“Sen mi o gülleri takındın güzel,
Yoksa o güller mi seni takındı?”

(Oktay Rifat)


* * *

Gül gülüşlü bir güzel yolumu kesti; “Hoşbeş” demeden söyledi:
-Şadan Hoca, etik -estetik dersimizde anlattığınız örnek öykülerden çoğu aklımda. Hele “Görünmeyen Yara”yı sevdiklerime hep anlatıyorum.
-Öyle mi Başak? Senin gibi güzel işte bu. Anlatarak öğrenirsin. Aradan 24 yıl mı geçti? Neydi o öykünün mesajı?
Aldı sözü Başak:
-Çok mahir bir doktor; aşk pişmanlığı yüzünden ölesiye üzgün olan kerli ferli adamın olmayan, görünmeyen yarasını ameliyat ediyordu. Şimdi bu davranışı etik sayılmalı mıydı, sayılmamalı mıydı?
Bunun ne gurur verici durum olduğunu öğrenciler iyi bilir. Demek; çabanız güme gitmemiştir.
Ama şu kahırlı dünyada, güme gitmemiş nice klasikler vardır.
Mor Jokai'nin “Görünmeyen Yara”sı bunlardan biridir. Bu eser, Sami N. Özerdim'in çevirisi ile dilimize kazandırılmıştı.

SOYSUZLAŞMIŞ HAYVANLAR

Vercors'un müthiş romanı “Soysuzlaşmış Hayvanlar” iletişim fakültelerinde niçin okutulmaz, okutması gerekenlerin bilmiyor olmasından olsa gerek.
Dünyanın bir yerinde, balta girmemiş bir ormanda, değişik bir yaratık türü keşfedilir. Bunlar, primattan ileri insandan geri bir evrim sürecindedir.
Sermaye bu fırsatı paraya çevirmekte gecikmez. Oraya kurduğu tesiste, bu tam evrimleşmemiş insanları karın tokluğuna çalıştırır. Tahmin edersiniz, orada haddinden fazla iş kazasında, son derece fazla çalışan ölür.
“Hayvanları sevenler” veya “koruma dernekleri” vardır ama; bu zavallılar ne hayvan sınıfına girer, ne de insan sınıfına.
Bir gazeteci bunu kendisine dert edinir; kampanya başlatır ama buna ne diyanet işleri karışır, ne papalık, ne de hahamlık. Belki tahmin etmediniz: Bizim idealist meslektaş, çılgınca bir iş yapar. Bu yaratıklardan bir dişiyi gebe bırakır ortaya, anadan ileri, babadan geri yaratılışta bir yavru çıkar. Çılgın gazeteci daha ileri gider ve yeni doğanı öldürür.
-Ben katilim, yavrumu öldürdüm, diye kendisini ihbar eder.
Dünya ikiye ayrılır.
-Bu gazeteci insan mı öldürdü, yani katil mi, yoksa öldürdüğü tam insan olmadığı için eylemi cinayet sayılmaz mı?
Kitap, bu heyecanlı tartışmayı anlatır.
Sonuç mu?
Yağma yok; bilmek çaba harcayanın harcıdır.

İKİ ESİR

Ege Ekspres Gazetesi'nde çalıştığım yıllarda (demek, 1966'dan önce) orada çalışan Sungur Genya önermişti bana. Lajos Zilahy'nin romanını. Eseri Zahir Törüm Künay Türkçeye aktarmıştır. Aradan yarım yüzyıl geçtikten sonra bile, satırlar gözümün önünde gibidir.
Roman “Ilık bir Eylül akşamıydı” diye başlıyor ve “Yol sordukları adam, Rus köylüsünden beklenmeyecek nezaketle şapkasını çıkararak selamladı onları.”
Biraz ipucu verdim bu duygu yüklü, hislendirici yazın yapıtı hakkında. Peter ile Miette birbirlerine delice aşıktır. Evlenirler. Araya kahrolası savaş girer. Peter askere gider. Birkaç yıl sonra, şehit olduğu haberi gelir... Sonra? (Ben size soruyorum)

İHTİYAR BALIKÇI

Bizim Türkiye'mizin gariplikler ülkesi olduğunu bilirsiniz. Mesela ben yakından biliyorum; Halikarnas Balıkçısı'nı balık ihracatçısı sanıp, vergi defterlerini incelemeye gelen maliyeciler olmuştu. Onu İzlanda Balıkçısı ile karıştıranlar çoktur.
Lise edebiyat öğretmenim Suzan Sunguroğlu bana Ernest Hemingway'in “Old Man And The Sea” (İhtiyar Balıkçı diye çevrildi) kitabını verdi. İnanın, kitabı birkaç kez okuduğum halde sevemedim. İşin kötüsü bunu Suzan öğretmenime söyleyemedim.
Yıllar sonra bizim balıkçıyla konuştum. Baba şunu dedi:
-Hemingway, devletin maaşlı roman yazma memuruydu. (Onun İzmir Rıhtımında diye bir kitabı da vardır) Ernest'in “Yaşlı Adam” diye anlattığı balıkçıyı bulmuşlar. Adamcağız, “Anlatılan ben değilim” demiş.
Ne dersiniz? “Siz gelin Halikarnas Balıkçısı'nı, Sait Faik'i okuyun” demenin tam sırası değil mi?

YAĞIR

Halikarnas Balıkçısı gibi, Erdoğan Çokduru, Ali Yüce, Zekai Eroğlu, Mehmet Karabulut gibi, Arif Karakoç'u da yaşatmaya çalıştığım çoğunuzca bilinir.
Arif'in “Yengeçlerin Sağ Tarafı Çok Korkar”ından sonra “Çıkagelse Elleri” ve “Sarı Yasemin” adlı iki şiirler toplamını hazırlayıp yayınlattım. Ben de, Çınar Çığ'da, Tayla Kıyat'ta, Nurettin Tekindor'da eşi Gül ile kızları Rukiye ile Argül'de Arif'in daha nice şiiri kitap taslağı vardır. Ama mesela, Devrim Şehidi Kubilay'ın eşsiz ve ölümle sonuçlanan eylemini anlatan bir senaryo yazmıştık birlikte. Adı “Kara Sütun” henüz yayınlanmadı.
Arif'in, Attila (İlhan) Ağabeyin çok sevip Demokrat İzmir'de tefrika ettiği “Yağır” adlı bir köy romanı vardır. “Yağır”, at veya eşeğin omuzları arasında iyileşmez yaradır. Roman, köylünün topraklanma çabasını şiirsel bir dille anlatır:
“Altımız toprak üstümüz toprak
Topraksıza çıktı adımı.”