Haber/ Tuğçe DOĞANELİ KAMACI

Sahip olduğu jeotermal enerjisini domates ve biber üretiminde kullanmaya hazırlanan Rusya’ya karşı, Türk işadamları da kendi çözümünü üretti. Sanayileşebilen, yüksek katma değerli ürünlere yönelen üretici ve ihracatçılar, yüzünü muz, çilek, kivi, kamkat, ejder meyvesi gibi egzotik meyvelere döndü. 

Türkiye’de 1940 yılında başlayan seracılık faaliyetleri, günümüzde Akdeniz başta olmak üzere Ege ve Marmara bölgelerinin kıyı şeridinde genişleme gösteriyor. Ziraat Mühendisleri Odası verilerine göre, Türkiye’de sera alanlarının yaklaşık yüzde 52’si Antalya’da, yüzde 29’u Mersin’de, yüzde 7’si Muğla’da, yüzde 3’ü İzmir’de ve yüzde 3’ü Aydın’da bulunuyor. Türkiye’de seraların çoğunluğunu, ortalama büyüklükleri 400-1500 metrekare arasında değişen küçük işletmeler oluşturuyor. Seraların yüzde 75’i 3 bin metrekareden küçük, yüzde 25’i ise 4 bin metrekareden büyük olarak gösteriliyor.

YATIRIM EGE’YE KAYIYOR

Türkiye’de seracılığın iklimin uygun olduğu Akdeniz bölgesinde toplandığı görülse de son yıllarda, büyümenin çoğu, ucuz bir ısıtma kaynağı olarak kullanılabilecek jeotermal suyun mevcudiyeti sayesinde Ege Bölgesi’nde gerçekleşiyor. İzmir, Aydın, Denizli, Afyonkarahisar, Manisa ve Kütahya’da yüksek teknolojiye sahip modern seralar kurulurken, İç Anadolu Bölgesi’nde Kırşehir ve Yozgat, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise Şanlıurfa’da modern tesisleriyle dikkat çekiyor.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Özden Güngör, örtüaltı yetiştiriciliğinde sahip olunan avantajların, işletmelerin konumuna uygun çözümlerle desteklenmesi gerektiğini, bu yolla Türkiye’nin rekabet gücünün artacağını vurguladı. Güngör, düşük teknolojili seraların, iyileştirilemeyeceğini anlatarak, “Bu seralarda ortaya çıkan sorunların başında tohum, gübre, ilaç gibi pahalı girdi maliyetleri gelmektedir. Ayrıca düşük teknolojiye sahip bu seralarda ısı kayıplarının çok fazla olması ve ısıtma giderlerinin yüksek olması nedeniyle düzenli ısıtma yapılmamaktadır. Bu seralarda ortaya çıkan en büyük sorun hava neminin yüksek olması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklara karşı aşırı ilaç kullanılmasıdır. Bu durum tüketici sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu seralardaki yapısal sorunların iyileştirilmesi maliyetler açısından uygun değildir. Amortisman ömrünü tamamladıktan sonra yerlerine daha modern ve yalıtımı iyi seraların kurulması akılcı bir çözüm olacaktır” dedi.

Yüksek teknolojili seraların ucuz ve çevreci enerjiye ihtiyaç duyduğunu ifade eden Güngör, şöyle konuştu: “Fosil enerji kaynaklarıyla, sürdürülebilir üretim mümkün değildir. Sera ısıtmasında kömür kullanmanın en büyük dezavantajı atmosfere verilen karbon emisyonudur. Kömür doğalgaza göre iki kat daha fazla karbon emisyonunu Atmosfere vermektedir. Soğuk iklim bölgelerinde jeotermal gibi uygun ve ucuz enerji kaynaklarının olması durumunda bu bölgelerimizde yapılacak seracılık Akdeniz iklim kuşağındaki seralarla rekabet edebilir olacaktır. Sera ısıtmasında doğalgaz kullanımı da maliyeti yüzde 30 düşürür; ancak tarımsal alan, şehirdeki doğalgaz altyapısına yakın olmalıdır. Doğalgaz alt yapısına uzak tarımsal alana yatırım maliyetleri ekonomik olmaz.”

KALİFİYE ELEMAN YOK

Yüksek teknolojiye sahip seralarda ortaya çıkan önemli sorunlardan bir diğerinin ise kalifiye eleman yetersizliği olduğunu ifade eden Güngör, “Seralarda kullanılna bilgisayar tabanlı sistemleri yönetecek yeterli eleman bulunmamaktadır. Yüksek teknolojiye sahip seralarda üretim giderlerinin düşürülmesi ve üretilen tarımsal ürünlerin tek elden paketlenmesi ve pazarlanması amacıyla Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri'nin (TDİOSB) kurulması en uygun çözümlerden birisi olacaktır” dedi. 

