Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son günlerde yaptığı açıklamalarla Türkiye'nin iç ve dış politikadaki hassas dengelerine dikkat çekiyor. “Milletimizi bölen, ayrıştıran her girişim aslında bizi içerden yıkmaya çalışan güçlere hizmet ediyor” sözleri, yalnızca bir tespit değil; aynı zamanda Türkiye'nin karşı karşıya olduğu iç cephe zafiyetine karşı bir uyarı niteliği taşıyor. Terörsüz bir Türkiye hedefi, dış tehditlerden çok, içerideki bölünmüşlükten beslenen risklerle sınanıyor.

Erdoğan’ın İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi ise Türkiye'nin diplomatik açılımını ve bölgesel işbirliklerine verdiği önemi gösteriyor. Bu temaslar, ikili ilişkilerin güçlendirilmesi kadar küresel krizlere karşı koordinasyonun da önemini ortaya koyuyor.

İç politikada ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamaları dikkat çekici: Önümüzdeki üç yılda 2,5 milyon ilave istihdam hedefleniyor. Bugün itibariyle 32 milyon kişi istihdam edilmiş durumda. Yılmaz’ın vurguladığı gibi, fırsatları iyi okuyabilen ülkeler, geçiş dönemlerinde daha hızlı ve kapsamlı bir değişim gerçekleştirebilir. Türkiye, bu hiyerarşik değişimi kendi lehine çevirecek adımlar atıyor gibi görünüyor.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un İstanbul turizmine dair paylaştığı veriler, Türkiye'nin dünyada yükselen yıldızı olduğunun somut göstergesi. 2025’in ilk dokuz ayında yalnızca İstanbul’a gelen turist sayısının 13,5 milyona ulaşması, bölgedeki çatışma ve krizlere rağmen elde edilen büyük bir başarı. Turizm, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel diplomasi anlamında da Türkiye için önemli bir araç olmaya devam ediyor.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamaları ise eğitimin altyapısında kaydedilen ilerlemeleri ortaya koyuyor: Türkiye genelinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 20’nin altına indi ve 65 bini aşkın okulda internet altyapısı hazır. Bu, yalnızca niceliksel bir iyileşme değil, aynı zamanda dijitalleşme ve geleceğe yatırım anlamına geliyor.

Uluslararası alanda ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Gazze gündemi öne çıktı. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun konuşması, ülkeler arası diplomatik tepkilere sahne olurken, BM salonunun boşalmış olması, Filistin krizine duyulan ortak tepkinin sembolü oldu. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun insan hakları ve sağlık hakkı vurgusu ise insani boyutu gözler önüne seriyor.

ABD ve Rusya ile ilişkilerde ise hassas dengeler devam ediyor. Trump’ın ve Kremlin sözcüsü Peskov’un açıklamaları, Türkiye’nin enerji ve ticaret işbirliklerini egemen bir devlet olarak sürdürebileceğini hatırlatıyor. İsrail ve Kıbrıs meselelerinde ise Erdoğan’ın net ve kararlı duruşu, Türkiye’nin diplomatik çizgisinde herhangi bir esnemeye izin vermeyeceğini gösteriyor.

Siyasi arenada ise CHP’nin disiplin kararları ve part içi tartışmalar dikkat çekiyor. Özgür Özel’in sözleri, kişisel hırslar ve partiyi yıpratma çabalarının millet nezdinde bir karşılığı olmayacağını vurguluyor. Bu bağlamda, parti içi mücadeleler yalnızca siyasi değil, aynı zamanda etik ve vicdani bir sınav niteliği taşıyor.

Adli süreçlerde yaşanan gelişmeler de gündemin önemli başlıkları arasında. Ekrem İmamoğlu’nun davasından, üniversitelerdeki “bıçak parası” soruşturmalarına, cinayet ve uyuşturucu operasyonlarına kadar geniş bir yelpazede adalet mekanizmaları işlemeye devam ediyor.

Ekonomi tarafında ise küresel borç seviyelerinin rekor kırması dikkat çekerken, Türkiye’de borç oranlarındaki düşüş, ekonomik istikrar arayışlarının bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Türk Hava Yolları’nın Boeing ve 737 Max uçak siparişleri, hem havacılık sektöründe büyümeyi hem de uluslararası rekabeti hedefleyen stratejik bir hamle olarak okunabilir.

Sağlık alanında ise organ bağışı uygulamalarının e-Devlet ve e-Nabız üzerinden yapılabilmesi, dijitalleşmenin vatandaşlara doğrudan fayda sağlayan bir örneği olarak öne çıkıyor.

Özetle Türkiye, iç ve dış politikada bir yandan diplomatik hamlelerini güçlendiriyor, bir yandan ekonomik ve sosyal reformlarla geleceğe hazırlanıyor. Ancak bu süreçte en büyük risk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da işaret ettiği gibi, iç cephedeki bölünmüşlük ve ayrışmalar olabilir. Tarih, güçlü bir millet iradesi ve uyumlu bir toplumla, en zor dönemlerin bile aşılabileceğini defalarca göstermiştir.