Mustafa Kemal Atatürk, bir sohbet sırasında şunları söylemiş;

“Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tir!”

İşgalciler tarafından 27 Mayıs 1919’da önce Limni sonra da Malta’ya sürülen Ziya Gökalp, 30 Nisan 1921’de ülkesine dönebilmiştir. 

Osmanlı’nın son dönemlerindeki despot yönetim altında şiirler yazmış bir büyük şair, yazar ve felsefe insanıdır, Ziya Gökalp.

Onun, yönetimi eleştiren şiirlerini okuyunca insan ister istemez soruyor;

Ziya Gökalp eğer yaşasaydı da o tarihte Saray’ı ve Padişah’ı eleştiren şiirlerini bugün Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmek için yazsaydı, acaba başına neler gelirdi?

İşte size yazdığı şiirlerden biri;

Daha mı zalimler zulüm edecek

Bu millet zincirde feryat edecek

Yakında bu halka Tanrı yardım edecek

Bir dahi gönderip imdat edecek

Toplanın kardeşler bayrak açalım

Saray’ın üstüne ateş saçalım!

Bir de şu şiirini okuyun ve bunu bugün, Recep Tayip Erdoğan’ı hedef alarak yazdığını düşünün!

Hükümet halkındır, Sultanın değil

Ferman milletindir, sultanın değil

Yasama-yürütme-yargı, her hak onundur

Taht onun, tac onun, toprak onundur.

YA, “SİS” ŞİİRİ?

Şimdi bir de, Abdülhamit istibdatının en yoğun olduğu 1900’lerin başında yurtsever şiirler yazmış Tevfik Fikret’e gelelim.

Şimdi de onun İstanbul için yazdığı, ama aslında Padişah yönetimini hedef alan “SİS” şiirini okuyalım ve aynı şeyleri düşünelim;

Acaba bu şiiri Tevfik Fikret bugün yazsaydı ve Tayyip Erdoğan’ı ve onun Sarayını hedef alsaydı, Tayyip Bey’in yargısı onu rahat bırakır mıydı?

İşte SİS şiirinden birkaç satır;

Sarmış ufuklarını senin, yine inatçı bir duman/Beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan/ağırlığın altında her şey silinmiş gibi/Bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü…

Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak/ey bin kocadan artakalan dul kız…

Sanki bir hain el, daha sen şehir olarak kuruluyorken/ Lanetin zehirli suyunu yapına katmış gibi/Zerrelerinde hep riyakarlığın pislikleri dalgalanır/İçlerinde temiz bir zerre asla bulamazsın/Hep riyanın çirkefi, hasetin kar gütmenin çirkeflikleri…

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar/Katil kuleler, zindanlı saraylar…

Ey tutulmayan vaatler, ey sonsuz mutlak yalan/Ey işitilmek korkusuyla kilitlenmiş ağızlar…

Şimdi karar verin! Abdülhamit’i en azgın döneminde böylesine eleştiren Tevfik Fikret, bugün yaşasaydı eğer, aynı keskinlikte Tayyip Erdoğan’ı ve onun Sarayını eleştirebilir miydi?