Hazırlayan/ Lütfü Dağtaş

Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Tiyatro ve Oyunculuk Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra İtalya’da, Universite di Bologna’da reji üstüne master yapan Yönetmen ve Oyuncu Mutlu Polat, “Bu Aşk Beni Öldürüyor” adlı uzun metraj filmini bitirdi. Yapımcılığını Roket Yapım-Animasyon’un üstlendiği film, 28 Ocak günü Kültürpark’taki İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde gala yaparak izleyiciyle buluşacak. Yönetmen ve Oyuncu Mutlu Polat ile sanatı ve “Bu Aşk Beni Öldürüyor” üstüne bir söyleşi yaptık.

Uzun zamandır çekim çalışmalarını sürdürdüğünüz “Bu Aşk Beni Öldürüyor“ adlı filminiz tamamlandı ve 28 Ocak günü, İzmir’de, İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde galası yapılacak, izleyiciyle buluşacak. Filmi konuşmadan önce, gala davetiyesinde, adınızın önünde “meddah” sözcüğü yer alıyor. Meddahlığınızı bize özetler misiniz? Bildiğim kadarıyla ilk kadın meddahımızsınız. Niçin meddahlık?

Meddahlık için usta çırak ilişkisi şarttır. Benim daha çocuk yaşta ustam belliydi. Erol Günaydın’ın eniştem olması ve kendisine duyduğum sevginin bir tezahürü olarak “onun gibi olmayı istemek” elbette bir gün meddah olarak seyirci karşısına çıkmak demekti. Ama bu süreci derinden etkileyen bir başka neden; İtalya’da tiyatro rejisi üzerine eğitim alırken Geleneksel Türk Tiyatrosuna; yani bir şekilde kimliğimize sarılma ve sahiplenme ihtiyacı hissetmemdi. Elbette modern dünya ile nasıl kucaklaşabiliriz, sorusu üzerine yıllarca kafa yordum. Çeşitli laboratuar çalışmalarından sonra adına “Bir Sinematik Anlatım” dediğim yeni bir tiyatral üslup içinde modern bir meddah ortaya çıktı. Özdemir Nutku’nun ifadesine dayanarak, Türk Tiyatro Tarihinde bilinen üçüncü kadın meddahmışım. Hayır, yani ilk değilim. Sinematik anlatımsa daha İtalya’da başladığım ve İstanbul’da devam ettiğim “yeni bir dil” arayışının neticesinde ortaya çıktı. Elbette hem Türk Tiyatrosu hem de Dünya tiyatrosuna kazandırmış olduğum bir stilin sevinci içindeyim.

Sinema aklımda yoktu

Dokuz Eylül Üniversitesi GSF Tiyatro ve Oyunculuk Bölümü’ndeki lisans eğitiminizin ardından İtalya’da, Universite di Bologna’da reji üstüne master yaptığınızı biliyoruz. Sonrasında kamera arkasında yönetmenliğiniz, önünde de oyunculuğunuz var. Bunun dışında ünlü yönetmenlerimiz Ferzan Özpetek ve Kartal Tibet’in yönetmen yardımcılıklarını yaptınız. Sinema kariyeriniz hakkında bilgi verir misiniz? Bunun dışında animasyon yapıyor, şarkı söylüyor, belgesel de çekiyorsunuz. Bu konularda da bilgi aktarır mısınız?

Çocukken en büyük arzum oyuncu olmaktı. Oyunculuk bölümünde okurken sevgili hocam Özdemir Nutku, yönetmenlik konusuna eğilmem konusunda beni cesaretlendirdi ama sinema hiç aklımda yoktu. Kartal Tibet ile tanışıncaya kadar. Sinema, kendimi ifade etmek için şiirsel bir pencere açıyordu önüme. Sonra asistanlık, yönetmen yardımcılığı ve yönetmenlik yılları; kovalayan, meşakkatli bir çalışma süreciyle nihayet buldu. Bir baktım ikinci uzun metraj filmimi bitirmişim. Kabul etmeliyim sinema benim tutkum.

