Osmanlı’da Batı’ya karşı (artık!) üstünlük sağlayamama yukarıdan aşağıya doğru bir modernleşme/Batılılaşma paradigmasını ortaya çıkarmıştır. 18. Yüzyıl’da kurumların dönüşümüyle başlayan süreç 19. Yüzyıl’da ordunun ve diğer kurumların dönüşümüyle devam etmiştir. 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısında Batı Avrupa ile tanışan/karşılaşan bir kesim ile de (Şinasi, Suavi, Namık Kemal vd) merkezi otorite dışında fikir hareketleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Jön Türk ve İttihat Terakki gibi örgütlenmeleri doğuran bu fikir hareketlerinden İzmir’in de etkilenmesi kaçınılmaz olmuştur. İzmir’de Türk ve Müslüman kesim üzerinde fikir hareketlerinin başlaması 19. Yüzyıl üçüncü çeyreğinden itibaren özellikle de vilayet düzenlemesi ve belediye teşkilatı gibi yapısal düzenlemelerden sonra belirginleşmeye başlamıştır. Bu fikir hareketleri daha çok payitahttaki hareketlerin paralelinde gelişmiş ve onlardan etkilenmiştir; Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık gibi siyasi hareketlerin yanı sıra edebi akımların etrafında toplananların çıkardıkları yayın organlarında bir araya gelen topluluklar bu düşünceleri ve akımları temsil etmiştir.

Ahenk, İzmir, Hizmet, Yevmi, Kara Sinan gibi yayın organlarında bir araya gelenler; Tevfik Nevzad, Tokadizade Şekip, Taşlıoğlu Doktor Edhem, kardeşi avukat Güzel Hasan, Giritli Ali Efendi,  Bıçakçızade İsmail Hakkı, Türkçü Mehmet Necip, Halit Ziya Uşaklıgil, Şair Eşref, Ruhi Baba, Neyzen Tevfik, Yusuf Rıza ve daha birçok isim çıkardıkları dergi ve gazetelerde bu düşüncelerin İzmir’de yayılması ve taraftar bulması için uğraş vermişlerdir.

Elbette burada sorgulanması ve üzerinde durulması gereken nokta Osmanlı millet sistemi içinde kentte yaşayan diğer unsurlar her biri kendi fikir dünyasını ve yayın organlarını 19. Yüzyıl başlarından itibaren şekillendirirken kentin sahibi Türklerin bu konudaki geç kalışları olmalıdır.

(Özellikle Rumların 19. Yüzyıl ilk yarısında kentte eğitim konusunda yaptıkları üzerinde durmaya değer; konuyu ilerideki yazılarımda ele almaya çalışacağım.)

Bu Ortamda Yolu İzmir’den Geçen Fikir İnsanı: Mehmet Şerafettin Efendi

Yukarıda kısaca bilgi vermeye çalıştığım 1890’lardaki İzmir’deki fikir hareketlerinin ve edebi akımlarının mensupları arasına 1899 yılında bir isim daha katılır: Mehmet Şerafettin Efendi/Mehmet Şeref Aykut; 1874’te Edirne’de doğmuştur. İlkokula Edirne’de başlamış, fakat 93 Rus Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkmasıyla ailesiyle birlikte İstanbul’a göçmüştür. Önce Galatasaray’a devam eden Aykut daha sonra Yeni Osmanlılar’ın eserlerini okuyarak ve Servet-i Fünun edebiyat akımını izlemek suretiyle Mercan İdadisi’ne geçer. Bu okulu 1891 yılında bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi’ne yazılır. 1895 yılında da avukat olarak mesleğine başlamadan önce askerliğini yapmak üzere Edirne’ye döner. Artık fikir dünyası şekillenmeye başlamıştır; bulunduğu ortamın ve koşulların belirlediği fikir dünyasının temelini Türkçülük, Türk dili hassasiyeti ve Abdülhamid Dönemi’nin artan baskısına karşı çıkmak oluşturmaktadır.

YOLU İZMİR'LE NASIL KEŞİSTİ?

