Ülkemizin son 15 yılda çok ciddi sağlık sistem değişikliklerinden geçtiği herkesin malumu... Değişik iş kollarındaki sosyal güvenlik kuruluşları olan SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı'nın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısında birleşmesi, tüm hastanelerin Sağlık Bakanlığı'na bağlanması gibi. Yine bu dönemde, 5510 sayılı kanun ile tüm yurttaşlar sosyal güvenlik çatısı altına alınmış, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile endüstriel sağlık hizmetleri düzenlenmiş, koruyucu temel sağlık hizmetleri Aile Hekimliği içinde sunulurken, hastane yönetimleri  de il sağlık müdürlüklerinden ayrışarak sekreterlik şeklinde formelize edilmiş, bilahire bu sistem de revize edilerek yeniden il sağlık müdürlükleri organizasyonuna tekrar dönülmüştür.

Sağlık sisteminin  reformize edilmesi ile vatandaşların eskiden SSK ve Devlet Hastanesi şeklindeki bir ayrıma maruz kalmaksızın tüm hastanelere ve eczanelere başvurabilmesi genel memnuniyeti ve doktora ulaşımı artırmıştır. Nitekim, 20 yıl önce, bir yıl içinde doktora ulaşım istatistikleri OECD ülkeleri içinde en düşük rakamları gösteren ülkemiz, şimdilerde ortalamayı yakalamış durumdadır ancak bu durum beraberinde maliyet artışlarını da getirmiştir. Bu süreçte, ülkemizde sağlık harcamaları, OECD ülkelerindeki ortalama artışın iki katından fazla yükselmiştir. Sürdürülebilir bir sağlık finansmanı açısından SGK’nın yıllık bütçe açığının 20 milyar liraları geçtiğinin de altını çizmek gerek. Sağlık Bakanlığı'nın hastaneleri için oluşturduğu sekreterlik sisteminin uygulamadaki aksaklıklar görülmesi ve değişen bakanlara bağlı vizyon değişiklikleri ile eski sisteme dönülmesi akabinde, açılan mega şehir hastaneleri kamu özel ortaklıkları yapısı ile daha çok konuşulan gündem maddeleri haline gelmiştir. Bunların üzerine de KHK ile askeri hastanelerin lağvedilmesi,ulusal sağlık sisteminin yeniden ele alınması çalışmalarına hız vermiştir. Gelinen nokta, sağlık sisteminin yeniden reformize edilmesi ve sürdürülebilir bir finansman yapısının oluşturulmasıdır.

Genel olarak dünya ülkelerine baktığımızda, ülkelerin total bütçeleri içinde sağlık harcama oranları (GSYİH) kıta Avrupasında yüzde 10’ların altında, ancak Amerika ve Japonya gibi ülkelerde yüzde 15’lere kadar çıkmakta olduğunu görüyoruz. Buna paralel olarak kişi başı harcamalar da örneğin ABD’de 5000 dolarları bulurken Almanya, Fransa ve İngiltere’de 2500 dolar seviyelerini geçmemektedir

Ülkesel bazda total sağlık harcamalarının finansmanı, sosyal devlet uygulamalarının revaçta olduğu Avrupa ülkelerinde yüzde 80’e yakını kamu tarafından sağlanırken ABD’de kamu finansman oranı maksimum yüzde 50’yi bulmakta. OECD verilerine göre sağlık hizmeti alan kişilerin kendilerinin yaptığı harcamalar ise total meblağın yüzde 10’u ile yüzde 40’ı arasında değişmektedir. Elbette bu oranlar,ulusal ölçekte uygulanan sağlık politikalarının liberal, bismakien ya da karma olmasına göre şekillenmekte. Total sağlık harcamalarında ilaç çıktıları ise, total bütçelerin yüzde 20’sine yakın ve kişi başı da 100 ila 600 dolar seviyelerinde değişmekte olduğunu vurgulamak gerek. 

Küresel sağlık harcamaları her yıl ortalama yüzde 5 artmakta. Bu yıl sonu itibari ile 11 trilyon doları aşmış olacaktır. Sağlık teknolojilerin ilerlemesi ve sağlık hizmeti alanların hasta konumundan tüketici konumuna evrilmesine paralel olarak ülkelerin bütçelerindeki sağlık harcamalarının maksimal artışının  bloke edilmesi yönünde maliyet tabanlı görüşler giderek daha fazla dillendirilir olmuştur. Ülkemizde son yıllarda GSMH’nın yüzde 10’unu geçen sağlık bütçesi, 2010 yılına kadar yüzde 5’ler ile OECD ülkeleri arasında en düşük oranlarda idi. Sağlık Bakanlığı 928 hastane, 132 ağız ve diş sağlığı merkezi, 511 diyaliz merkezi, 15 üremeye yardımcı tedavi merkezi, 2 bin 840 acil yardım istasyonu, 7 bin 991 aile sağlığı merkezi, 973 ilçe sağlık müdürlüğü ve toplum sağlığı merkezi ile 172 toplum ruh sağlığı merkezini kapsayan merkezi yönetim 2020 yılı toplam bütçesi 58 milyar 876 milyon TL’dir. SGK'nın  2020 yılı için beklenen açığı 50.1 milyar TL’yi geçmiş durumda.

Ülkelerin sağlık politikalarının ana amaçları hizmet kalitesini yükseltmek, imkân ve kaynakları verimli, eşit ve ulaşılabilir kılmaktır. Böylece, gerek yeni doğan bebeklerle çocuklara ve gerekse toplumun tamamına yönelik koruyucu hekimlik ile tüm nüfusu kapsayan tedavi edici hekimlik alanlarında tatmin edici sonuçlar alınabilir.

Ancak sağlıkta dinamik ve değişken bir süreç sözkonusu olduğundan mükemmel sistemler ve uygulamalardan bahsetmek çok güçtür. Bugünün en gelişmiş ekonomileri olarak addedilen ABD ve AB ülkelerinde bile bitmek bilmeyen sağlık politikaları değişiklikleri ve sağlık reformlarından bahsedilmektedir. Kuşkusuz aslolan sürdürülebir sağlık ve sosyal politika finansman sistemleri  inşa etmektir, bunun aksi ülke bütçesi için kaldırılamaz bir yük olur…