İtalya’dan Türkiye’ye döndükten sonra sizi Tünel, Çoban Yıldızı ve Kül Kızı adlı yapıtlarınızdan oyuncu ve yönetmen olarak biliyoruz. Bu yapıtlara ilişkin bilgi verir misiniz?

Dile kolay altı senelik bir eğitimi kapsayan klasik piyano eğitimim var. Müzik, oluşturmuş olduğum yeni tiyatral dilin oluşumunda yol gösterici oldu. Bu gösteriler müzikal ağırlıkta olan eserler. Sinematik anlatım, video art şeklinde gösteride yer alıyordu. Tünel ve Çoban Yıldızı ön habercisi gibiydi. İlk kez Kül Kızı ile evet bu yeni bir tiyatral stildir diyebileceğimiz bir çizgiye oturdu. Kül Kızı, arayışlarımı tamamladığım bir çalışma oldu. İçsel hesaplaşmalarımı ve yüzleşmelerimi içinde bir şekilde erittiğim ilk uzun metraj filmim. Elbette meddah olarak daha öz güvenli bir yolculuğa başladım. İkinci nesil toplumsal travmaları ve 12 Eylül’ü anlatıyordum. Oyun sonunda kalplerine dokunmayı başardığım seyircilerle kucaklaşmalar benim çok değerliydi.

Popüler olana yüz vermeyip underground sanatlarla ilgilenmenizi nasıl açıklarsınız?

Aslına bakarsanız İstanbul’da dile kolay yirmi sene popüler olanla ilgilenmek durumunda kaldım. İçinde yer aldığım pek çok proje çok satanlar listesinde kendine yer bulan işlerdi. Ama benim sanatsal arayışlarım ve gözüme kestirdiğim çıta, ister istemez popüler olanın dışında, alternatif olan fikirleri de kapsıyordu. Yeni sanatsal ifadeler, gelişen teknoloji bir şekilde bu arayışlarımı tetikliyordu. Amaç çok para kazanmak değil de sanat olunca biraz yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot oluyorsunuz. Ama bir yandan da artık popüler olanın dışında kalıp kendi sanatınızı gerçekleştirmek istiyorsunuz. Hayattan beklentilerimi değiştirdim. Daha mütevazi yaşam şartları ama daha çok sanat. Sokakta olana zaten hiç uzak olmadığım için underground dillerle çok haşır neşir oldum. Elektronik müzik, video art ve spesifik konuları kapsayan belgesellerim benim underground yanımı temsil etmekte.

Hollywood bütçesi şart değil

Sanat serüveninize baktığımızda sizi hep tek başınıza görüyoruz. Olasılıkla türlü güçlüklerle karşılaşıyorsunuz. Bu güçlüklerin en başında gelen yapımların bütçe gereksinmesi olsa gerek. Bir oyunun ya da filmin yapımı başlıbaşına bir iş ve bu işi yüceltecek olan eleştirmenlerin varlığı. Beklediğiniz eleştirileri aldığınızı düşünüyor musunuz? Almadım, diyorsanız, niçin? Nedir bu güçlükler ve nasıl aşıyorsunuz?

