“Dağlar kanatlıydı eskiden
Canları çektiğinde kalkar,
diledikleri yere konarlardı.
Dağların kalkıp konması
Toprak Ananın canını yakıyordu.
Sonunda Tanrı acıdı da toprağa,
Dağların kanatlarını kesti.
Dağların kopan kanatları bulut oldu;
bundandır bulutların dağlara dağlara koşması!..”
Şadan Gökovalı

“Gökova'nın dağları vardır. Şaka değil, bin 100 m'den aşağı inerler. İrtifa (yükseklik) orada çığlık olmuştur. Denizdeyseniz, dağlar üstünüze yıkılıverecek diye korkarsınız. Onlar, tavuk kümesinden çıkmış givi evcil şeyler değildir. Bunlar, hırlayan dağlardır, pars yapıcı dağlardır...” Halikarnas Balıkçısı

***

TRT'de yapımcılık günlerimden birinde (1966-1980), büyük bir heyecanla yazdığım programlardan birine yayın yasağı getirildi. Neden dersiniz? Metinde şu tümceler geçiyordu:
“Muğla'nın dağlarında aç kalmazsınız. Çıntar, geyik elması, çilek, ahlat, zeytin, mersin, hünnap ve daha nelerle beslenebilirsiniz.”

Programım bu satırlar yüzünden “Yayınlanamaz” damgası yedi.
Denetçi hazretlerinin (!) gerekçesi şuydu:
“Bu sözler, kanun kaçaklarına yol göstermek olur!”
Anadolu toprakları, yüksek (yaklaşık 1000 m) bir platodur. Bunun üzerinde, doruğu bulutlara karışan dağlar yükselir. İşte Büyük Ağrı 5 bin 122 m, Cilo Dağı Reşko Tepesi 4 bin 135 m, Süphan 4 bin 058 m, Kaçkar 3 bin 932 m ve Erciyes 3 bin 917 m...
Güzel haritamızın güneybatı köşesinde yer alan Muğla, adını saydıklarımız kadar olmasa da, dağ fakiri değildir. Zaten ilkçağda buraya verilen “Karia” (Karya) adının bir anlamı da “Doruklar İli”dir.
Muğla-Antalya sınırından göklere yükselen Akdağ'ı (3 bin 020 m) saymazsak, Doruklar Ülkesi Karia'nın (Muğla) iki doruğunu önce saymak gerekir: Sandıraz (veya Sandıras) 2 bin 294 m, Göktepe (Kragos) 2 bin 225 m.
Tele ansiklopedilere bakın. Bu ulu yücelti için şu ön açıklama ile karşılaşırsınız:
“Anadolu'nun en bakir köşelerinden Sandıras Dağı, kadim adet ve kültürlerin yuvası...
Muğla'nın dağları konusunda tuğla kitap yazılabilir; yazılmalıdır da.
Bu yazının konusu, efsanelere karışık Sandıraz olsun:

“Anadolu'nun hemen her yöresinde anlatıldığı gibi, Horasan (Horizon: Ufuk) dan yola çıkan 40 ermiş, asalarını fırlatırlar. Bu gizemli değneklerden beşi Muğla'nın Atkuyruksallamaz, Şimşir, Ölemez, Aygır ve Sandıras zirvelerine düşer. Evliyalardan Çiçek Baba, kendi asasını burada bulur. Burada çeşitli hikmetler gösterdikten sonra orada ölüp, oraya gömülür.”

Sandıraz doruğunda bugün de görülen yaklaşık 35 m boyundaki mezarın M.Ö. VI. YY Pers dönemine tarihlenmekle birlikte, Çiçek Baba'ya ait olduğu inancı yaygındır. Bugün bile yöre halkı, her yıl, özellikle Ağustos ayında burayı ziyaret ederek, mezara ve çevresindeki ağaçlara beyaz çaputlar bağlamakta; böylece dileklerinin gerçek olacağına inanmaktadır.
Son derece zengin fauna (hayvan) varlığına sahip olan bu yüce dağda, 50'den fazlası Türkiye endemiği (sadece Türkiye'de bulunan) 750 flora (bitkisel) varlığı barındırmaktadır.
Bilirisiniz: Yurdumuz insanı ulu ağaçlar gibi, yüce dağları da kutsal saymaktadır. Bu yüzden, çok değerli insanlara verilen “Ulu” sıfatı bazı dağlarımız için kullanılmaktadır. (NOT: Yunanistan'daki tek Olympos'a (Olimpos) karşılık, cennet Anadolu'muzdaki Olimpos sayısı 10'u aşkındır.)

Kartal Gölü


Sandıraz'ın kendisi gibi, yamacının yaklaşık 1920 m yükseltili bir noktasında bulunan Kartal Gölü, üzerinde bulunduğu yüce dağ kadar söylencelere karışıktır.
Rivayet olunur ki; vakti zamanında Kaunos (Köyceğiz Gölü Dalyan 'Kalbis' Çayı kıyısındaki sönmüş kent) halkı arasında esrarengiz bir hastalık ortaya çıkmış. İnsanların vücutlarında ölümcül yaralar açılıyormuş. Zamanın yöre halkı, kahine (ya da bir bilene) sormuşlar. O da, yaralananların Sandıraz'daki göle gidip yıkanmasını, su dökündüğü tası göle dökmesini... Herkes iyileşirse, altından dev bir kartal heykelini döktürüp, göle atmalarını önermiş. Bilicinin dediği yapılmış ve söyledikleri aynen gerçekleşince, eşi bulunmaz bir altın kartal heykeli yaptırıp, bu gizemli suya atmışlar.
Sen misin bu söylenceyi uyduran? O gün bugündür, gömü bulup ter dökmeden köşeyi dönmek isteyen meteliksiz milyarderler, bu paha biçilmez eserin peşinde. İnanılması güç ama, bu define avcıları, söylensel kartal heykelini bulabilmek için; gölün suyunu motopomplarla boşaltmaya bile kalkıştılar.
Ben bu işleri bilen bir kişi olarak buracıkta açıklıyorum: Kartal Gölü'ndeki efsane kartal dirildi, kanatlarını çırpıp uçup gitti...
Boşuna Kartal Gölü'nü kurutmayın, Çiçek Baba'yı uykusunda rahat bırakın...