Önceki gün, evlerimizde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladık. Siyasal iktidar, (23 Nisan’da olduğu gibi) bu günü de hamasetle geçiştirmeye çalışırken, ‘yandaş’ medyanın koçbaşı Sabah, gerçek düşüncesini açığa vurdu. Neymiş, Mustafa Kemal’i Bandırma vapuru ile Samsun’a gönderen Vahdettin ve Damat Ferit hükümetiymiş. Amaçları da Anadolu’daki bağımsızlık hareketini desteklemekmiş. Oysa, gerçek bunun tam tersi: Padişah, İngilizlerin uyarısı üzerine, Anadolu’daki çete isyanlarını bastırmakla görevlendiriyor Mustafa Kemal’i… Bu yalanlarla yandaşları bile kandıramazlar ya, gene de denemekten geri durmuyorlar.

Mustafa Kemal’in önderliğindeki bağımsızlık savaşını tüm boyutlarıyla kavrayabilmek için, dönemin koşullarını iyi bilmek gerekiyor. Bu konuda yazılmış pek çok tarih araştırması var, ama ben bugün size bir romandan söz edeceğim. Siyasetçi-yazar Kemal Anadol’un “Büyük Ayrılık” adlı belgesel niteliğindeki romanından. Roman, 1904 yılının Foça’sında başlayıp, 1922’de Foça’nın kurtuluşuna uzanan bir süreyi kapsıyor. O dönemde, Aydın Vilayeti’nin merkez sancağı İzmir’e bağlı bir kazası, Foça. Tarihi çok eski zamanlara uzanıyor; 23 İonia kentinin en eskisi. Osmanlı, Eski ve Yeni Foça’dan oluşan kente, ‘İki Foça’ anlamına gelen ‘Foçateyn’ adını vermiş.

Foçateyn, o yıllarda Rumlar, Türkler, Ermeniler, Yahudiler, Bulgarlar ve yazlarını Foça’da, kışlarını İzmir’de geçiren Fransız, İngiliz, İtalyan Levantenlerden oluşan kozmopolit bir nüfusa sahip önemli bir liman. Temel geliri ise, ‘tuzla’lardan (tuz ticaretinden), zeytincilik ve şarapçılıktan geliyor. Tanzimat’la birlikte, Batı ile ilişkilerin gelişmesi sonucu, yabancı sermayenin girişi başlıyor, Rum Ortodoks nüfus çoğalıyor. Foça’nın farklı kültürlere ve dinlere mensup halkı, ayrı mahallelerde yaşasa da, barış içinde birlikte yaşıyor. Rumlar Türkçe, Türkler Rumca biliyor. Birbirlerinin bayram ve tortularını kutluyorlar. Elbette, aralarında sıkı dostluklar oluşturanlar da var.

Kemal Anadol, üç bölümden (Mutlakiyet, Meşrutiyet, Büyük Ayrılık) oluşan bir tarihsel fresk içinde, sonuna dek arkadaş kalan Türk ve Rum ailelerden birkaçını romanının odak noktasına almış. Tüccar Stelyos Haralambos, eşi Eleni, Belediye Başkanı Yunus Bey ve eşi Fitnat Hanım, Tahir Usta, arkadaşı Barba Kosta, Cumhuriyet döneminde Foça Kaymakamı olan Raşid Bey, Bolşeviklerin savaş karşıtı bildirisini dağıttığı için kurşuna dizilen Mihail ve daha pek çok kahramanın bu acılı dönemdeki serüvenlerini izlemekle kalmıyoruz; Foça’da, İzmir’de, Ayvalık’ta yaşanan gerilimlere, yükselen milliyetçi dalga sonucu Rumların bölgeden ayrılmalarına, altı yıl sonra Yunan İzmir’i işgal ettiğinde evlerine geri dönüşlerine, Kemal’in askerlerinin İzmir’i kurtarmasının ardından yeniden evlerini terk edip, Yunanistan’a gidişlerine tanık oluyoruz. Bir halkın mutluluğu, diğerinin felaketi oluyor.

‘Düveli Muazzama’nın müdahalesini kolaylaştırmak amacıyla çıkartılan iç isyanlar, Osmanlı’yı borçlandırarak tutsak alan Düyunu Umumiye’nin marifetleri, Mondros’tan Sevr’e, Meşrutiyet’ten Kurtuluş’a tarihimizin önemli dönüm noktaları romanın akışı içinde ayrıntılı biçimde anlatılıyor. Geri planda, Çakırcalı Mehmet Efe, Atçalı Kel Mehmet isyanları, II. Abdülhamid dönemi jurnalleri, İttihat Terakki içindeki çatışmalar, darbe girişimleri, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kuruluşu ve İttihatçıların dinsizlikle suçlanması, Balkan Harbi, Enver Paşa’nın Osmanlı’yı Almanların safında savaşa sokması, Yunanistan’da Venizelos ile Kralcılar arasındaki güç savaşları, İngiliz, Fransız ve Amerikalıların desteği ile savaşa giren Yunan askerinin aldığı yenilgi, ön planda ise Foça’da yaşananlar… İnsanlık dramları…

Aslen Muğlalı bir Rum olan silah tüccarı Basil Zaharov’un Fransız Başbakan’ı Clemenceau’yu İzmir’in Yunanistan’a verilmesi konusunda ikna etmesinin, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılarca işgalinde oynadığı rolün altını çiziyor roman. 19 Mayıs’ta Venizelos, Anadolulu Rumların tekrar kasabalarına, kentlerine gönderilmesi talimatını veriyor. Üç yıl süren işgal dönemi, birbirinden korkar hale getirilen iki halkın bir arada yaşamasını imkansız hale getiriyor. 9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de Foça’nın kurtuluşu ile sona eren roman, Yunanistan’ın savaşa sürüklenmesinde, milliyetçi akımların yanı sıra, başını Amerika ve İngiltere’nin çektiği emperyalist güçlerin, Avrupa’nın büyük sermayesinin ve silah tüccarlarının sorumluluğunun büyük olduğunu anlatıyor.

Kemal Anadol’un ayrıntılı araştırmalara, sözlü tarih çalışmalarına dayanarak, insancıl bir bakış açısıyla ve yalın bir dille aktardığı olay örgüsünü roman kahramanları ile empati kurarak izleyeceksiniz. Yakın tarihe ilgi duyanlar, özellikle Egeli dostlar okumalı diye düşünüyorum. Tabi, şimdiye kadar okumadılarsa…