Genç muhabirdim, ne anlarım seçimden…
Gözüm hep skandal peşinde…
Başımı okşayıp kandırırdı adaylar…
İki manşet, bir iki sütün bilgi, haydi evine canım…
Basında kriz falan, çıktık dışarıya.
Başka iş bilmiyoruz ki, danışmanlık bir iki tane.
Bir baktım, çizginin öte yanına geçmişiz.
Peşinde olduğumuz skandalın tam ortasındayız aslında.
Müşteri mi diyeyim artık.
Danışmanlığını yaptığım “Beyefendi”, önünü iliklemekten vazgeçti.
“Kardeşim benim” oldu…
Talimatlar vermeye başladı. Ekmek parası işte yürüdük…
Neyse, basın toplantısı yapılacak;
Ağzından şu kelimeler çıktı;
“Ceplerine ne koyacağız?”
O gün mesleğin intihara sürüklendiğini anladım.
Arafta kaldım…
Ne gazetecisin, ne adamın elemanı…
Ne bileyim, kötü bir durum işte…
Uzadı biraz… Dağlara tepelere çıkıyoruz…
Sokak sokak, mahalleleri ezberledim artık.
Kenarı köşesi. Deli gibi gözlemdeyim, kayıttayım tabi.
Sonradan arabadan hızla inişimiz, “Beyefendi”den(!) önce olay yerinde konuşlanmamız falan.
Zannedersin MI5 ajanıyız…
“Beyefendi” dediğin, aslında 6 aydır küçücük bürosunun kirasını ödeyememiş.
Ümidi ama tek ümidi belediye başkanlığı…
Vay anasını, benle beraber “Beyefendi” de havalarda…
Dağ taş dedim ya, gözlem tavan…
Gezilmedik, memleket derneği kalmadı.
Muşlular, Vartolular, oralılar buralılar.
Hiçbirinde ideolojik kaygı yok aslında.
Kalabalık gruplar. Tek tuşla yüzlerce oy var.
Mesele ne vereceğin değil, ne alacağın.
Bu dernekten kaç tane adamı işe sokacağın sözü,
Ya da lokal binası, bilemedin kirasını ödeme sözü…
“Beyefendi” büyük dansöz… Gerekene, gerekeni veriyor.
Sorsan “Büyük devrimci”, “İdeolojist”
Ne ideolojisi be… Moskova mı burası?
Ne isteyen de yüz kalmış, ne verende…
Anlaşmalar tamamen duygusal anlaşılan…
Ne zannettik ki biz siyaseti…
Babalarımızın anlattığı, kitaplarda yazılan gibi mi?
Ya da “Yeni devrimci”nin aşağıya kıvırdığı göstermelik bıyıkları gibi mi?
Ha ha haha…
Ben bunları öğrendim kardeş… Sayesinde öğrendim “Beyefendi”nin.
Allah var. İnkar etmem…
Şimdi kafamı şu kurcalıyor…
Ben öğrendim de, muhalefetteki partilerin yöneticileri bunları bilmiyor kesin…
Adayları açıklamak için en büyük rakibinin ağzına bakıyor…
Hak derse mak, mak derse hak diyecek aday bulayım diye…
Ne zavallı muhalefet… Yeni ”Beyefendi”ler arıyor.
Kendi adaylarından önce rakip partinin adayının gidip bütün pazarlıkları bitireceğini,
Dernek dernek, cemaat cemaat pazarlık edip konuyu kilitleyeceğini,
Hele hele iktidar güvencesi olduğu için, rakibinin iki adım önde olduğunu,
İdeolojinin değil de, ne vereceğinin önemli olduğunu bilmeyecek kadar,
Cahil, acemi, eczacı çırakları tarafından yönetildiğini anlamamak…
Ah canım…
TV de görüldüğü, gazetede yazıldığı gibi mi sizce yarış ?
Korkak muhalefet, bekle bakalım…
15 gün kala, yine “Tıpış tıpış ideolojisi” ne sarılacaksın…
Korkaklığından, madrabazlığın zirvesine çıkmış “Beyefendiler” yaratacağını bilerek yapacaksın.
İnanmadan, “Beyefendi, ama o kazanır” diyecek kadar küçülerek, dürüstleri biçeceksin.
Dua edin Tayyip Erdoğan karşıtlığına…
“Tıpış tıpış” dediklerin “Adam gibi insan” da senin haberin yok…
Olmasa, esameniz okunmaz...
Bekleyin daha bekleyin…
Yaz gelecek, çiçek açacak,
Korktuğun her şey seni yakacak…
“Beyefendiler” ilk fırsatta seni de ısıracak…

