“Adem abiii… Hüseyin… Koooşşş” diye inledi köy meydanı.

Köy meydanını “Meydan” yapan çınar ağacıydı.

Kollarını açmış, herkesi kucaklayan bir ana edasıyla,

Köy meydanının sahibiydi.

Ölüm korkusuyla on yıllar önce toprağa tutunan kökleri, gövdelenmiş ve bir ağaç yaratmış,

Sonra umut ve sevinçle yapraklamıştı kendini.

O güçlü kolları üç beş yaprak için o denli heybetli olamazdı ya…

“Yetişin” diye inledi meydan… Sabahın yarı karanlık saatiydi.

Umutla hafif hafif sallanan yaprakların arasında, bir de adam sallanıyordu… Köyün Mustafa abisi asmıştı kendini…

Telaş, panik ve şaşkınlık, cenaze namazında gözyaşına bıraktı yerini.

Kendinden hayli genç karısı dahil herkes ağlıyor, Rüya, keskin ve derin bakışlarla izliyordu babasının cenaze törenini…

Köyün sevilen Mustafa abisi toprağa uğurlandı.

Kimse anlamadı niye astığını kendini. Bilemedi.

Bir valiz ve köye son bakışı kaldı Rüya’nın.

Terk ettiler ana kız köyü. Anne, kuaförde çalışmaya başladı büyükşehirde.

Hayat devam ediyordu.

Birkaç sevgili derken, Rüya, annesinin her ilişkisine şahitlik ediyordu.

Geceleri orta halli evlerinde, alkol masaları kuruluyor, değişen baba adaylarının konaklamalarında, garip sesler duyuyordu.

Annenin şuh kahkahaları, gecenin ilerleyen saatlerinde garip seslere dönüşüyordu.

Genç kız, büyüdükçe anlamlandırdığı bu seslerden kaçmak için yastığın altına, hatta yatağın altına kaçıyor, bez bebeğine sımsıkı sarılıyordu.

18 yaşına geldiğinde boyuyla endamıyla göze batmaya başlamıştı.

Evde yalnızdı. Annesinin sevgilisi geldi. Alkollüydü.

Adam koltuğa uzandı. Rüya, baştan çıkardı adamı.

Anne, açtı kapıyı girdi evine.

Koltukta gördüğü manzara karşısında şok oldu.

Adamı da kızını da kovdu evden.

Gecelerce sokaklarda kaldı Rüya… Umutla her tanıştığı adama tutunmaya çalışıyordu.

Birisi aşık oldu O’na. Bir ev tuttu. Çok geçmeden hamile kaldı.

Pencereleri gazete kağıtlarıyla kaplı, tek bir koltuğun olduğu evde yaşıyordu.

Çok geçmeden sevgilisinin evli olduğu ortaya çıktı.

Bu kez hamile haliyle beş parasız ve aç kaldı.

Karnındaki çocuğu öldürmek için merdivenlerden attı kendini.

Olmadı, tutundu bebek…

Aylar sonra annesinin kapısını çaldı tekrar…

Tartışmaya başladılar…

Anne; “Utanmaz or..pu. Başka kimseyi bulamadın mı? Sevgilimi aldın elimden” dedi.

Rüya, “Sen katilsin” dedi. Annesine. “Katil”

Anne dona kalmıştı.

“O gece, üstelik babamın yatağında, babamı o adamla aldattın.

Babam geldi, kapıyı araladı, sizi gördü. Babamı son görüşümdü. Senin yüzünden öldü.”

Anne başını öne eğdi.

“Başka türlü intikam alamazdım. Sen babamı aldın elimden, bende senin hayatını.”

***

Dünya Öykü Günü'ydü ya…

Bir denedim. Bütün ustalardan af dilerim.

Bu olay gerçek hayattan alındı.

Rüya’nın annesi de 1 yıl sonra öldü.

Kızı şimdi hemşirelik yüksek okulunda son sınıfta…

Umut ile korku arasındaki dayanılmaz kavgadır hayat…

Bazen biri yükselir, biri düşer.

Bu ikisinin kavgasıdır canlının özü.

Kötülüklerin de iyiliklerin de intikamların da anası…

Umut ve korku…

Kermesler ve pazarlar şehri

İnanılmaz saygı duyuyorum o emeğe.

Malatya günleri, Elazığ günleri…

Et yemekleri, ot yemekleri…

Ebem çöreği günü, küşküşleme haftası…

Her köşeden çıkıyor bu “Bi şey günleri”

Yıllardır bir sorgu makinesi gibi sorduğumuz sorular geliyor aklıma…

“Bu kent ne kentidir?”

Adı yoktur, sanı yok… Kimliği yok…

Bu baskıyla, ya da kendi projesidir hakkını yemeyelim.

Eski Ticaret Odası Başkanı, “Kruvaziyer turizmi” diye tutturmuştu.

Bir başkası EXPO gündemi yüzünden “Fuarlar kenti olsun” dediydi.

Bir diğeri; “Sağlık başkenti yapalım…”

Bakın bir daha altını çizeyim ;

Var olana kızdığım falan yok da.

Bugün geldiğimiz noktaya bakın:

Yıl 2020 İzmir; “Kermesler ve pazarlar kenti” oldu ya…

Durup durup ona yanarım…

Çay boykotu

İTÜ öğrencileri, kantin fiyatlarının uçması üzerine boykot yaptı.

Toplaştılar, kendilerince bir kantin yapıp, çayı kahveyi ücretsiz dağıttılar.

Vay sen misin ücretsiz çay dağıtan.

MI 5 ajanları gibi çalışan üniversite yönetimi, ücretsiz çay dağıtan boykotçuları tespit edip, yarı dönem okuldan uzaklaştırma cezası verdiler…

Yoruma gerek var mı?

Böyle bir adalet, böyle bir ceza yöntemi var mı?

Emir şöyle demek ki “Sus konuşma. Otur oturduğun yerde.”

Hararetli zamanlarda olsa, eylem yapanı orada vuracaksınız anlaşılan.

Çay da mı dağıtmayahhh…

Tepecik’te isyan

Tepecik’te yaşayan roman kardeşlerimiz isyan etti.

Örgütlenmeleri için ideale, siyasi emele, şuna buna ihtiyaçları yok.

Sosyal medyaya da yok.

50 gün biriken elektrik faturaları 1000 ila 5000 lira arasında gelince,

Kafaları attı, eylem koydular…

Bakmayın farklı yaşam tarzlarına.

Çok uysal, çok sevecen, negatifleri görmemezliğe gelerek, hayat tarzlarını yaşayan insanlardır romanlar.

Bu anlamda iyimser romanlar bile isyan ettiyse,

Edilgen, pasifize ve apolitize edilmiş kitleler bir ders çıkarmalı.

Yaşayın siz.

Yapamadığımızı yaptınız…

GEREKSİZ BİLGİ; Hiçbir dişi ahtapot yavrusunu göremez. Kuluçka süresi boyunca yumurtalarını terk etmeyen anne ahtapot, açlıktan kollarını yer ve ölür…

GEREKLİ BİLGİ; Tuvaletlerdeki klozet kapakları, bakterilerin tuvalete dağılmasını engeller. Sifonu çekmeden önce kapatmamız gerekir. O kapağın görevi, bakterilerin, şelale yardımıyla havlu ve benzeri banyo ekipmanlarına sıçramasını önlemektir. (Dr.Mehmet ÖZ)

DELİ ZİYA ; “Yeminine bakılıp insana inanılmaz, insana bakıp yeminine inanılır.”