Bugün günlerden mavi olsun; bugün Attilâ İlhan olsun günlerden, mavilik olsun, Maviciler olsun…
Evet bugün sonbaharın sarıya, yaprak dökümüne, hüzne, farklı renklere dönüşen Kasım ayının ilk günü. Bu ayın, bugünlerin de mavinin duru, aydınlık, umutlu, sıcak rengiyle, kavramıyla bütünleştiği zamanlar olmasını dileyerek, sözü Mavi Dergisi’ne, daha sonra devinime dönüşen Maviciler’e getirmek istiyorum.
Türk yazın yaşamında Mavi Dergisi'nin, Maviciler’in yeri, önemi yadsınmaz. Hazır günlerden 1 Kasım olmuşken analım, anımsayalım o dergiyi, Maviciler’i diye koyuldum yazıya.
Düşünce ve sanatın sosyal bir sınıf ya da grubun bayrağı yapılamayacağı görüşüyle, “özgürlüğün ve barışın rengi” olan Mavi adlı bir dergi yayımlanır 1 Kasım 1952’de.
Birkaç Ankara Atatürk Liseli öğrencinin çıkardığı dergide, dönemin şairleri, yazarları da yer alır. Daha sonra Maviciler adını alan grupla Mavi'nin çağrışımı bir harekete, eyleme dönüşür.
24 sayılık yayın döneminde derginin sahibi Teoman Civelek’tir. Yayın yürütücüleri Teoman Civelek, Ülkü Arman, Ümran Kıratlı, Bekir Çiftçi, Güner Sümer... Daha sonra “Son Mavi” adıyla yeniden çıkar. Bu kez derginin sahipliğini Özdemir Nutku üstlenir.
Son Mavi yayın yaşamına Nisan 1956’da son verir. Öncesi ve sonrasıyla Mavi’nin 32 sayılık ömrü olur.
Maviciler'in Hisarcılarla, Nurullah Ataç’la, Garipçi şiirle kavgaları sürerken, Mavi’de yazan Ahmet Oktay, Güney Sümer, Bekir Çiftçi İstanbul’a giderek Atilla İlhan’la görüşürler. Bu görüşme derginin düşünce yaşamında bir devrim oluşturur. Attila İlhan dergi yönetimine katılmasa da bu düşünce devinimine katılanları yazıları ve görüşleriyle yönlendirir.
Attilâ İlhan’ın Türkiye’deki toplumcu gerçekçi yazına ilişkin düşünce ve görüşleri, Mavi’nin yayın çizgisinin dışına taşar. “Ne derece acı olursa olsun memleketimizin ve milletimizin mesut geleceğine tam bir güvenle bakmaktadır” diye de paylaştığı düşüncesini, toplumcu gerçekçiliğin sanat yolunda atılmış aydınlık bir yıl olduğunu savunur.
Sosyal Realizm Münasebetleri yahut Başlangıç” yazısı Orhan Veli’nin başını çektiği Garipçiler’e, 1940 toplumcu kuşağına, Dağlarca, Cahit Sıtkı, Cahit Külebi, Necatigil gibi akım dışı kalan şairlere, “ belli bir sıfatı olmayanla” nitelemesiyle karşıt bir duruş sergiler. Bir bakıma söz dalaşının, kalem kavgasının da önünü açar.
Mavi Hareketi tartışmaları, eleştirileri, tepkileri, etkileriyle yazın yaşamımızda bir devinimin, dalgalanmanın, rengin adı olur, yeri geldikçe de anılır, anılar arasına girer. Akım olup olmadığı tartışılır.
Derginin yazarlarından Orhan Duru da şu sözleri etme gereği duyar: “32 sayı olarak yayımlanan Mavi dergisi başlangıçta sıradan bir dergiydi; ama sonradan Atilla İlhan’ın katılımıyla başka bir biçim aldı ve Mavi Hareketi diye adlandırılan bir akım çıktı ortaya. Gerçekten bir akım sayılabilir miydi? Ben bile kuşkuluyum. Attila İlhan sosyal realizm veya toplumsal gerçekçilik çizgisi üzerinde duruyordu yazılarında. Bir ara bu söylem sosyalist realizm gibi anlaşılma durumuna bile geldi.”
Sait Faik de gerek Maviciler'in kendi arasında, gerekse diğer edebi topluluklarla yaptığı tartışmalar, kavgalarla ilgili olarak şu sözleri söyler: “Mavi güzel bir dergi, ama biraz daha kavgacı, biraz daha deli olsa rengine zarar gelmez. Denize baksanıza nasıl hırçındır. Bayılırım kavgacı delilere.”
Türk şiirinde yeni bir eğilim ortaya çıkaran Maviciler, ürünlerinde aşırı duygusallığa, imgeleme, uzak belde özlemine, müziğe, yalın söyleyişe yer vererek yazın tarihimizde farklı bir yer edinmişlerdir.