(Filimin sonu; Beyefendi(!)“ler” hatta, belediye başkanı oldu. İlk işleri, geçmişini bilen bütün figüranları etrafından uzaklaştırmak oldu… To be continued…)

***

HOCANIN ÇIĞLIĞI


Meğer hocaymış abla.
Polislerin kontrolü sırasında barım barım bağırdı ya.
Milyonlarca izleyiciye ulaştı haykırışı…
Ceza sebebi ehliyetinin kırık oluşuydu.
Bu olaydan yüzlercesi yaşanıyor.
Kimse çığlık atamıyor.
Atsa da kimse tınlamıyor.
İzleyen de “İsyankar ablamızın arkasındayız” demiyor dikkat et.
Dalga geçmek için, gülmek için, alay etmek için izliyor, izletiyor..
İşte böyle palyaço yapar medya dediğin, düzen dediğin insanı..
Koskoca bir öğretmeni bu hale sokar.
Bir kadının adam gibi haykırışına kulağını tıkayıp,
Terbiyesizce gülen, gülmek için aynı görüntüyü paylaşan yozlar, yozlaşmış aptallar …
Yazık dünya olmuş.
Üstelik 24 Kasım’ı 2-3 gün geçmemiş bile..
Çığlığını duydum hocam..
Gram gülmedim.
Utandım, öne eğdim başımı.
“Benim polis öğrencilerim var” deyişin çınladı kulağımda.
Şimdi birkaç daha fazla seninleyim..
On kere de ben haykırıyorum..
Bana da gülün ulan, sosyal medya köleleri…
Ellerinden öperim hocam..

***

DİRENİŞ…


RTÜK toplantı halinde.
Bütün orta boy ve büyük boy uydu kanallarını toplamış.
Fırçayı atıyor.
“Bu ne” diyor.
“Üçüncü sayfa haberleriniz kanlı bıçaklı, hırsızlı tecavüzcülü…”
Direniş (!)yanıt veriyor;
“Siyasete girersek Kemal Kılıçdaroğlu’nu da, diğer muhalefeti de vermek zorundayız”
RTÜK ara veriyor, 10 dakika sonra dönüyor…
“Tamam bildiğiniz gibi yapın”
Ondan kanlı bıçaklı bültenler…
Ondan hırsızdan arsızdan, cinayete meyilliden geçilmiyor…
“Direniş” derken yukarıda,
Devrimci bir söylem falan zannetmeyin ha…
Direniş dediğin muhalefete direniş…
Ya da adam olmaya direniş
Yeter mi anlatmaya bilemedim?
Yeter mi rezaletin boyutunu anlatmaya…?

***

ÖNCEL


Öncel Öziçer İzmir basınının kurumuş dallarına konmuş, beyaz bir çiçektir.
Ayrıntısına gerek yok.
Aynı gazetede yazmaktan gurur duyarım.
Çocukluk arkadaşım olmasından gurur duyarım.
Güzel çiçeğimiz, gövdesine, annesine veda etti.
Başın sağ olsun güzel çiçeğimiz.
Acını paylaşıyoruz…
Başın sağ olsun kardeşim…

***

DELİ ZİYA; “Depresyona girecek lüksüm yok. Maaşım anca üzülmeye yetiyor…”