Mısır'ın Giza kentindeki arkeolojik kazılarda mumyalanmış kedi ve böcekler bulunmuş.
Ölülerini sonraki yaşamlarına hazırlamak için mumyalayan Mısırlıların bu işlemi sadece insanlara uygulamadığı zaten biliniyordu.
Mısır mitolojisinde Tanrıça Bastet'in sembolü olan kedileri kutsal sayıp mumyaladıkları da...
Ama böcek mumyalarına ilk kez rastlandı ve bu gerçekten çok tuhaftı.
İnsanlık için az, benim için çok çok tuhaf!

***

Bu hayatta en ama en korktuğum hayvan olan 'dozdoz' böceğinin yakın akrabası olan gübre böceğinin mumyası idi bulunan. Halk arasındaki adıyla bildiğimiz 'bok böceği' işte.
Uzakdoğu'da defalarca dev yılanlarla sarmaş dolaş, timsah okşamış insanım, fareden falan korkmam ama bana böcek demeyin.
Öldüremem ama rast gelince çıldırıyorum.
Aklımı yitiriyorum, garip çığlıklar atıyorum, koşma ve kaçma eylemlerine benzeyen aşırı coşkulu hareketler serisine giriyorum.
Özellikle yazın dışarıda yemek yerken sağdan soldan uçan böceklerle insanlara tuhaf bir çığlık şov yaşattığım çok olmuştur.
Benim için uğur böceği de, kelebek de bir böcektir mesela. Onlardan bile korkarım düşünün.

***

İşte böcek dünyasıyla olan bu husumetimde en ama en büyük düşmanım dozdoz böceğidir. Kendisi 'mayıs böceği' olarak da bilinir.
Her sene mayıs-haziran ve temmuz ayları benim için gün batımından sonra eve kapanacak mevsimlerdir.
Düşmanlık demeyelim aslında. Hayvanın benden haberi yok.
Bu savaş genelde benim onların çıkardıkları sesi duyar duymaz, yavrularının tehlikede olduğunu gören dişi boz ayı gibi sesler çıkarıp topuklamam şeklinde gerçekleşiyor.
Ve insanın sevmediği ot burnun dibinde biter misali şu Çeşme yarımadasında bizim bahçe kadar dozdoz popülasyonuna sahip başka bir yer yok herhalde.
Mayıs'tan Haziran'a kadar her ama her gece en az iki üç tanesi pike yapıyor üstümüze.
Benim ruh hastası kedim Cacık da onları avladıktan sonra ganimetini getirip benim yastığımın altına bırakmayı bir marifet sanıyor.
Şaka değil gerçekten yılın üç ayını benim için kabusa çeviriyor bu hayvan.
Dozdoz böceğiyle hiç karşılaşmamış şanslılar için buraya bir vesikalığını koymak isterdim ama ben fotoğrafına bile bakamıyorum. Merak eden Google Efendi'ye baş vursun.

***

İşte bu dozdoz ve yakın akrabası bok böceği aslında toprak için çok ama çok yararlı iki canlı.
Adeta tarım işçisi. Toprağı havalandırıyorlar, aşağının altını üstüne getiriyorlar.
Yavrularına hayvan dışkıları taşırken son derece ince işçilik sergiliyorlar ve böylece toprağın altını da gübrelemiş oluyorlar vs.
En önemlisi evrimleşmeden bu zamana kadar gelmişler. Tank gibi hayvanlar tank! Aslında saygı duymak lazım.
İnsan ırkı yok olduğunda belli ki bunlar hala doğada neşe içinde bok yiyor olacaklar.

***

Bu özelliklerine bakarsak, çok bilmiş Mısırlılar'ın bu böcek türlerinin yararları konusunda da yeterli bilgiye vakıf oldukları ve bu yüzden benim en ama en tahammül edemediğim böceği kutsal saydıkları anlaşılabilir.
Kutsal saymak bir yana Heliopolitan inancında Sabah Güneşi Tanrısı Khepri'nin sembol böceği olarak biliniyormuş bu çirkin şey. (Allah gerçekten herkese çirkin şansı versin dedikleri bu herhalde.)
Eh artık ne yapalım bana da bu şişkolara saygı duymak düşüyor.
Koskoca Antik Mısır medeniyetinin bir bildiği vardır. Koskoca Firavun mumyasını yapmış daha ne olsun.

***

İşin şakası, korkusu bir yana doğada işe yaramaz tek bir tür varsa o da insanoğlu.
Giyiniyor, süsleniyor, güzel kokulara bürünüyor, sadece konuşabildiğimiz için kendimizi üstün zannediyoruz.
Ama kendi türümüz dahil her canlıyı yok etmeye ant içmiş bir vahşilikle sadece dünyayı kemiriyoruz.
Yerküreye hiç faydamız yok, çok zararımız var.
Çok afedersiniz ama asıl boku biz yiyoruz!