Edebiyatın Kaptanı Attila İlhan, sevdasının kenti güzel İzmir’i içli bir şehre benzetir.

İçli şehrin tarihi semtlerinden biri de Kahramanlar’dır.

Kültürpark, Alsancak Garı’na giden demiryolu hattı, kapılar arasındadır.

Alsancak’a komşudur.

Yoksul ama yüreği varsıl sakinleriyle, kahramanlar Çeşmesi’yle tanınır.

Bir de Kahramanlar İlkokulu ile!

***

Öykümüzün kahramanı çocuk, yolu -benim gibi- bu okuldan; Kahramanlar İlkokulu’ndan geçendir.

Yıllarönce…Ne kadar önce? 65 küsur yıla yakın desek!

Bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesidir.

Okul, sınıflar gelincik gibi Ay-Yıldızlı bayraklarla, renk renk balonlarla süslenmiştir.

Öğretmenler, öğrenciler büyük bir heyecan içindedir.

En çok da; törende Türk Bayrağı’nı taşıyacak uzun boylu, düzgün Türkçeli, yaşı küçük ama medeni cesareti büyük 5. sınıf öğrencisi çocuk!

Öyle ya bağımsızlığımızın simgesi şanlı bayrağı taşımak kadar büyük bir mutluluk onur olabilir mi?

Ve 23 Nisan günü okula gider.

Herkes sıraya girmiştir. Bayrağı alır.

İçi içine sığmamaktadır, en önde yürüyecektir!

***

Tören başlayacaktır, okul müdürü tek tek öğrencileri kontrol etmektedir.

Ve bayrak taşıyan çocuğun yanına geldiğinde bağırmaya başlar birden.

Kulağını çeker, iki de tokat atar.

Sebep mi; "çocuğun çorapları beyaz değil siyah" diye?

"Nerede senin beyaz çorapların" diye avazı çıktığı kadar bağırmayı sürdürür, elinden de bayrağı alır.

Dünyası yıkılmıştır çocuğun.

Ağlayarak evin yolunu tutmuş, bir daha okula gitmek istemediğini söylemiştir anacığına. Günlerce kahrolur çocuk...

***

Aradan yıllar geçer çocuk bu olayı asla unutmaz!

Kendi kendine söz vermiştir.İş güç sahibi olduğunda her 23 Nisan’da bir okula öğrenci sayısı kadar beyaz çoraplar gönderecektir.

Üniversite bitirir, özü sözü bir kalemi güçlü başarılı bir

gazeteci olur, para kazanmaktadır.

Asla o 23 Nisan’ı, beyaz çorapları, öğretmeni de unutmamıştır.

Her 23 Nisan geldiğinde o da heyecan içindedir, coşkuyu yüreğiyle yaşamaktadır.

Beyaz çorapları olmadığı için törenlere katılamayacak çocuklar olduğunu düşünür.

Ve aldığı çorapları değişik okullara dağıtmaktadır.

Gözyaşlarını da her defasında içine akıtarak!

Bazen işsiz de kalmaktadır, öyle ya gazetecilikte yazdıklarından / düşündüklerinden "kovulmak" onurdur!

Yine de aksatmaz, verdiği sözü yere düşürmez!

1000 yıllık dostları vardır onun, onlardan destek ister.

Beyaz çoraplar -aksatılmadan- okullara dağıtılır!

"Ömrüm oldukça beyaz çorapları, beyaz çoraplar gibi saf, temiz çocuklara göndereceğim.

Onlar bizim geleceğimiz, yarınımız, sevdamız. Çocuk yaşta üzülmesin, kırılmasınlar.

Bir çift beyaz çorap yüzünden umutları, yarınları, düşleri, istekleri kararmasın…" der…

Kimsenin bilmediği bu sırrını ifşa eden de yazar dostu Savaş Ünlü olur.

İlk kez -dün- 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yılında

bunu "sokağa çıkma yasağı" nedeniyle gerçekleştiremez!

***

O "çocuk" mu kim?

O "çocuk", "Çocuklar türkülerden daha güzeldir. Onlar bizim yediveren güllerimizdir. Onlar ki bizim can damarlarımızdır. O güzelim çocuklara eğitim, öğretim, sağlıklı bir yaşam sağlamak başta gelen görevimizdir.O çocuklar yarındır, topraklara insan olarak basabilmemiz için o çocukları çocuk gibi yaşatmalıyızdır ki, en güzel çocuk da henüz doğmamıştır" yazmış…

Adı "OKAN" olan çocuktur!

O "OKAN", semtine ‘’Kahramanlar’’ şiirini ithaf eden "çocuk"tur!

Çok sevdalar yaşadım, Güldüm, gülen nar gibi. Çok kahırlar yaşadım. Ağladım, ağlayan ayva gibi.Türküler söyledim, türküler dinledim, Sevda ve kahırlar üzerine. Hiçbiri yerine geçmedi. Kahramanlar sevgisi yerine. Sevdalarım da kahırlarım da. Kahramanlar türküleriydi.

"Sevda ne yana düşer usta" dedim

"Kahramanlar" dedi…

Beyaz çoraplar dağıtmak, OKAN’ın yaralarına hep iyi gelmiştir!..