmasıyla ilgili hamlenin doğurabileceği siyasi sonuçları düşündüler. Davaya karşı olumsuzluğun, sanıklara verilen kamuoyu desteğinin, Aziz Kocaoğlu’nun tutuklanmasıyla çok daha şiddetlenebileceğinden endişe ettiler. Tutuklamak yerine bir yolsuzluk imajı yaratmanın daha doğru olacağını düşündüler. Ama bu da ters tepti.
3. Bölüm yarın www.dokuzeylul.com'da