Gün güne dönerken geçmişten bugüne anılacak ne çok olay, ne çok insan fotoğrafları beliriyor değil mi? Sanat, yazın, kültür, siyaset, bilim, basın…

Bugün 27 Mayıs. 1960’ta doğanlar bugün 60 yaşında. Ben de 14 yaşındaydım 27 Mayıs Devriminde.

Göreceli de olsa hukukun üstünlüğünü savunan “1961 Anayasası”nı yaratan, “sosyal devlet” olgusunu 2. maddesinde açıkça ortaya koyan, Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik ve sosyal bir hukuk devleti” ilkesini belgeleyen, dönüşümcü, ilerici yapısıyla unutulmayan bir yıldönümü 27 Mayıs. Anmadan geçmek olası değil.

Fazla şiirden mi öldü Edip Cansever?

Edip Cansever de unutulmazımız. Günü yarına düşüreceğim hemen; Cansever’in 34. ölüm yılına.

“Şiirle düşünmek! yalnızca buna inanırım.”

Şiir Üstüne Söyleşi Notları’nda böyle mi söylüyordu ne? Bir eklemesi de geliyordu aynı notlarda: “Sait Faik' in ‘Hişt Hişt’ öyküsünde ne kadar şiir varsa, benim şiirlerimde de o kadar öykü vardır.”

Cemal Süreya durur mu, kaleme kâğıda sarılır, döşer dizeleri dostu Cansever için: “Her şeyin fazlası zararlıdır ya, / Fazla şiirden öldü Edip Cansever.

1928-1986 arasında 58 yıl yaşadı. Daha yaşasaydı bugün 92 yaşında olacaktı. Şiiri düşündü, şiirle yaşadı, ölümsüz dizeler bıraktı, ölene dek 17 şiir kitabı yayımladı.

İkinci Yeni’nin özelliklerini taşıyan şiirleriyle donanmış “Yerçekimli Karanfil” de hep elden ele: “Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte / Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel / O başkası yok mu bir yanındakine veriyor / Derken karanfil elden ele.”

“Mendilimde Kan Sesleri” şiirindeki şu dizeler yok mu, onları ne çok yerde anarız, özdeyiş gibi yineleriz:

“Ah güzel Ahmet abim benim / İnsan yaşadığı yere benzer / O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer / Suyunda yüzen balığa

Toprağını iten çiçeğe / Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine

Konyanın beyaz / Antebin kırmızı düzlüğüne benzer / Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir /Denize benzer ki dalgalıdır bakışları”

Anısına saygıyla…

Dost sesler

Koronalı, kolonyalı, su ve sabunlu, maskeli, denetimli sürüyor yaşantımız. Evde, hayatta, pencerede, balkonda, kitaplarda…

Çeşitli seçeneklerle dostların sesini, görüntüsünü anında ulaştıran, buluşturan akıllı telefonlara bugünlerde ne denli teşekkür etsek, yeri var.

Sahi sanal ortam olanaklarından da az yararlanmıyoruz. Görseller, sesler, ezgiler, anmalar, anımsatmalar, gündeme ilişkin haberler, bilgiler sıcağı sıcağına yanıbaşımızda.

Parmaklar devinime geçiyor, düğmelere tıklanıyor, bir anda dost seslere ulaşıyoruz. Onlardan gelen sağlıklı haberler gönencimizi katlıyor.

Bu sıkıntılı, gerilimli günlerde koronanın kulaklarını çınlatarak ya aradım ya arandım.

Sevdiğimiz, saydığımız, ortak paydada buluştuklarımız, yazının-sanatın emekçisi dostlarımıza hatır sordum, hatır sordular; güzelleştik.

İzmir’den, Antep’ten, Ankara’dan, Karabük’ten, Balıkesir’den, İstanbul’dan, Aydın’dan, Almanya’dan belleğimde tuttuklarım:

Hidayet Sayın, Mevlüt Kaplan, Mehmet Sadık Kırımlı, Mehmet Kıyat, Mehmet Yaşar Bilen, Sina Akyol, Lütfiye Aydın, Arif Madanoğlu, Halit Şekerci, Mavisel Yener, Ahmet Günbaş, Selim Esen, Bahri Karaduman…

Selami Şimşek, Atila Er, Cem Seyhun Ünbay, Asım Öztürk, Bekir Yurdakul, Gülşen Ersan, Halit Özboyacı, Güzin Oralkan, Lokman Kurucu, Bülent Güldal…

Selahattin Utkun, Mahzun Doğan, Nevin Koçoğlu, Buket Işıkdoğan, Okan Yüksel, Gamze Gürel, Ruhtan Yazıcı, Gülderen Canyurt, Mehmet Kara, Mustafa Özturanlı, Nail Uyar, Eşref Karadağ, İlhan Soytürk, Seçkin Zengin…

Dost seslerimiz eksilmesin…