Ne zaman uygar olacağız bilir misiniz? Bir katil ya da kaçakçı ile bir aydın arasındaki farkı anladığımız gün!.. (Uğur Mumcu)

O; çok yıllar önce din referanslı gerici yapılanmayı, ülkeyi de nasıl ele geçirdiğini anlatıyordu.
Rabıta ile başlayıp, “tarikat - emperyalizm - terör” ortaklığını yazıyordu, çeteleri ortaya çıkarıyordu; belgeleriyle!
Çeşit çeşit cemaatlerin milli eğitime, orduya, polise, yargıya, üniversitelere sızdığını da!
Sonunda da Cumhuriyet'in, Atatürk’ün devrimlerini, tüm değerlerini yıkacaklarını da!
Bunları yazdı;
korkuttuğu “karanlık güçlerce” 30 yıl önce öldürüldü!
Uğur Mumcu’nun kitaplarına bakın, neden aramızdan alındığının anlaşılacağı nettir!..
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ne doğru söylemiş;
“Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasiyle buluşturmak istemeyenlerin önünde Uğur Mumcu bir engeldi, onun için katledildi ama davası, şuuru ve bilinci halen birçok gazetecide ve basın kuruluşunda mevcut...”
 
xxxx

26 Ağustos 1962’deki ilk yazısını bitirdiği tümceydi;
‘’Herşeye Atatürk gücüyle ve Onuncu Yıl umuduyla başlayacağız.’’
‘’İsterler kim susalım, isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın.
Bunun içindir ki, bizleri susturmak için her türlü yollara başvururlar.
Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir!
Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar.
Evet yazacağız, susmayacağız.
Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz…’’
Bu satırlar da;
“Kalpaksız Kuvvacı”
Uğur Mumcu’nun 4 Şubat 1981 tarihli Cumhuriyet’teki ‘'Gözlem’' köşesinden.

xxxx

Ya şu 11 Mayıs 1983’teki ‘'Kalem'’ başlıklı yazısı:
“Basın sanayi geliştikçe, ekonomik ve siyasal bağımlılık artıyor(...) 
Eski yazarlar yazılarını, kalemlerini hokkaya batırıp yazarmış.
Sonra dolma kalem, tükenmez kalem çıktı.
Yazarlara ‘Kalem’ denmesinin bir nedeni de bu olsa gerek: ‘Güçlü kalem’, ‘Kavgacı kalem’, ‘Nurlu Kalem’ gibi.. Bugün bilgisayarlar, ofset tesisleri (…)
Uzaktan kumandalı bilgisayarlı ofset tesisleri yine de kalemin yerini tutamaz. Kalem'ler bazen asırlık çınarlara benzerler.
Kökleri öylesine derindedir.
Ve Kalem’ler inanç heykelleri gibi, dünden bugüne dimdik dururlar…’’
“Lâiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir.
İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil…(1 Mart 1987-Cumhuriyet)
“Atatürkçülük 80’li yıllarda devlet eliyle kundaklandı.”
(23 Temmuz 1992-Cumhuriyet)

xxxx

Karanlık yıllarda bir gün Uğur Mumcu, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Kurthan Fişek, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne çağırıldı.
“Hayatınız tehlikede” dediler, birer tabanca verdiler. 
Sordular; “Ne yapacağız bu tabancaları, tutmasını bile bilmeyiz. Nasıl kullanacağız?” “Öğreteceğiz,’ dedi polisler. 
Poligona geçtiler, atış talimi yaptılar. 
Poligondan çıktıktan sonra Uğur Mumcu meslektaşlarına şunu söyledi hayli asılmış suratıyla;
“Elin gazetecisine yazı yazmak için kalem, daktilo, mürekkep verirler, bize tabanca verdiler.
Mermiye değil, mürekkebe ihtiyacımız var!’’
  
xxxx

Müthiş üretkendi.
Binlerce yazı yazdı, kitaplar yazdı, TV’de programlar yaptı.
Özgürlüğü, barışı, hukuku, çağdaşlığı, eşitliği savundu.
“Araştırmacı gazeteciliğin rekoru kırılamayan 100 metrecisiydi!
Karanlık hadiselerin, sorunların üzerine gidip, bilgisini/ belgesini toplar, belli bir sistematikle çözümleyeniydi!”
Emre Kongar Hocam’ın dediği gibi, bunları “halkın açık-seçik bilgisine” sunardı!
Bilimin ışığından şaşmadı.
Her türlü tehdit, korku, baskıya karşı durdu; asla eğilip, bükülmedi. Katledildi!..
İzmirli onu çok severdi. Büyükşehir Belediyesi’nin körfezde nazlı nazlı seyreden bir vapuruna isömini koyarak vefasını gösterdi.

xxxx

Uğur Mumcu…
Ve ismiyle hemen akla gelen; “Yüreğindeki Cumhuriyet...
Zihnindeki Atatürkçülük...
Üzerine titrediği hukuk devleti...
Kalbindeki yurtseverlik...
Beklediği ilkeli siyaset...
Sevdası; onurlu ve yürekli gazetecilik...”
Bir bombalı saldırıda parçalanarak koparıldı bizden!
Cinayeti azmettirenler adeta 30 yıldır sır... Ardındaki karanlık tezgah bir türlü aydınlatılamadı...
Sorular yanıt bulamadı...
O günlerde eşi Güldal Mumcu’ya, “bir tuğla çekersem duvar yıkılır” diyen dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar şimdi sessizlik içinde...
TRT’nin çevrimiçi arşivindeki programları bilinçli olarak silindiği iddiaları sözkonusu...

xxxx

“Yiğidim, Aslanım”
Uğur Mumcu’yu “Sesleniş”inden dizelerle analım;
“Asıldık ey halkım unutma bizi…
Korkmadan öldük  ey halkım, unutma bizi…
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi…
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi,
hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi…”