Pandemi döneminden sonra epey bir süre spor temalı dizilerden bahsetmediğimi farkettim. Meksikalı kurmaca yapım Cuervos Kardeşler, Danimarka'nın 1992'deki Avrupa Şampiyonluğu'nu anlatan belgesel, Arjantinli yıldız Tevez'in ve İngiliz futbol efsanesi Bobby Robson'ın hayatını beyaz perdeye aktaran yapımları karantinada olduğumuz zamanlarda izleyip kaleme almaya çalışmıştım. Ardından normal hayata geçilince yine rutin spor karşılaşmalarının hengamesinde film analizine ara vermiştik. Hazır İzmir takımları da inişli çıkışlıyken, gündemin yoğunluğundan çıkıp, sporun kenarından kıyısından dolanarak kafayı boşaltmak gerek diye düşündüm. Ve siyahi sporcuların ayrımcılıktan kurtulup daha ön plana çıkmalarını, yıldızlışmalarını sağlayan Bill Russell'in basketbol kariyerinde yaşadığı zorlukları anlatan belgeselin karşısında buldum kendimi. 1950'li yıllarda tamamen beyaz tenli insanların ağırlıkta olduğu bir spor olan basketbol ve NBA, Bill Russell'in Boston Celtics ile anlaşması ve şampiyonluklara hegemonya koymasıyla tamamen değişir. O dönemki video kayıtlarında görmekteyiz ki Celtics, bazı deplasmanlara gittiğinde Afrika kökenli siyahilerin otele girmesi, lokantaları kullanmaları yasak. Tabelalarda renkliler giremez yazıları biz izleyenleri şaşırtıyor. Russell'ın oturduğu mahalle beyazların ağırlıkta olduğu bir bölge ve Russell evde olmadığında mahalle baskısı, siyahi oyuncunun ailesini ciddi şekilde rahatsız ediyor. O dönem basketbolcular, maçlara kendi özel araçlarıyla gidiyor. Ve Russell'in bir maçtan önce arabası bozuluyor. O arada yol kenarında kendisini gören hiç bir Celtics taraftarı ona yardım etmiyor. Tam bu sırada o dönemin tanığı olan eski bir basketbol yıldızı röportajında diyor ki "Arabası arızalanan Larry Bird olsa, Celtics taraftarı ona yardım etmek için kuyruğa girerdi."

BU ÜLKEYE IRKÇILIK İTHAL ETMEDİK

Bu arada Türkiye, batıdan bir çok kötü özellik aldı ama ırkçılık yakınımızdan uzağımızdan geçmedi. En popüler örnek olarak, eski siyahi yıldız futbolcular Nouma'yı, Coulibaly'i bırakın etnisiteyi, baş tacı yapmışızdır. Futbolu bıraktıktan sonra film yıldızı olmuşlardır, reklamlarda oynamışlardır. Neyse dizimize geri dönelim. En çok sayıyı Russell atar, manşetlerde Celtics'ten beyaz bir sporcu yer alır. En değerli oyuncu ödülünü Bill Russell haketmesine rağmen, yine Afrika kökenli olmayan bir sporcu ödülün sahibi olur. Mücadeleyle geçen 50'lerin sonundan sonra, Philadelphia'nın draft ettiği Wilt Chamberlain'in lige gelmesiyle, ikili arasında rekabet başlar. Ve NBA, daha çok pazara hitap etmek için bu iki süper starı kullanır. Vitrine çıkarır. Onlar da bu ilginin karşılığını verir. Chamberlain'in 100 sayısı hala ikoniktir ve kırılması günümüzde bile zordur. Russel'ın özellikle savunmadaki istatistikleri akıl almaz boyutlardadır. Böylece siyahi oyunculara karşı yapılan 2. sınıf vatandaş muamelesi yavaş yavaş azalır. Takımlarda daha çok Afrika kökenli basketbolcu yer alır. Belgesel devam ederken ara ara günümüzün ve yakın geçmişin siyahi yıldızları da röportaj veriyor. Chris Paul, Shaquille O'Neal... Söyledikleri ortak şey ise, Bill Russell'in zamanında verdiği mücadele sayesinde şu an bu kadar rahat oldukları. Günümüz NBA'ine baktığımızda beyaz tenli oyuncular artık azınlıkta. Basketbol Afrika kökenli Amerikalılar'ın sporu oldu. Sporda tamamen hürler ama, gündelik hayatta hala ırkçılık kırıntılarını haberlerde görüyoruz ABD'de ce Avrupa'da. Tüm bu insanlık dışı olayları görmüşken Cumhuriyetimiz'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü defalarca anmak gerek. Kendi vatanımızda yabancı muamelesi görmüyorsak, kızılderililer gibi soyumuz tükenme tehlikesi altında değil ise Atatürk ve silah arkadaşlarının zorlu mücadelesi sayesinde olduğunu bir kez daha hatırlamak, hatırlatmak lazım.