Dostoyevski, ünlü eseri 'Suç ve Ceza'da kahramanları Raskolnikov ile Pyotr arasındaki bir diyalogla sizi bir sorgu odasına iter. Vicdanınızla zihniniz arasında gidip geldiğiniz bu yerde, kitaptaki sohbette dillendirilen iki tip insandan hangisi olduğunuza karar vermeye çalışırsınız. Bu iki tip insandan birincisi, sıradan vatandaş diye nitelendirdiğimiz, kurallara uyan, toplumla iletişimi kuvvetli ve uyumlu bir hayat sürdüren, alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı olan kesimdir. İkinci tip insan ise, yeni bir fikri ve yeni bir sözü olan, eski alışkanlıkları ve eski tip sistemi yeni bir açılım ile yıkmak isteyen, çoğunlukla çevresi ile uyumsuz olandır.
Hangisi olduğunuza karar verdikten sonra sizi ikinci soru karşılar: "Ben bu halimden memnun muyum?"
Siz bu soruyu nasıl yanıtlarsınız bilmiyorum ama Şükrü Özçevik, kendisini birinci tipte görmüş ama bundan memnun olmadığına karar verip bunu değiştirmek için çabalamaya başlamış.
Ki en zoru da budur... Değişmek... Çünkü cesaret ister korkunun üzerine yürümek. Genelde insanlar bilmediklerinden korkarlar. Böyle insanlardan en sık duyacağınız cümle, "Ben yapamam"dır. 
Şükrü Özçevik, İzmir Çimentepe doğmuş. Mardin'den gelen ailelerin midye yaptığı evlerin çocuklarıyla Kadifekale'de büyümüş. Coca Cola fabrikasında işçi olan babasının kendisini futbol okuluna yazdırmasıyla sokaktaki olumsuzluklardan uzak durup 15 yıl boyunca top peşinde koşmuş.
İzmirspor'da futbola başlayan, 26 yaşına kadar farklı kulüplerde oynayıp milli takım kadar yükselen Şükrü Özçevik, 3. kez sakatlanıp profesyonel hayatını bir kenara koymak noktasına geldiğinde 'Suç ve Ceza' ile tanışmış.
O güne kadar doğru dürüst kitap okumadığını fark etmiş. Okudukça kendine dert edinmiş... Bizleri esir eden sistemi, sanat düşmanlarını, sevgi yoksunlarını ve daha pek çok şeyi... 
Suç ve Ceza'nın bir bölümünde şöyle der: "İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. Hele içiniz rahat olmadı mı, gerçeğe ne kadar da uyar rüyalarımız!"
Eğer hayatınızı sekteye uğratanlara söyleyecek sözünüz, refahınızı bozanlara verecek tepkiniz varsa, uykularınız kaçıyorsa yaşananlardan, kendinizi ifade edebileceğiniz bir alan seçersiniz.  
Şükrü Özçevik de sinemayı seçmiş. 26 yaşında Açıköğretim Fakültesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümü'ne girmiş. Düğünlerde pratik yapmış. İlk senaryosunu "Sistemin İpleri"ni o zaman yazmış ve daha sonra kısa film olarak çekmiş. Kapitalizmi eleştirdiği film bittikten sonra fark etmiş ki aslında anlattığı ipin en ucundaki ilmekteki babası. Anlatılan o ve onun gibilerin hikayesi.
Sadece babasının değil pek çok insanın öyküsü takılmış daha sonra Şükrü'nün objektifine kimi belgesel olmuş kimi film. Ödüller gelmiş ardından ve yeni projeler.  
Şükrü'nün, son olarak Çimentepe ve Kadifekale semtlerinde çektiği Noradrenalin, 17 Ağustos itibariyle BluTV'de sinemaseverlerin karşısına çıktı. Hikayesi 2030 yılında geçen; sevginin resmi olarak yasaklandığı, Devlet Silahlandırma Dairesi tarafından insanlara her ay kullanması için 5 kurşun verildiği bir evrende geçen "Noradrenalin" adlı film En Çok İzlenen Yerli Filmler Listesi'nde ikinci sıraya yerleşti.
Herkes Şükrü kadar şanslı olmayabilir. Kendisindeki değişimi bu kadar hızlı bir şekilde gerçekleştiremeyebilir... Burada en önemli şey vazgeçmemek. 
Şükrü bu değişimin hikayesini kendisine saklamamış, yaşadığı mahalledeki Zübeyde Hanım İlkokulu'na gidip oradaki çocuklara bunu anlatmış. Anlatmakla da yetinmemiş onlara bir kitap armağan etmiş: Kısa Filmin Öyküsü.
Es Yayınları'ndan çıkan kitapta sadece kendi kısa filminin değil, 25 kısa film yönetmenin filminin hikayesi var.   
Şükrü henüz 30 yaşında... Elinde pek çok proje var. Yazacağı çok sayıda senaryo... 
Tüm bunları bir kenara koyarsak, bu hikayede kötü olan bir şey var. O da Şükrü'nün bundan sonraki hayatını yurt dışında yaşamak üzerine planlaması. 
Yetişmiş, farkındalığı artmış, başarılı bir insan daha Türkiye'yi terk ediyor. 
Saraylarda yaşayanlar bunu görmeyebilir. Ama bu durum, bu ülkenin gençlerine yeterli önemin verilmediği gerçeğini değiştirmez. 
Önümüzdeki ilk seçimde yaklaşık 7 milyon genç oy kullanacak. İş bulamayan, destek görmeyen, önleri tıkanan, yoksulluk çeken, sosyal yaşamları kısıtlanan bu seçmenlerden kaçı bu hükümete oy verir bilmiyorum. Bildiğim şu ki, Şükrü gibileri kaybeden ülkeler, kaybeder.
Şimdi söyleyin siz hangi tip insansınız?