Paulo Coelho'yu, Simyacı kitabıyla üniversite yıllarımda tanıdım. Kitabın kahramanı Endülüslü çoban Santiago ile birlikte masalsı maceralara sürüklenirken, yazarla birlikte 'Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?' gibi soruların peşine düşmüştüm. Paulo Coelho, Simyacı'dan sonra “Casus”, “Veronika Ölmek İstiyor”, “Aldatmak” gibi çok satan kitaplar yazdı. Coelho, geçtiğimiz günlerde de yeni kitabının Türkçe baskısını Twitter’da şu cümleyle paylaştı: “En kusursuz cinayet, yaşama sevincini öldürmektir.”

***

Covid-19 pandemisiyle birlikte evlere kapanırken doğaya olan sevgim ve tutkum giderek artmaya başladı. Karamsarlığa kapılmaktansa tabiatın içinde geçirdiğim anların ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım. Kendimce, bir sevgiliyle buluşmanın heyecanına benzer duygularla yeniden kavuşmak için planlar yapmaya başladım. İnsan, mutluluğunu inşa ederken yerkürenin zenginliklerinden de faydalanmalı. Bakan değil gören gözleriniz olursa, bir ormanın içine girdiğinizde, bir dağa tırmandığınızda, bir ceylanla karşılaştığınızda ya da bir nehri geçerken nefes aldığınız anları sahiplenirsiniz. Bilirsiniz ki toprağın üzerindeki örtü sizin hem yaşam kalitenizi arttırır hem hayata tutunmanızı sağlar hem de sizi keyiflendirir. Aslında bunu yaparken sizi düşünmeden pek çok canlıya yuva olur. Hepsinin yanında da iyi bir öğretmendir.

***

Öğrendiklerimizden biri Kuzey Kutbu’nda erime sezonunun her yıl 26 Mayıs'ta başladığı. Ancak erime bu yıl bu tarih 2 hafta öncesine, yani 13 Mayıs’a çekildi. Sebebi ise sıcaklıkların ilkbahar ayı için rekor seviyeye ulaşması. Eminim bu yazıyı okurken bir yandan da sıcak havadan şikayet ediyorsunuz... Yapılan ölçümlerde Sibirya‘nın bazı bölümlerinin sıcaklığın 20 derecenin üzerinde olduğu kaydedildi. Araştırmacılar, Rusya üzerindeki bu sıcak havanın kutuplar için bir otoyol yaratarak sıcaklığı kuzeyde Kuzey Kutbu’na taşıdığını söylüyor. İklim değiştikçe dengeler değişiyor.

***

Doğa, pek çok görebildiğimiz canlıyla birlikte mikroorganizmaları da barındırıyor. Hepsinin de aslında bir işlevi var. İnsanın savunma mekanizması zihniyse, doğanınkilerden bir de bu gözle görünmeyen tek hücreli canlılar. Korona virüs salgını bize bu gözle görünmez canlılarla ilgili önemli dersler vermeye devam ediyor. Daha sağlıklı yaşamak, daha doğru seçimler yapmak artık hiç olmadığı kadar önemli.

Sistemin kusursuz bir şekilde işlemesi için yediklerinizin içinde, canlı enzimler, vitamin ve mineraller, mikrobesinler, sağlıklı yağlar ve kaliteli proteinler olmalı. Çekici paketler, katkı maddeleri, lezzet artırıcı kimyasallarla dolu olan, yiyenlerde adeta bağımlılık yapan işlenmiş yiyeceklerin içinde insan vücudunun tanıdığı, faydalanabileceği tek bir besin maddesi bile yok. Bu salgına bir uyarı gibi bakmakta fayda var.

Bireysel derslerin dışında tüm dünya devletlerinin de bu salgından çıkarması gereken önemli dersler var. Bunlardan biri: Toplumu sağlıklı tutmaz, böyle çöp yiyeceklerle beslenmesine seyirci kalırsanız bedeli ağır olur! Sigara gibi, kötü beslenmeye neden olan yiyecekler ile ilgili de bir hareket başlamalı.

Bir yiyecek sağlığa ne kadar zararlıysa, ne kadar çok şeker, kimyasal ve katkı maddesi içeriyorsa, üreticilerinden alınan vergi bu oranda yükseltilmeli. Yerli tohumla geleneksel tarım yapan çiftçi, fıtratına uygun hayvancılık yapan besici, şirden mayasıyla peynir, antibiyotiklerle kirlenmemiş hayvanın sütünden halis tereyağı yapan üretici desteklenmeli. Vatandaşın sofrasına temiz gıda sağlayanlar teşvik edilmeli.

Bir yol ayrımındayız. Korona ve gelecekte karşılaşacağımız tüm yeni virüslere karşı alınabilecek en etkili önlem, toksik beslenme alışkanlıklarımızı geride bırakmaktan, doğaya sahip çıkmaktan geçiyor. Kendiniz ve gelecek nesiller için ortaya yüreğinizi koymalısınız.

Paulo Coelho ile başladık onunla bitirelim... Derki usta, "Yüreğin neredeyse hazinen de oradadır."