Antik dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnas Mozolesi, sadece devasa boyutlarıyla değil, aynı zamanda taşıdığı derin hikayelerle de insanlık tarihinde eşsiz bir yere sahiptir.
Mausolos, M.Ö. 4. yüzyılda Karya'yı yöneten güçlü ve vizyon sahibi bir satraptı. Krallığını sadece siyasi ve askeri olarak değil, kültürel ve sanatsal olarak da yüceltmek istiyordu. Bu arzusu, kendi için görkemli bir anıt mezarın yapılması gerektiği düşüncesini doğurdu. Anıtın inşası için dönemin en ünlü Yunan mimarları olan Satyros ve Pytheos görevlendirildi. Heykeltıraşlık işleri ise Scopas, Bryaxis, Leochares ve Timotheus gibi ustaların ellerinden çıktı. Bu isimlerin her biri, kendi alanında birer efsaneydi ve Mozole, adeta bir sanatçılar buluşma noktası haline gelmişti. Mausolos'un vefatının ardından, eşi ve kız kardeşi Artemisia, onun anısını yaşatmak için mozolenin tamamlanmasını sağladı. Yapı o kadar etkileyiciydi ki, Mausolos'un adından türeyen "mozole" kelimesi, günümüzde de anıt mezarlar için genel bir terim olarak kullanılmaktadır.
Halikarnas Mozolesi, yaklaşık 45 metre yüksekliğindeydi. Üç ana bölümden oluşuyordu: altta yüksek bir podyum, ortada iyonik sütunlarla çevrili bir tapınak benzeri bölüm ve en üstte piramit şeklinde bir çatı. Çatının tepesinde ise Mausolos ve Artemisia'yı dört atlı bir arabada tasvir eden devasa bir heykeltıraşlık grubu bulunuyordu.
Mozolenin en çarpıcı özelliklerinden biri, zengin heykeltıraşlık süslemeleriydi. Frizler, kabartmalar ve tekil heykeller, Yunan mitolojisinden sahneleri, savaşları ve kahramanlık öykülerini tasvir ediyordu. Amazonlarla savaşan Yunanlılar, aslanlar, atlar ve çeşitli mitolojik figürler, yapının her köşesini süsleyerek onu adeta yaşayan bir sanat galerisine dönüştürüyordu. Bu heykellerin her biri, ustalıkla işlenmiş detayları ve dinamik kompozisyonlarıyla dönemin sanat anlayışının zirvesini temsil ediyordu.
Binlerce yıl boyunca ayakta kalan Halikarnas Mozolesi, depremler ve zamanın yıpratıcı etkisiyle yavaş yavaş tahrip oldu. 14. yüzyıldaki şiddetli bir depremle büyük ölçüde yıkıldığı ve sonraki dönemlerde Aziz Petrus Şövalyeleri tarafından Bodrum Kalesi'nin inşasında yapı malzemesi olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Ne yazık ki, bu eşsiz eserin taşları, bir başka yapının temellerinde kayboldu. Mozolenin kalıntıları, 19. yüzyılın ortalarında İngiliz arkeolog Charles Thomas Newton tarafından yeniden keşfedildi. Newton'ın kazıları sonucunda, yapının önemli parçaları, heykeller ve mimari elemanlar gün ışığına çıkarıldı. Bu buluntuların büyük bir kısmı günümüzde Londra'daki British Museum'da sergilenmektedir.