Bu hafta sizlere sadece bir dükkândan değil, bir zaman yolculuğundan söz etmek istedim. Yüzyılı aşan bir işletme olan Üç Yıldız Şekerlemeyi anlatmak için arşivleri araştırdım. Galatasaraylılar Derneği’nin bir dergi sayısında rastladığım Feridun Bey röportajı, Yüzyıllık Markalar Derneği üyeliğiyle, Üç Yıldız’ın yalnızca bir işletme değil; bir kültür mirası olduğunu bir kez daha gördüm.
Beyoğlu’nun Balık Pazarı’nda bir tabela var: Üç Yıldız Şekerleme. Her geçtiğimde durup bakarım. Bugün hala aynı adreste, 1926 yılından beri tatlı üretimi yapan bir marka Üç Yıldız.
Bu hikâye Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlıyor. Ahmet Fikri Dörtler ‘in iki ortağıyla kurduğu bu marka, lokumdan reçele, badem ezmesinden akide şekerine kadar geleneksel Türk tatlarını yaşatıyor. Dörtler, İstanbul’un işgal yıllarını yaşamış, yüz yılı aşkın süredir kesintisiz olarak aynı adreste faaliyet gösteren ender markalardan birini devam ettiriyor.
Ahmet Fikri Bey’in işi tek başına üstlenmesiyle süreç daha da kişiselleşiyor. Ardından oğulları Fahri ve Feridun’un katılımıyla güçlü bir aile işletmesine dönüşüyor. Zamanla Fahri Bey hayata veda ediyor, Ahmet Fikri Bey’in ardından işi Feridun Dörtler devralıyor. Kısa süre sonra üçüncü kuşak olarak Altuğ Dörtler de katılıyor. Bugün Feridun Dörtler ve oğlu Altuğ Dörtler, baba-oğul birlikte yalnızca İstanbul’a değil, dünyanın dört bir yanına Üç Yıldız’ın özgün lezzetlerini ulaştırıyor.
Raflarda Üç Yıldız etiketiyle yer alan lokum, reçel, fıstık ezmesi, badem ezmesi ve akide şekeri, markanın klasikleşmiş tatları arasında. Ama bir de sadece Üç Yıldız’a özel ürünler var ki, onları tatmadan buradan geçip gitmek olmaz.
Feridun Dörtler ‘in hikayesi ise başlı başına ayrı bir bölüm. Mekteb-i Sultani’ye 1946’da girmiş, 1955’te mezun olmuş. “Kalabildiğim kadar kaldım okulda” diyor. Evi yakındaymış ama hazırlık sınıfından itibaren hep yatılı okumuş. Tüm yaz tatillerini ise dükkânda çalışarak geçirmiş. “Nasıl bir öğrenciydin Feridun Ağabey?” sorusuna cevabı net: “Çaka çaka beynim döndü. Paspal bir talebeydim. Benim maharetim başkaydı, futbol oynardım.”
Futbol hikayesi de ayrı bir heyecan. Galatasaray’da forma giymiş. Galatasaray Lisesi takımında oynayan öğrenciler arasında yer alırken, Jimnastik hocası Mehmet Ali Gültekin onun sol ayağını fark etmiş ve özel antrenmanlarla geliştirmiş. Sonra bir gün, kaptan Coşkun Özarı yanına gelip “Feridun seni Gündüz Ağabey’e söyledim. Cuma günü idmana bekliyor…” demiş. Genç takımda dahi oynamadan doğrudan Galatasaray kadrosuna geçmiş. “O tarihten mezun olana kadar varsa yoksa top. Dersler lay lay lom...” diye anlatıyor. Ne güzel bir dönem... Galatasaraylılar Derneği Dergisinden rastladığım röportajı yazmadan geçemedim
Feridun Bey’in bu anlattıkları, Galatasaraylılar Derneği’nin bir dergi sayısında karşıma çıktı. Okurken içimden, “Bu yazıyı aktarmadan geçemem” dedim; Üç Yıldız Şekerleme, Yüzyıllık Markalar Derneği üyesi bir kültür hazinesi. Bugün Feridun Dörtler ve oğlu Altuğ’un birlikte yürüttüğü bu yolculuk, sadece bir dükkânı değil, İstanbul’u yaşatıyor. Ahşap kapıdan girdiğinizde, aslında bir hikâyeye giriyorsunuz. Biraz İstanbul’a, biraz da kendinize dokunuyorsunuz.
İyi Okumalar dilerim.