Anlam ve kavram olarak an'ı, zamanı değerli kılmak, bayrama çevirmek insanın eriminde.
Bakışların, sözlerin, dokunuşların, görüntülerin, duyguların ayrımına varmak da insanın çevriminde.
Dinlerce, inançlarca kutsanan, yerel ve ulusal ölçekte belirlenip kutlanan tüm bayramlar sevgiye, barışa, dostça buluşmaya, paylaşmaya, dayanışmaya açar kapılarını.
Savaşımlar, savaşlar sonucu kazanılmış utkuların ardından yeni başlangıçlara, yeni doğuşlara adanan bayramlardır özlenen, beklenen… Biliriz ki bayramlar, birliğin, dirliğin, bütünlüğün, barışın, erincin simgesidir.
Belirlenmiş, uygulamaya konulmuş, sahiplenilmiş bayramları böyle bilir, böyle algılarız; ancak yaşadığımız, içinden geçtiğimiz karanlık, korkunç günlere bakınca, bayramların da saptırıldığını, içlerinin boşaltıldığını görüp kahroluyoruz!
Geri kalmışlığın, ilkelliğin, çağdışılığın, yozluğun, aymazlığın, yobazlığın kanlı, kinli yüzleri, elleriyle iç içeyiz.
Sömürüyü, soysuzluğu, soygunu, yolsuzluğu, yağmayı, talanı, asalak yaşamayı üstün kılmak için el ele veren hin ve kin çeteleri cirit atıyor ortalıkta!
Silahların, bombaların ortalığı kan gölüne çevirmediği, canların yanmadığı, acımasızlığın kol gezmediği gün yok! Böylesine yoğun acıların yaşandığı zamanlarda bayramı içselleştirmek ne zor, biliyorum.
Amacım karamsar, kötümser fotoğraflar sergilemek değil elbet. Gerçekten sevginin, barışın, insanca yaşamanın, özgürlüğün, aydınlanmanın egemen olduğu bayramlara duyulan özlem bu.
En çok çocuklar sever bayramı, bayram yerlerini, bayram şenliklerini… Çünkü bayramlar barışçıldır, duyguların arı, duru katlarıdır. AVM’ler, kocaman yapılar, beton çınarları, çelik kuleler çığ gibi sardıkça ortalığı, o bayram alanları, bayram salıncakları, bayram şenlikleri mi kaldı çocuklara? Ancak dedelerin, ninelerin anlatılarında, anılarında bir masala dönüştü o günler! Bir de bayram günlerini çağrıştıran eski şiirlerde…
Şiir deyince böyle zamanlarda Refik Durbaş’ın “Barış Koyun Çocukların” şiirini anımsarım. Şu sözlerle biter o şiir: “Barışı sever bütün çocuklar / beştaş, saklambaç, elim sende / bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez / barış sözcüğünün halkların dilinde / (Barış koyun çocukların adını)”
Benim de içimden, gönlümden adı barış olsun bayramların demek geçer. Varsın deli desinler bu isteği çok görenler bana. Can Yücel Muhabbet şiirindeki “Bayram nedir ki dedim kendi kendime /Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye” diye söylenmesini de dilime dolayarak…
Bayram deyince, 1970’li yılların Şenay sesiyle gönüllerimize yerleşen, coşku veren şarkısını unutmak olası mı?
Bütün dünya buna inansa
Bir inansa hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa
Birlik olsa
Uzansak sonsuza


Kuşkusuz birçok insan bayram kutlayacak halimiz, isteğimiz mi kaldı, diyecek haklı olarak. Bunca insan kıyılırken, bunca insan acımasızca yaşamda koparılırken…
O zaman yine şaire, yazara, sanatçıya, yazın insanına iş düşüyor. Onlar şiirlerini, öykülerini, romanlarını dirençle, umutla, emekle yazacak; şarkılarını, türkülerini seslendirecek; yontularını biçimleyecek; resimlerini renklendirecek…
Dil, din, ırk ayrımı gözetmeden… İnsanlığın üzerine doğan güneşi birlikte izlediği, insanların birbirine "insan" gözüyle baktığı, onurlandırdığı, erdemli davranışların sergilendiği, emeğin, sevginin egemen olduğu, çocukların açlıktan ölmediği, özgürlüğün yaşama alanlarında engellenmediği, kadın kıyımlarının son bulduğu bir ülkeyi özleyerek, duyumsayarak…
Bayramlara aşk dola, yaşama sevinci dola… Şiir ola, şarkı ola, türkü ola bayramlar…
Adı barış ola bayramların…