Kül Kızı adlı gösterimin ikinci evresi, diyebilirim çünkü Roket Yapım, Ercan ve Fulya Mertbilek ile çalışmaya başladım. Ve “Sinematik Anlatım” adını verdiğim stilin kendisini yaratma sürecinde her ikisinin de maddi ve manevi koşulsuz destekleri oldu. Hiçbir sponsor arayışına girmeden ve destek almadan yola koyulduk. Popüler olanla ilgilenmiyorsanız bir sanat eseri için Hollywood dizaynı bir bütçeye gereksinim duymayabilirsiniz. Biz küçük bütçelerle yola çıktık ama içine sanata duyduğumuz aşkı kattık. Çalışma azmi ve bu aşk olunca Mecnun misali çölleri geçiveriyorsunuz. Bir film için olmazsa olanlar vardır. Benim için mekanlar gibi. Bu son çalışmamda doğru bir araştırma sürecinden sonra istediğim mekanlar ayarlandı. Yetenekli ve yaratıcı bir ekip oluşturduk ve çıkan sonuçlardan memnunuz. Bugüne değin hiçbir yaraşmaya katılmadım ama talep geldi hakkında bilimsel bir makale yazıldı ve 2. Uluslararası Yeni Yaklaşımlar Kongresinde Kül Kızı ve “Bir Sinematik Anlatım” kendine yer buldu. Sevgili Özdemir Nutku hocamın yeni bir dil, güzel bir kapı açmışsın, bunu genç tiyatrocu ve sanatçıların geliştirmesi gerekir denilen safha daha henüz gerçekleşmedi. Belli mi olur. Doğrusu ben o günleri görmeyi çok arzu ederim.

Biraz da “Bu Aşk Beni Öldürüyor”un konusu ve yapım süreci hakkında bilgi verir misiniz? Kadrosu, omuz verenler. Ve film, daha sonra nerelere dağılacak?

Ülkemizde, kadına yönelik şiddet, tecavüz ve cinayetlerdeki artış en önemli çıkış noktamız oldu. Filmimizde buz dağının görünmeyen yanını anlamaya ve anlatmaya karar vererek yola çıktık. Nesiller boyu devam eden şiddet döngüsünün tetikleyici nedenlerinden birinin, ortak kültürümüz içindeki şarkılar, filmler ve dizilerle,şiddetin nasıl normalleştirilmeye çalışıldığını da göstermek istedim. Kadına şiddeti, baskıyı normalleştiren pek çok yapıttan referans noktaları alarak yola koyuldum. Zihinlerimize kodlanan ve şiddeti öven bu davranışların yabana atılacak bir etken olmadığını görerek karşı söylemlerimi hazırladım. Bundan önceki çalışmalarım çok daha sanat ve kendiliğime dair yüzleşmeleri içermektedir. Ama bu sefer, hayır! Şiddete maruz kalanın da, şiddeti uygulayanın da sorgulandığı bir eser. Dipte kalan nedenleri gün ışığına çıkartarak seyirciyi kendi hayatları için harekete geçirmek istiyorum.

Tam dokuz ayda tamamlanan bir çalışma oldu. Ön araştırmalarla birlikte yaklaşık bir yılda tamamlandı. Bunun sırf iki buçuk ayı oyuncularımla yaptığım ön hazırlık çalışmaları oldu. Genç yeteneklerle çalışmanın avantajlarından yararlandım. Öğrenme ve kendini geliştirme arzusu onlarda hala capcanlı. Umut Aydın, Gizem Ayrancı, Levent Özbozkurt, Zerrin Durmuş, Dilek Yıldırım. Zaten çoğu çalıştığım ve performanslarından emin olduğum öğrencilerimdi. Çekimlerde de birbirine kenetlenen harika bir ekip olduk. Elbette kostüm tasarım konusunda Yavuz Göktekin beyefendi ile üç ay gibi ciddi bir mesai yaptık. Kısaca beş ay gibi bir ön çalışma aşamasından sonra çekimlere başladık.

Gündeminizde yeni proje var mı? Varsa ona ilişkin de bilgi verir misiniz?

Ocak ayından sonra “Bu Aşk Beni Öldürüyor” adlı çalışmamızın kısa film kurgu ve montaj çalışmalarına başlayacağız. Ulusal ve Uluslararası Kısa Film Festival ve Yarışmalarına katılmak niyetindeyiz. Oradan gelecek güçlü bir motivasyon elbette yeni projeleri şekillendirecektir.