1945…
Hayran olduğun Amerika…
Siyahi güzel bayan, kocasıyla yasa dışı kumar oynatıyordu.
İki güzel çukulata renkli kızları vardı…
Çok kazandı. Tabi ki beyaz polisi es geçmedi…(!)
Kasabanın doktoru beyaz lobinin lideriydi.
Herkes tarafından seviliyor, senatörlüğe oynuyordu.
Kadın doğum uzmanıydı.
Bir gün muayene hanesinde vuruldu.
Vuran kasabanın zengin ve kıskanılan siyahi bayanıydı.
Polis araştırmaya başladı.
Siyahi kadının evinde bir kürtaj faturası vardı.
Kocasının siyahi kadını aldattığı da açıktı.
Herkes bu karmaşanın içinde doğruyu arıyordu.
Siyahi kadın, itiraf etti.
İkinci çocuğu kamuoyunun yere göğe koyamadığı doktordandı.
Ve hatta üçüncü kez hamile kalmıştı.
Doktora çocuğu almasını söyledi. Doktor reddetti.
Çünkü kadın siyahtı ve beyazlar siyahlara her şeyi yapabilirdi.
Kadın mahkemeye çıkarıldı.
Doktor tarafından tecavüz, tehdit, şantaj altında olduğunu söyledi.
Söylemeye çalıştı…
12 kişilik beyaz jüri ve hakim siyah kadının avukatının tüm itirazlarını red etti.
İdam cezasına çarptırıldı.
Hapishanede elektrikli sandalye günlerini beklerken, delirdi.
1977’de akıl hastanesinden taburcu edildi, 83 yaşında öldü…
….
Olay tamamen gerçek hayattan alıntı…
1945 te Amerika’da yaşandı.
5 Aralık 1934 te, yani olaydan 11 yıl önce Atatürk’ün genç cumhuriyetinde bir karar alındı.
Türk kadını mal olmaktan,
Türk kadını ikinci sınıf muamele görmekten çoktan çıkmıştı.
Bu tarihte Türk kadınının seçme seçilme hakkı verilmişti.
Rengi siyah diye insanlar legal tecavüzler yaşarken,
Hayatları, ruhları, ırzları elinden alınırken,
Bu ülkede kadınlar baş tacı idi.
Kendini yönetecek adamları, kadınları kendi seçer oluyordu…
Şimdi diyoruz ki bu meclisi yıkalım, sistemi değiştirelim…
Yerine acayip yetkilerle birisi başkan olsun…
Valla sen bilirsin kardeşim…
Yalnız şunu unutma;
Bu parti meselesi değil.
100 yıllık Cumhuriyet rejimi, parlamenter sistemi gömüşün olacak.
“Patron böyle dedi” diye olmaz kardeşim…
Al takkeyi eline bir daha düşün…

bir-daha-dusun-(1)

***

ARDA

ardaArda, Barcelona’da oynamasa umurumda olmazdı.
İstediğine evet der istemediğine hayır der…
Bana ne…
Ha, zaten sevmediğim bir çocuktu.
Hiç kanım almadıydı ne yalan söyleyeyim…
Oysa şimdi Barca'da oynuyor ve siyasete bulaşıyor…
Üstelik, İspanyollar komple Türkiye iktidarını sevmiyor.
Katalanya özerk bölgesinin takımında oynadığını,
Devrimci söylemli bir tarihin takımının oyuncusu olduğunu,
2011 yılına kadar forma reklamı bile almayan,
Gurur abidesi bir takımın oyuncusu olduğunu unuttu herhalde…
Ya Barcelona defterini dürer, ya kendi spor hayatı İspanya’da biter…
Sporcunun, sanatçının bu işlere girmesi yanlışın önde gideni…
Bir sürü gence örnek olacakken,
Bir anda baştan sona antipatik olabiliyorsun…
Çocuk desen çocuk değil, adam desen adam değil demek ki…

***

KOMEDİNİN KRALI…

“Greenpeace’’çiler “Yutmayız” diye kampanya yaptı.
Keskinoğlu piliçlerinin GDO’lu yem kullandığını iddia ediyorlardı.
Keskinoğlu önce reddetti, sonra kabul etti.
Soya üretimi için kullanılan tohumların yetersiz kaldığını
GDO'lu tohum ithal ettiklerini, söylediler.
İşin iki vahim tarafı var.
Birincisi bu GDO'lu soya tohumların ithalatı devletin izniyle yapılıyor.
Yani devlet GDO'lu malzemenin ithalatına bizzat kendi izin veriyor.
İkincisi daha vahim…
Bu Greenpeace çiler var ya…
İstanbul 61. Asliye ceza mahkemesinde yargılanıyor…
Suçlama “Haksız rekabet”