İZBAN’daki grev nedeniyle İzmir bir aydır perişanları oynuyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan grevin ertelenmesine karar verdi ve sorun iki aylığına ötelenmiş oldu…

Olayın bir de başka boyutu var…

İzmir’de artık ulaşımın can damarı durumundaki raylı ulaşım sistemi İZBAN çalışanları kendilerine verilen zamları yetersiz bulup grev kararı aldı ve 29 gün boyunca da dediğini yaptı.

Bunun sonucunda büyük bir mağduriyet oluştu.

Zamanında işine gidemeyenler, bu nedenle işinden olanlar, azar işitenler, yollarda perişan olanlar…

Sorunlar öyle seviyeye vardı ki; işçiden yana olanlar bile, “200-300 kişi hakkını alacak diye 3 milyon insan mağdur edilemez” demeye başladı…

E tabi siyaset de olaya balıklama daldı.

Bazıları demokrasi havarisi kesildi.

Bazıları grevin tamamen siyasi olduğun öne sürdü…

Siyaset erbabına konu olsun yeter.

Onlar kendilerine göre yontup açıklamalarını yapacaklar.

Bundan da doğal bir şey yok…

Ama en büyük eksikliği nedense hepimiz es geçtik.

Evine ekmek götürmekten başka derdi olmayan işçinin en temel haklarından birisi grev yapabilmek.

Geçmişte bu gücü kötüye kullanan sendikalar olmadı diyemem.

İşçilerin parasıyla kendilerine olağanüstü imkanlar yaratanlar, siyasetin oyuncağı olanlar da oldu.

Ama unutmayalım gücü elinde bulunduran işverenin de sicili temiz değil.

Bir yanda işçi var, bir yanda işveren var.

Bunların anlaşamama ihtimali, anlaşma ihtimalinden daha yüksek.

Yalnız İZBAN grevinde durum farklı.

İşveren aynı zamanda devleti temsil ediyor.

İşçinin karşısında devlet var.

Ve grev kararı devletin en üst kademesinden gelen bir talimatla erteleniyor.

Oysa bu tür anlaşmazlıklarda tarafların bir dayanağı olması lazım.

O da nedir? Bağımsız, adil bir hukuk sistemi…

İşçisi de işvereni de (devlet bile olsa) hukuk sistemine sığınmalıydı.

İşte o zaman siyasi açıklamaların da çok fazla önemi kalmazdı.

Makul bir çözüm işçiyi de işvereni de, mağdur olan halkı da tatmin edebilirdi.

Olmadı…

Siyasetin iki dudağı arasında perişan bir ay geçirdik.

Oysa sağlam bir hukuk, sağlam bir adalet sistemi hepimize, herkese lazım.

Kuvvetler ayrılığının böyle zamanlarda önemi daha da çok anlaşılıyor…