1896 yılında bulunduğu Edirne’de bir jurnal sonucu Mehmet Şeref’in de içinde bulunduğu sekiz kişilik grup gizli bir örgüt kurmak suçuyla tutuklanır. İstanbul’da Divan-ı Harp'te yargılanırlar. Yargılama sırasında rejimi ağır şekilde eleştiren Mehmet Şeref, sekiz yıl sürgünle cezalandırılır. Aynı yıl siyasi mahkûm olarak Fizan’a Hicaz’ın çöl kısmı Yemen’e sürgün edilir. 29 ay süren sürgün hayatından kaçarak kurtulur ve 15 Nisan 1899’da gizlice İzmir’e gelir. Mehmet Şeref İzmir’in fikir ve mücadele alanı içinde kendisine kolay bir yer edinir. Fikri mücadelesini İzmir’in fikir hayatında önemli rol oynayan –kendisinin deyimiyle- İzmir’in alanyari (İzmir Türkçesine ve Ladinoya Rumcadan geçmiş bir kelime: yaramaz sokak çocuğu) çocuğu, zeki hassas ve civanmert oğlu Tevfik Nevzad ile birlikte yürütür. Önce Ahenk’te başlayan yazı hayatı, Tevfik Nevzad ile günlük olarak çıkardıkları Hizmet’te devam eder. Aykut, Hizmet’te tefrikalar, makaleler ve Fransızcadan çeviri romanlar yayınlar. Aynı zamanda kentin Türk ve Müslüman aydın ve ileri gelenleriyle de dostluk kurar onları da kendi düşünceleri doğrultusunda etkilemeye çalışır. Bu amacında başarılı olur da… Ancak bu ortamda kendisinin de etkilendiği birisi vardır: Şair Eşref…

Şair Eşref’in özgürlüğü ve özgünlüğü, her ortamda her olayda hazır cevap doğaçlama bir dörtlük okuyuvermesi Mehmet Şeref Efendi’yi çok etkiler…

Tevfik Nevzad’ın Hizmet Gazetesi’ni çıkarmak için Kordon’daki Avrupa Oteli’nin birinci katında kiraladığı dairenin önceden randevu evi olarak çalışıyor olması karşısında Şair Eşref dörtlüğünü söyleyiverir - hem de Hizmet’in ayağa kalkması için tüm gayretiyle çalışan Ağadoplu Efendi’ye…

“Kadimden bildiğim karhane olmuş bir yazıhane,

Geçen gün her nasılsa uğrayıp Kordonda anladım.

Ehibbadan Ağadoplu efendi etmiş isticar

Görünce vehleten biçareyi karhaneci sandım.”

Ortalığı yatıştırmak yine Mehmet Şeref ve Tevfik Nevzad’a kalır…

İZMİR’DEN SONRA

Kendi deyimiyle Yıldız Baykuşu’nun hafiyeleri İzmir’e kadar ulaşmıştı. Aykut, gizlice geldiği İzmir’den 1903 yılında Manisa’ya kaçarak ayrılmak zorunda kalır. Burada iki yıl kaldıktan sonra memleketi Edirne’ye döner. Aktif yazarlık ve siyaset yaşamına devam eder. Mondros Mütarekesi’nden sonra kapatılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında 17 Şubat 1920'de oybirliği ile kabul edilen altı maddelik Misakı Milli Beyannamesi’nin metni Mehmet Şeref, Yusuf Rıza ve Dr. Rıza Nur tarafından hazırlanmış olup 28 Ocak 1920’de Meclis kürsüsünden Mehmet Şeref tarafından okunmuştur. 16 Mart 1920’de İngiliz kuvvetleri İstanbul’u işgal eder. Meclisi basarak yakaladıkları milletvekillerini Malta’ya sürerler. Mehmet Şeref, Malta’dan kurtulduktan sonra 23.4.1921’de Ankara’ya gelir ve Edirne Mebusu olarak TBMM’ye katılır. 18 Mayıs 1939’da tedavi görmekte olduğu İstanbul Yakacık Senatoryumu’nda vefat eder ve 21 Mayıs’ta Edirne’de defnedilir.