Önce aykırı bir tespit yapayım...
Hukukta yaşanan süreç asla iktidar ile cemaat kavgası değildir.
Öyle gösterilmeye çalışılıyor ama değil.
Neden mi?

Bir hafta geriye gidelim...
Hem AKP Genel Merkezi, hem de Başbakanlık çevreleri,
Seçimlerde kendileri en çok zora sokanın,
Toplumdaki gerginlik, kızgınlık ve ayrışma olduğunu,
Kesin bir dille kabul ettiler...

Bu gerginliği azaltmanın da,
Tek bir yolu vardı, uzlaşma ve barış.
Bu yüzden iktidarın iki önemli ismi, abisi,
Bülent Arınç ile Cemil Çiçek,
Pensilvanya ile görüşmek üzere görevlendirildi.
İyi niyetin ikinci ayağı da hukukun tam işletilmesiydi.
Yani Sulh Ceza Hakimleri'nin aylardır,
İçeride tuttuğu isimlere özgürlüklerinin geri verilmesi...

İlk girişim olumlu sonuç vermedi.
İktidarın abilerinin görüşme talepleri kabul görmedi.
Hatta telefonda bile görüşemediler.
İkinci aşama ise kendiliğinden işliyordu.
O yüzden cumartesi akşamı yaşananlar,
Asla tesadüf değil, aksine biliniyordu.
Tek bilmeyen Saray'dı...

Sarayın ise ancak cumartesi akşam üzeri haberi oldu.
İlk tepki çok sertti, asla izin verilmeyecek,
Asla tahliye gerçekleşmeyecekti.
İşte kırılma da o saatlerde başladı.

Cumartesi gecesi ışıkları sönmeyen,
Sadece Çağlayan Adalet Sarayı değildi.
Saray'ın, Başbakanlığın ışıkları da sönmedi.
Bir başka sönmeyen yer daha vardı, karargah...

Sarayın emri kesin ve netti...
Ne olursa olsun tahliye edilmeyecekler.
Başbakanlığın emri daha yumuşaktı,
Hukuk ne emrediyorsa onu yerine getirin.
Karargah ise tedirgindi.
O yüzden kararını en geç orası verdi.
Silivri Cezaevi'nde görevli askerler,
Asla ve kati olarak karışmayacaklardı...

Gece boyu bir Saray'dan, bir Başbakanlıktan,
Gelen emirler bürokrasiyi darmadağın etti.
Herkesin kafası karışmıştı, ne yapılacağın,
Nasıl yapılacağını kimse bilmiyor,
Hiç kimse sorumluluk almaya yanaşmıyordu.
Çünkü ortada bir mahkeme kararı vardı,
Ve bunu uygulamamak suç,
Uygulamak ise sürgün ya da görevden alınmaydı...

Bu satırların yazıldığı pazar günü bile,
Net olan tek şey mümkün olduğunca oyalamaktı.
Pazartesi bürokrasi çarkı dönecek,
Muhtemelen de top Yargıtay'ın önüne gidecek.
Asıl kavga ise Ankara'da kopacak...

O yüzden bu kavgaya cemaat, iktidar çatışması diye değil,
İktidarın kendi içindeki,
Güç paylaşımı diye bakmak daha doğru.
Bugün muhtemelen göreceğiz ki,
İpler ya hala çok güçlü şekilde,
Ya Saray'da kalmaya devam edecek,
Ya da Başbakan ilk golünü atmış olacak.

Ya da rahmetli Sadri Alışık'ın,
Dillere pelesenk olmuş şu tümcesini duyacağız:
"Bu da mı gol, değil. Bu da mı değil..."