Eskiden gazete okumak bir ayrıcalık falan değildi.
Matbaadan yeni çıkmış, bayii ye yeni gelmiş gazetenin kokusu, fırından yeni çıkmış ekmeğinkine benzerdi.
İçi de haber kokardı...
Ne hale geldik inanılmaz...
Gazete almaya elimiz varmıyor.
Biliniyorki bir çok gazete bir borozanın farklı notaları.
El mahkum, bakıyoruz işte.
Bir de sosyal medya, üzerine gazeteci arkadaşların yeni soluk durağı internet...
Malum yerel seçim öncesi.
Kim aday kim kenti veya ilçeleri yönetmeye aday takip etmeye çalışıyoruz.
İlginç ki 40 yıldır aynı yazıları, aynı şablonları okuyup duruyoruz.
Misal 1946 seçimlerindeki yazıları koy önüne, Türkçeleştir biraz.
İsimleri değiştir.
Aynı...
Olup biten de, yazılıp çizilen de...
Bu kadar kalabalık bilgi kaynağı arasında, yazılan herşeye inanmak da ayrı bir cehalet tabi.
Misal genel olarak bir çok insan ilk çok partili seçimi 1946 diye işaret ediyor.
Oysa film 1930'dan geliyor. İlk çok partili yerel seçimimiz 1930'da yapılıyor.
Atatürk tarafından kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası ve yerel seçimler.
502 seçim bölgesinden 31'ini kazanmış bir parti.
Sonrası karışık.
....
Özü şu;
Hiçbir şey değişmemiş, değişmiyor, değişmeyecek anlaşılan.
Başrol oyuncuları yenileniyor, senaryo aynı.
Yine bir yerel seçim öncesindeyiz.
Kafalar 50'li yıllarda kalmış.
Malum yıllar, ülke gelişmekte, dünyada savaşlar yeni sona ermiş.
Tabii ki sosyal donatı alanları, yeni binalar, eğitim hepsi eksik.
Söylem böyle doğmuş ya, hala devam...
Para ediyor demekki.
Elime geçen, aday adayları broşürlerinden bahsediyorum.
Hepsi mütteahhit kataloğu gibi.
“Kentsel dönüşüm, rant merkezi, sağlık ocağı falan filan...”
Sanki savaştan yeni çıktık, her yer toz duman...
Arkadaş...
Hanginizin jeton düşecek acaba?
Bu çocukların, gençlerin elinde teknoloji var. Dünya ile saat saat bağlantılılar.
İngilizce bilmeyeni dövüyorlar. Hayatta başarılı olma şansı sıfır gelecekte.
Be arkadaşım yaşın 30 kafan kalmış 1950 seçimlerinde.
Bırak inşaat müteahhitliğini, bana gelecekten bahsetsene.
Nasıl bir alışkanlıktır bu?
Biri de çıkıp, modernize edilmiş köy enstütülerinden, gelecekte hayatı yönlendirecek yapay zekadan, robot teknolojisi, bilim yuvaları, uzay teknolojileri demez?
Hala, patates soğan derdinde, hala dedesinin siyasetinde.
Üstelik İzmir gibi kendini “Aydın” diye ifade eden bir kentte.
...
Bu yerel seçimlerde de film aynı olacak.
Bir tane kafası çalışan geleceğe ışık tutacak adam görmedim henüz.
Somut çağrılarla, İzmir'i ya da her hangi bir ilçesini
Teknoloji kenti, bilim kenti, eğitim yuvası, uluslararası sağlık merkezi, bilim çağının gerekliliğine dair alt yapı.
Yok arkadaş...
Ne kadar eciş bücüş broşür varsa apartman kutularında.
Ha bir de onlar kadar azimli, masaj salonları var.
Her gün arabanın camından, bir masaj salonu broşürü, birde aday adayı kağıdı...
Kızmamak lazım, böyle saça böyle tarak...
Seviye demekki aynı.
Ne yapılır?
En ucuzundan adi bir kağıda, çağı çoktan kapanmış saçma sapan apartman projeleri.
Söyle apartman dikeceğim, böyle siteler yapacağım...
Hiç beklemezdim kendisinden en doğrusunu Cumhurbaşkanı söyledi.
“Bırakın bu işleri. Digital ortamda çalışın” dedi.
Hoş sonrası her şeyi yıktı;
“Yırtarım o afişleri tertemiz ederim ortalığı”
Kader aynı anlaşılan...

***

Sağlam yalaka


Bu çağın sağlam yalamalarından biri de Erkan Petekkaya denilen artist.
Kendisi bir iki raitng almış dizide oynamış bir oyuncu zat.
Haftanın en komik röportajını vererek kalbimde taht kurdu kendisi.
Petekkaya'ya şunu sordular;
“Neyin yasaklanmasını istersin?”
Yanit şöyle;
“Alkollü yerler kapatılsın”
Tabrik ederiz.
Çünkü Erkan Petekkaya'nın alkolizm tedavisi için defalarca yurt dışına gittiğini okuduk gazetelerde.
Üstüne üstlük Petekkaya'nın İstanbul Beykoz'da alkollü bir restoranı da var imiş.
Böyle oluyor bu dönemin zanatkarları demek...
Vur sazın teline...

***

Ne idealizmi kardeşim


Acı bir haber aldım.
Hiç beni ilgilendirmiyor ama hayatın acımasızlığı işte.
İYİ Parti Genel başkanı Meral Akşener, Aşık Veysel'in torununa sahip çıkmıştı.
Çiğdem Özer'i kendine danışman yapmış, arkasında durmuştu.
Bizde zaten öyle tanıdık kendisini.
Bu Çiğdem hanım AK Parti'den Ankara Çankaya Belediye Başkan adayı oldu.
Hayat böyle işte...
Acıma yetime hikayesinin ta kendisi.
Tarihte bunlarla dolu...
“İnsanoğlu çiğ süt emmiş” derler ya..
Al bir örneği daha...
Bu siyasette gerçekten kimseye güven olmayacağını gördük...
Hayret...

***

ÇÜRÜK ELMA


Her sepette bir kaç çürük elma olur...
Bizim gazetecilikte de vardır.
Yok diyemeyiz...
Fakat mevzuu polis olunca daha hayret ediyorsun.
Adana'da aralarında adliyede çalışan iki kadın polis ve öğretmen ablasının olduğu 3 bayana, fuhuş yaptırdığı iddia edilen kadın polıs 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılmış.
Haftanın ters köşesi oldu benim için.
Demekki neymiş?
Güven sadece üniformayla olmuyormuş...
Ablanın ki de büyük cesaret olsa da üzüldüm doğrusu...

***

İZBAN'da grev


Aslında haftanın yazısı İZBAN olacaktı.
Ancak grev kararı bu yazıyı yazarken açıklanmadı.
Şu kadarını söylemek lazım.
Bir eşeğin bir sahibi olur arkadaş.
İşler iyi giderken İZBAN'ın sahibi var.
Şimdi grev söz konusu oldu.
Kartlar yeniden karılacak.
Şimdi kimsenin değil...
Eee, kim sahip çıkacak bu çalışanlara?
Ya mağdur olacak kentliye?
“Ortak iş iyi olsa 7 köye 1 eş yeterdi” derdi rahmetli.
Önümüzdeki hafta nelere gebe bekleyip göreceğiz.

***

DELİ ZİYA; “Depresyona girecek lüksüm yok. Maaşım anca üzülmeye yetiyor”