“Neyse arabaların imalatı bitti.
Bir değil hem de üç araba.
Hatırladığım kadarı ile bir beyaz, bir bej ve birde siyah renkli araba.
Bir gece evvelden Eskişehir’den trene yüklendi.
Babam özellikle talimat verdi.
Aman arabaların depolarını boşaltın.
Ne olur ne olmaz.
Yolda bir sakatlık çıkmasın.
Ankara’da benzin koyarsınız diye.
Sıkı sıkı tembih etti.
Meclise kadar arabalar pürüzsüz geldi.
Ama malum, Cemal Gürsel’in bindiği siyah renkli araba, on metre gitti ve stop etti.
Benzini bitmişti.
Cemal Paşa, beyaz arabaya bindirildi ve Anıtkabir’e hareket etti.
Siyah renkli arabaya benzin konduktan sonra, O’da diğerlerine katıldı ve üçü bütün gün Ankara’da dolaştırıldı, hipodromda 29 Ekim resmi geçidine katıldı.
Ama ne hikmetse basın, tamamen yerli olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin imal ettiği bu arabalara sahip çıkacağına yerden yere vurdu.
Palavranın bini bir para...
Güya, milyonlar harcanmış ve para çöpe atılmıştı.
İmal edilen araba on metre gitmiş ve bozulmuştu. (!)
Neticede Devrim arabaları projesi iptal edildi.
Dört ay gibi mucize bir sürede, bu arabaları yoktan var edip imal eden mühendisler, işçiler töhmet altında bırakıldılar.
Hiç kimse teşekkür bile etmedi.
Hiç kimse sırtlarını okşamadı.
Babam dâhil, çoğu bu olaydan sonra hayata küstü.
Babamın hiç bir zaman, otomobil alacak kadar parası olamadı.
İstanbul Küçükyalı’da bir apartmanın bodrum katında hayata gözlerini yumdu.
Projenin iptal edildiği günün gecesi, babam bir kadeh rakı aldı önüne.
Aptal, aptal sordum;
-Baba niye iptal ettiler Devrim arabalarının imalatını?
Annemi, ablamı, kız kardeşimi ve erkek kardeşimi masaya çağırdı.
Hepiniz beni iyi dinleyin.
Ben ölene kadar bu evde Devrim arabaları lafı açılmayacak.
Farz edin bu süreci hiç yaşamadık.
Silin kafanızdan.
Gözlerinden iki sıra yaş akıyordu.
Babamın ağladığını ilk o gece görmüş oldum.”


****

Atilla Bozoğlu anlattı…
Atilla Bozoğlu, Devrim arabalarını yapan ekibin başındaki kişi olan
Yüksek Mühendis Topçu Albay Emin Bozoğlu’nun oğludur.
Devrim arabaları hala Eskişehir’de muhafaza edilmektedir.
Bas kontağına çalışır durumdadır.
“Türkiye kendi arabasını yapacak” ya…
Devrim kimin arabası?

HIZIMI ALAMADIM

Hocam uzun meseleler bunlar
Şu araba hikayesi sadece “Devrim” değildir.
Yerim dar yazamıyorum.
Araştırın diye, biraz üzerinden geçiyorum sadece…
Gücüme gidiyor doğrusu…
Türk insanının, Türk mühendislerinin, girişimcilerinin emekleri var tarihte…

devrim-kimin-arabasi

Bir başka yerli otomobil hikayesi de 1990'lı yıllarda Tuzla’da yaşandı.
Önceleri parçaları birleştirilen Willys jipler sonraları tamamen Türk işine döndürüldü.
Tamamen Türk yapımı oldu.
Ne hikmetse bir anda Tuzla fabrikası kapatıldı.
Nedeni hala belli değil.
Aç, bak, öğren…
Aynı ekip “Fırtına obüsleri”ni yaptı…
Artık niye üretilmiyor acaba (!)
Bu ülkenin insanları uçak yaptı kardeşim.
Yapan adamın ismi Nuri Demirağ…
El birliğiyle tarihin içine, inatla gömülmüş bir insandır…
Uçağını yaptı, uçağını… Tamamı yerli Türk uçağı…
Üstelik sattı bile yurt dışına.
Bu ülke arabasını yaptı.
Sonra bir daha yaptı.
Sonra fırtına obüslerini yaptı.
Birileri, yapanları adeta astı, astı…
Emperyalizm böyle bir şey kardeşim…
Kafanı çırakarırsan, kepçeyi yapıştırırlar kafana…
Ha, 2023…
Arabamız geliyormuş…
Hayırlı olsun da…
Hiçbir zaman ilk değil…
Bilgin olsun yani.

***

EŞOFMANLI ŞEVKET HOCA

esofmanlı-sevket-hoca2Bayılıyorum ona…
Olup biten tamamen saçmalığa dayanıyor…
İnanılmaz zeka ürünü sorular,
Aptalların ağzından dökülüyor…
En sonunda eşofmanlı Şevket Hoca şöyle diyor;
“Biz bunları anlattık… Ağzımızla anlattık, gözümüzle anlattık”
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı’na cebren istifa ettirildi.
Ağlayarak anlattı…
Bildiğin ağladı…
Vallahi kusura bakma başkan…
Biz bunları anlattık…
Gazetede anlattık, yazılarla anlattık, TV'de anlattık, sosyal medyada anlattık…


***

KAHHAR SIFATIYLA….

Çocuk, Bayraklı Manavkuyu Nedret İlhan Ketenci İlkokulu'ndan çıktı.
Eve gitti.
Annesine şunu söyledi;
“Anne seni çok seviyorum. Senin için ölebilirim. Hatta şu an balkondan atlayabilirim”
Anne şok olmuştu.
Araştırdı. Öğrendi ki okulda öğretmen;
“Allah ve anne sevgisi için ölünmelidir” diye öğretmişti.
Bir başka velinin anlatımına göre de;
Bir diğer çocuk;
“Anne ben günahkarım. Çok küfür ettim. Daha fazla günah kazanmadan ölmem gerekiyor”
Bunları da aynı, Cumhuriyet öğretmeni öğretti (!)
Konuyu, bir Türk büyüğünün söylemi ile kapatıyorum;
……
“Ülkemizi böyle bir felaketin eşiğine getirenleri,
Rabbimin KAHHAR sıfatıyla kahretmesini, niyaz ediyorum.”
(KAHHAR: Allah’ın ziyadesiyle, en güçlü şekliyle…)

***

DELİ ZİYA; Ateşi kim buldu bilmiyorum ama bütün odunlar beni buluyor...