"...isimsiz korkuları katmadım yüreğime,
bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne.
uğurlar olsun, uğurlar olsun...
 

Böyle uğurlamıştık Kalpaksız Kuvayı Milliyeci, antiemperyalist, Atatürk sevdalısı, yaşamını bölücülüğe, gericiliğe, terörle mücadeleye adamış yiğit kalem Uğur Mumcu"yu 27 yıl önce.
Uğursuz bir 24 Ocak sabahı Ankara Karlı sokakta alçakça bir suikast sonrası O"nu bizden ayırmışlardı.
Ülkeye düşman yabancı ülkelerin ve onların işbirlikçisi eli kanlı yerli çetelerin amaçları neydi?
Dönemin DGM savcısı Ülkü Coşkun'un, "Üzerime gelmeyin, devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse çözer" sözleri ne anlama geliyordu?
50 yıllık kısacık ömrüne sığdırdığı mücadele şer ve çıkar odaklarını müthiş rahatsız ediyordu. Yılmayan mücadeleci ruhu, devrimci namusu, engin hukuk kültürü ve araştırmacı gazeteciliğiyle olaylardaki sis perdesini ustalıkla kaldırıyor, vatan hainlerini, namussuzları, alçakları ortaya saçıyordu.
Güç odakları rahatsızdı.

Susturmak için her türlü yola başvuruyor, alçakça mücadele ediyorlardı.
Sıkı Yönetim Mahkemeleri'nin birinden çıkıyor, diğerine giriyor, tutuklanıyor, işkence görüyor, hücrelerde gün dolduruyordu.
Akademik kariyerine karşın askerliğini er olarak yaptırdılar.
Bir 'Sakıncalı Piyade'ydi.
Ağrı Patnos'da yapılan askerlik sonrası açtığı tazminat davasında erlere harcanan günlük 689 kuruşluk gideri de geri istediler iyi mi...
Bakın Uğur Mumcu o günleri ironik kalemiyle nasıl anlatmış, "Bana, Patnos'da er olarak askerlik yaptığım sürede, su ve elektrik harcanmıştı, ısıtma giderleri vardı. Bu masrafların düşmesi gerekirdi. Hani askerliğin tanımı?

"Her türlü ihtiyacı devlet tarafından karşılanan rütbesiz asker"
Ben rütbesiz asker miyim?

Evet...

Devlet askerin her türlü masrafını karşılamaz mı..

Haa.

Yanıldığım nokta şu: Ben 'sakıncalı piyade' statüsündeyim.

Resmi yazışmalarda adım bu...
Sakıncalı erler, devlet düşmanı oldukları için, devletin onlara herhangi bir masraf yapması düşünülemez...
Evet, evet...

Bu tazminat davasını kazandık.

Elektrik, su ve ısıtma giderleri düşüldü.

Er olarak aldığım 970 kuruşluk aylıklar da bu hesaba katıldı.

Sonunda yedeksubay maaşlarımın verilmesine karar verildi.
İyi ki askerliğimi deniz kenarında yapmadım.

Bir de yattığın yerden deniz görünüyor diye para almazlar mıydı..."
İşte zor koşullara ve inanılmaz haksızlıklara karşı bile böylesine ironi yapabiliyordu bu yiğit kalem.
Alçakça bir suikastle O'ndan kurtulacaklarını zannettiler.

Yanıldılar.

Yazdıkları bugün de güncelliğini koruyor.

Yıllar önceki seslenmeleriyle noktalayalım...
"Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır.

Halka güvenmek gerekiyor.

Her kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararı olur belki.

Ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar.

Halk affetmiyor.

Din sömürüsünü affetmiyor halk."
Yiğit gazeteci Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Uğur Mumcu'yu ölümünün 27'nci yıldönümünde minnet ve özlemle anıyoruz...