9 AYDA HAYATA GEÇİRİLDİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 100 günlük çalışma eylem planında İzmir’e üç TDİOSB hedefi koymasının, tarım alanında çalışma yapılmasına neden olduğunu dile getiren TDİOSB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Osman Öğmen, “Bu karardan sonra Tarım Bakanlığı bürokratları ile İzmir iş dünyası temsilcileri arasında eşgüdümlü bir çalışma yürütüldü. Bakanlık yetkilileri de bizimle birlikte koşturdu. Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ve ekibi, bilgi ve tecrübesiyle bu sürece önemli katkılar koydu. Sonuçta da İzmir olarak bir rekora imza attık, TDİOSB projemizi dokuz ay gibi çok kısa bir sürede hayata geçirdik” dedi.

ÜRÜN SEÇİMİNE RUSYA ETKİSİ

İzmir’in üretim rakamlarının yüz güldürdüğünü, bundan sonraki hedefin katma değeri yüksek ve izlenebilir ürün yetiştirmek olduğunu kaydeden Öğmen, şöyle devam etti: “Rusya, sahip olduğu doğalgazı kullanarak kendi sebze ve meyvesini üretmeye yöneliyor. Sera yatırımları yapıyor. Başarılı olursa bizden domates, biber almayabilir. Bu nedenle imkânlarımızı daha verimli kullanarak, katma değerli ürünlere yönelmeliyiz. Hedefimiz ihracatçımızın önünü açmak.”

TALEP, ALANIN 4 KATI

İZKA desteğiyle fizibilite hazırlanması için ihaleye çıktıklarını dile getiren Öğmen, bölgeye talebin yoğun olduğunu kaydetti. Bölgedeki mevcut işletmelerin de bu oluşumun içinde yer almak istediğini aktaran Öğmen, şeffaf, adil ve çevreci üretim süreci hedeflediklerini söyledi.

KOOPERATİFLERE DAVET

TDİOSB Yönetim Kurulu olarak, kriterlerinin para olmadığının altını çizen Öğmen, “Tarım sektörünün içinden insanlar, toprakta emeği olan insanlar, üretici kooperatifleri bu projenin içinde yer alsın ki başarılı olalım. Bu işi doğru yapacak kitleyi tespit etmek için çalışacağız” diye konuştu.

İLK ÜRÜN 2023’TE

Parselasyon çalışmalarının sürdüğünü anlatan Öğmen, “Sera ve sanayi tesislerinin inşaatı 01 Aralık 2021’de başlayacak, 01 Aralık 2022’de bitecek. İnşallah 2023’te ilk ürünümüzü yiyeceğiz” dedi. Başka TDİOSB'ler kurulacağını hatırlatan Öğmen, Bayındır, Kiraz, Bergama, Menderes, Seferihisar gibi ilçelerde incelemelerin sürdüğünü vurguladı. 

TOPRAĞIN GELECEĞİ PLANLI ARAZİDE

Jeotermal enerjiyle ısıtılan seralarda girdi maliyetinin yüzde 35 düştüğünü, üretimin ise yüzde 40 arttığını vurgulayan Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Uçak, sera yatırımlarının jeotermal enerjinin bulunduğu bölgelerde yoğunlaşmaya başladığını söyledi. Seracılığın gıda fiyatlarındaki hava şartlarına bağlı dalgalanmalara da düzenleme getirebileceğini kaydeden Uçak, verimli ve sağlıklı üretim vurgusu yaptı. 

NEREDE DEĞİL NASIL YETİŞTİRİLDİĞİ ÖNEMLİ

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Örtüaltı Yetiştiriciliği Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayşe Gül, serada yetiştirilen meyve ve sebzelerin sağlıklı olduğunu söyledi. Sera koşullarının, tarla koşullarında oluşan hastalık ve zararlı riskini ortadan kaldırdığını belirtti. Sürdürülebilir tarımsal üretim hedefinin, sağlıklı üretime zemin hazırladığını aktaran Prof. Dr. Ayşe Gül, “Sağlıklı ürün üretiminde sera yapısı ve iklimlendirmesi çok önemlidir. Yeterli havalandırma alanına sahip olan ve ısıtılan seralarda hastalık çıkışı daha az olacağından tarım ilacı kullanımı azalmakta, zararlıları biyolojik veya entegre mücadele yöntemleri ile kontrol altına almak mümkün olmaktadır. Ürünlerin nerede yetiştirildiği değil, nasıl yetiştirildiği önemlidir. Gerek açıkta gerekse serada üretilen ürünlerin güvenilir ve izlenebilir olması sağlanmalıdır. Devlet üreticileri bu konuda desteklemeli, gerekli denetimleri yapmalı ve yaptırımlar uygulamalıdır” dedi. 

TEKNOLOJİDE AVRUPA İLE YARIŞIYORUZ

Sera Konstrüksiyon, Donanım, Ekipman Üreticileri ve İhracatçıları Derneği (SERKONDER) Yönetim Kurulu Başkanı Halil Kozan, Türkiye’nin Ortadoğu ve Uzakdoğulu rakiplerini geride bırakarak, sera kurulum teknolojilerinde Avrupa ile yarıştığını bildirdi.

Kozan, son 10 yıla kadar Hollanda, İspanya ve Fransa’nın yönlendirdiği sera kurulum sektöründe Çin, Güney Kore gibi yeni oyuncuların sahneye çıktığını, Türk firmaların da kalite ve coğrafi konum avantajları sayesinde rakiplerinden sıyrıldığını dile getirdi.