Buda, öğretilerinde, yaşamın bir ızdırap olduğunu belirtir. Izdırap, insanlardaki özlem ve bağlanma isteği nedeni ile oluşur ve bunu yok etmenin yolu meditasyondur. Yeterince disiplinli bir şekilde yapılacak meditasyon uygulamaları, kişiyi özlem ve bağımlılıklardan kurtarır, böylece ızdırap da yok olur. Buda’nın belirttiğine yakın bir şekilde, Schopenhauer de iradenin doymak bilmez açlığından bahseder, insanın basit dürtüleri ve istekleri bir türlü tatmin edilemez, bunlar modern insanda kaçınılmaz olarak can sıkıntısı ve huzursuzluklara yol açar,arzular gerçekleştirilir, bir süre tatmin ve huzur sağlanır, arkasından yeniden peşinde koşulacak arzular yaratılır ve kısır döngü yeniden başlar. Sonuç olarak Buda ve Schpenhauer, insanlığın ölüm ve yaşamın anlamı konusundaki temel kaygısına parmak basıyorlardı. Zaten insan yaşamında, kendini anlamlandırma çabasından daha derin bir yaratıcı düşünce var mı ki? Bu anlam çabası, dehaları da ortaya çıkaran bir stimilatör işlevi görmekte. Örneğin Mozart, kendini gerçekleştirme mücadelesinin acılarında iken bestelediği ‘Sihirli Flüt Operasında’, ölüm ve umutsuzluk için bir ödül anlatımını insanlar arasındaki güvensizliğe odaklarken, karşı cinse yönelik kırılganlığını tüm açıklığı ile ortaya koyar. Başarısızlıkların yanısıra çevresi tarafından sevilme ihtiyacına yönelik bir tür doyumsuzluk ızdırabının dile getirilmesinde ya da kendi varoluşunun anlamını yitirmesi duygusu ile başetme çabasında kaybolmamış,ama yaşamış en büyük müzik yeteneklerinden birisi olarak, yüzyıllar sonra bile kendisinin insanlık tarafından selamlandığı besteleri sözkonusu iken, Viyana’da, Saraydan Kız Kaçırma operasının prömiyerinde, eserini ithaf ettiği İmparator II. Josef’in 'çok fazla nota Sevgili Mozart, çok fazla' şeklinde memnuniyetsizliğine tanıklık etmesi gerekmiştir. İnsan, iyi ki, bir İmpartorun yokedici sözcük kurgusu, Mozart’ın yaratıcılık ya da müzikte yeni ufukların ‘mutatis mutantis’ini yani yeni besteler yapmasına engel olamamış diyor. Mozart, kişisel dehasının en büyük eserlerini, sosyolojik düzlemde toplumsal yeniden varoluş zamanlarında yaratmamışsa da, Avrupa 1789 Devrimine doğru yol alıyordu!

2020 yılının Dünya Toplumu,onca gelişmişliğine rağmen, Ortaçağ Salgınlarındaki yöntemlerle CoVid19 pandemisi ile başetmeye çalışıyor: İzolasyon, karantinalar, şehir sınırlarında geçiş yasakları vs. Albert Camus,Veba adlı eserinde, bir kasabada salgının seyrini anlatır. Kent kapılarının kapanması ve karantina süreci ile tüm insanların içine düştüğü çaresizliği yazarken, mektupların dahi salgını bulaştırabileceğinden yasaklanması ile, birbirlerine sevgi ve düşünce ile bağlı insanların iletişimsizlik çukurundaki duygudurumlarını okuyucularına yansıtır. Bugünlerde de ‘fizik mesafe’ yerine ‘sosyal izolasyon’ terimini kullanmamız ne kadar ironik! Camus, salgın ortamındaki insanların genel yıkılmışlık duygusu içinde, kendince şatafatlı bencil yaşamlarından toprağın seslizliğine geçerken, hiçbir şey yapmaya zamanlarının kalmadığını belirtir. Hatta, depreşe bir ruh haliyle, roman kahramanları salgını başka afetlerle kıyaslar: 'Keşke bir deprem olsaydı! Ölüler, yaşayanlar sayılır, oyun biterdi’. Ve ekler: 'Bu salgına yakalanmayanlar bile onu ruhlarında taşıyorlar!’. Camus, Veba eserinde, salgının insanlarda oluşturduğu korku ve hastalığa karşı başkaldırısı üzerinde dururken, ironik biçimde, bireylerin diğer afetlerden korunmasına da değinir: 'Önemli bir hastalığın ya da derin bir acının pençesindeki insan,başka hastalık ve acılardan korunur, Vebalı bir hastanın trafik kazasından öldüğü görülmemiştir!' Salgın aniden bittiğinde de,insanların yüreğinde hiçbir değişiklik yapmadan, salgının acı hatıralarının yok olacağı beklentisi içinde olan insanları tasvir eder. Salgın sona erer ve insanlık, onbinlerce yıldır yaşadığı salgınlar sonrasında olduğu gibi,oynamakta oldukları rolün giysisine bürünerek ,hayata devam eder…

Corona Pandemisi sonrası hiçbir şeyin aynı olmayacağına yönelik projeksiyonlar havada uçuşuyor ve yeni normalleşme herkesin dilinde. Tüm bu olanların, dönülmeye çalışılan normalden kaynaklandığı unutulmuşa benziyor. Sağlık sektörü,üretim dinamikleri, sosyolojik örgüler, Habitat daralması,global iklim değişiklikleri, insan odaklı yapısal reformlarla kurgulandığında, yani bilinçli ruhlar,insanlığın acılarının derinlerinde yatan anlamın gözkamaştıran ışığını gördüklerinde, insanlık bu tür salgınlar için yeniden endişelenmeyecektir. Şimdilik Corona günlerinin öğretileri için Yeni Budalar ve müziği için de Yeni Mozartları bekliyoruz!