Bu hafta biraz rotayı hayvanlardan çevreye çevirmek istiyorum.

Temiz enerji, yenilenebilir enerji artık bizim ülkede de çokça bahsi geçen konular arasına girdi.

Çevresini seven, doğayı seven herkes, gelişmiş ülkelerin çoktandır yaygın kullandığı yenilenebilir enerjinin Türkiye'de de çoğalmasını istiyor.

Daha önceden okuyup hakkında fikir sahibi olsam da yenilenebilir enerjinin önemini Almanya'ya gittiğimde kavradım desem yalan olmaz.

Almanya'da hava öyle temiz ki, ülkem adına içim acıdı.

Hava temiz çünkü Almanya'da artık tek bir nükleer santral yok, tek bir termik santral yok.

Kömürle ısınan yok.

Enerjilerinin neredeyse yarısını güneşten temin ediyorlar. Hem de Ağustos ayında yağmurun eksik olmadığı, güneşin yüzünü kısacık gösterdiği bir ülkede bunu başarıyorlar.

Rüzgar türbinleri uygun olan her alanda göze çarpıyor.

Bio enerjiden de hatırı sayılır miktarda enerji üretiyorlar. Yani tek bir çöplerini bile boşa harcamıyorlar. Boşa harcamak şöyle dursun, kazanç sağlıyorlar.

Tabii bio atıklardan en iyi şekilde faydalanma yolu biraz da toplumsal bilinçlenmeden geçiyor. Almanya'da kağıtla camı, plastikle organik atıkları aynı yere atan tek bir kişi göremezsiniz. Herkes, geri dönüşüm seferberliğine gönüllü olarak katılmış.

Bizde ise durum tam tersi. Evdeki çöpleri asla ayırmıyoruz. Ayırsak da çevremizde geri dönüşüm için uygun çöp kutusu yok.

Ha olsa atar mıyız? Atmayız. Üşeniriz. Şimdi kim ayıracak kağıdı, yiyecek artığından... Değil mi?

Bakın Konak Belediyesi'nin plastik atıklar için sahil boyuna koyduğu estetik atık kutuları, plastik dışında her şeyle doldurulduğu için proje başarısız oldu.

Tabii bir de çöpleri çöp kutusuna atmak yerine direkt sokağa atmayı tercih eden milyonlar var.

Yani bizim ülkede biyo atıktan enerji işinin hayata geçmesi için binlerce fırın ekmek yememiz gerekiyor.

Ama güneş enerjisi, rüzgar enerjisi (tabii doğru yerlere kurulması kaydıyla) ülkeyi tam anlamıyla

uçurabilir.

* * *

Almanya'ya dönelim.

İşin en güzel yanı devletin desteği sayesinde temiz enerji üretiminin bireysel düzeye de indirgenebilmiş olması. Şehirlerin içinde değil ama kasabalarda müstakil evlerin çoğunun çatıları güneş panelleriyle kaplanmış. Ev kendi elektriğini üretiyor. Fazlasını üretirse devlet ürettiği enerjinin parasını vatandaşına ödüyor.

Almanya'dan dönünce müstakil evi olan bir tanıdığımıza hevesle gördüklerimi anlattım. "Sen de çatını kaplatsan evinin elektriği bedavaya gelir" dedim.

Tabii bu dahiyane! fikri bir tek ben düşünmemişim. Evin sahibi çoktan akıl etmiş, sormuş soruşturmuş ama maalesef çatıyı güneş panelleriyle kaplatmanın aşağı yukarı 30 bin liraya mal olacağı ortaya çıkmış. “Yılda 1500 lira civarı elektrik tüketiyorum. 30 bin lira versem, yaptığım yatırımın karşılığını almam 20 yıl, değmez" dedi. Haklı.

Bizde de devlet desteği ve teşviki artsa, kullanımı özendirici hale gelse güneş enerjisi çok daha yaygınlaşabilir.

Hem enerji sektörü bu alana yönelir hem de bireysel üretim teşvik edilir. Biz de artık sadece 3. dünya ülkelerinin itibar ettiği termik santrallere, nükleer enerjiye muhtaç kalmayız.

Bu işlerden rant sağlayanlar şöyle bir titreyip kendilerine gelseler de, yarın kendi çocuklarının, torunlarının, torunlarının çocuklarının sağlıklı, temiz bir ülkede yaşamasının bugünün bencil kazançlarından daha değerli olduğunu bir anlasalar diyorum.... Keşke, diyorum.