İzmir’in derdi çok aslında. Dertler bilinse de gerçek bir “kent birlikteliği” sağlanmadığından, İzmir’in yerel sermayesindeki “kent aidiyeti” duygusu oldukça yetersiz olduğundan ve her hizmeti devlet ya da belediyeden isteme alışkanlığı kökleştiğinden, dertleri sıralayıp çözemiyor İzmir’imiz.  

Yıllar önce “İzmir fuarlar ve kongreler şehri olmalı” diye bir söz edilmişti. Oysa bugün İzmir’de sinemadan kongreye, toplantıdan tiyatroya ve operaya ciddi bir salon ihtiyacı var. Belediyeler ellerindeki tüm olanakları kullansa da şehrin artan ihtiyacına cevap veremiyor. Devlet ise zaten en son Bornova Kültür Merkezi örneğindeki gibi bir inşaata başlasa da yıllar sürüyor. İzmir’de sermayenin çabası ise ancak mercek tutulursa görülebiliyor. Tabii işin içine bazen siyasi bağnazlık da girince dert büyüyor ve elde ne varsa yetinilmeye çalışılıyor.

İtiraf etmeliyiz ki İzmir, 100, 120 yıl öncenin çok gerisinde bugün. Nüfusa oranla 100 yıl önceki sinema, tiyatro salonu sayısıyla, yine nüfusa oranla bugünün İzmir’i arasında ciddi fark olduğunu sanıyorum. Bunu araştırmacı Yaşar Ürük’e sormak lazım galiba.

Şimdi de elimizdeki en özel ve büyük salon olan Ege Üniversitesi’ne ait Konak’taki “Atatürk Kültür Merkezi” hedef olmuş. Anlamak ve kabul etmek mümkün değil.

İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün yer ihtiyacı ile Ege Üniversitesi’nin maddi ihtiyacı AKM’nin hedef olmasına yol açmış. Deprem sonrası artan ihtiyaçmış bu durum.

Haydi diyelim durum böyle. Peki, koskoca Emniyet, Bozyaka’daki arsayı ne yaptı? Temel atıp öyle bırakmadı mı? Ya Halkapınar’daki arazi? Önce İzmir Emniyeti’nin, hatta Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ve hatta İçişleri Bakanlığı’nın bu iki arazi ile ilgili açıklama yapması lazım.

Aslında bir gerçek var. İzmir’deki karakolların, ilçe emniyet müdürlüklerinin de durumu içler acısı. Pek çok karakol ya da ilçe emniyet binası ihtiyaca cevap vermiyor. Pek çok polis dostum var. Onların şikâyetlerini yıllardır dinliyorum. Fakat AKP iktidarı her alanda olduğu gibi İzmir’e çoğunlukla “lafta hizmet” ettiğinden, İzmir Emniyeti’nin bina ihtiyaçları da hep kulak arkası yapıldı. Şimdi de gariptir; ama Atatürk adıyla yıllardır kültür ve sanata hizmet eden, İzmir’in gözbebeği gibi algılanan bir bina “İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne” dönüştürülmek isteniyor.

Kesinlikle “iyi niyetli” değil bu düşünce.

Bu amacın altında, İzmir’in en önemli kırmızı çizgisi olan “Atatürk sevgisinin” yok edilme niyeti var. Yoksa neden burası tercih edilsin? Başka yer mi yok? Neden “Sabancı” adlı bina değil de “Atatürk” isimli bina tercih sebebi? Elbette “minareyi çalan kılıfını hazırlar”, kim bilir ne kadar “mantıklı” bahaneleri var (!)

Bozyaka’daki arazide temeli atılmış duruyor oysa. Neden orayla ilgili bir kampanya, bir seferberlik yapılmıyor? Neden şu “beşli ağalar” ellerini cebine atmıyor. Hoş, hastane inşaatını bitiremeyenlerden böyle bir iş istenir mi o da ayrı soru tabii.

Ben şahsen AKP İl Başkanı Kerem Ali Sürekli’yi, aramızdaki selam hakkı için uyarayım. Daha yeni genel başkanları, kendilerine İzmir talimatı verdi. Eğer AKP ısrarla anlamadığı “İzmir gerçeğini” yine anlamazsa kendi bilir.

Merak ettiğim, bu fikir kime ait? Yani “Atatürk Kültür Merkezi’ni Polis Merkezi yapalım” diyen aklı evvel kim? Gerçekten “düşünmeden mi” bu fikir atıldı ortaya, yoksa ortalarda hızla çoğalan “kerameti kendinden menkul” şeyh müteahhit karışımı tiplerden birinin mi bu düşünce?

İzmir’in kurtuluşunun 100. yılına gireceğiz. Cumhurbaşkanından Valilere, bakanlardan emniyet müdürlerine bilmeliler ki, 100 yıl önce İzmir kurtarılamasaydı şimdi onlar kim bilir “nerede” ve “nasıl” olurlardı.

Bazı farklı duyumlarım var, ama onları “şimdilik” yazmayacağım. Şunu diyebilirim ki, sevgili meslektaşlarım son üç dört aydır, üst makamları ziyaret edenleri bir tarasınlar. Belki işin sırrı o ziyaretlerdedir.

Vazgeçin efendiler vazgeçin! İzmir’in yüreğinde temellidir Atatürk sevgisi…

*****

APİKAM İZMİR’DİR! (1)

Aylardır öyle olaylar, duyumlar, şahitlikler yaşadım ki… Bir yerden başlayıp yazmak gerekir diye düşündüm. Tam yazmaya başladığımda ise “biraz daha bekleyeyim, hata yapmayayım” dedim birkaç kez. Lakin bir ay kadar önce öyle bir söz söylendi ki, bu söz hem artık yaşamayan hem de hala çaba gösteren pek çok güzel insanı yaraladı, kemiklerini sızlattı. Kimin söylediğinin gerçekten önemi yok. Söyleyenler çoğunlukla “söyletilenler” çünkü. Ve bu durum değişik şekilde son 20 yıldır egemen İzmir’de.

Size yukarıdaki açıklamalarımı birçok örnekle kanıtlayabilirim. İzmir’de ciddi söylüyorum, Hisar Camisi ile Salepçioğlu Camisi’ni ayıramayanlar, Kemeraltı ile Basmane Altınpark arasındaki farkı bilmeyenler, Ortodoks Kilisesi ile Katolik Kilisesi arasındaki ayrımı öğrenemeyenler, örneğin Agios Voukolos Kilisesi’ne ısrarla “Ermeni Kilisesi “diyenler neye hizmet ettiklerinin de farkında değiller. 

İzmir’de kısa adı “APİKAM” olan bir kurum var. Rahmetli Başkan Ahmet Piriştina’nın kurduğu, ölümünden sonra da adının verildiği “Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi”. İşte bu kurum 20 yıldır neye hizmet ediyor, neden kurulmuş, 20 yıldır neler yapmış bunları yazarak hatırlatacağım size. Yüzde yüz “İzmirce” olan bu kurumu her İzmirli'nin kollaması gerekiyor. Cumadan itibaren yazacaklarım umarım ki “kibirli” ama karaktersiz “bazılarını” kızdırır. 

Özellikle de “Apikam ne işe yarıyor, bugüne kadar ne yapmış ki” diyenlere şamarlarım hazır. Cuma ola hayrola…

*****

YENİ YILDA NELER NELER

Sağlık diliyorum her şeyden önce. Umarım ülkemiz yöneticileri, ayrımsız ve kibirden uzak severler yurttaşlarını. Zenginler fakirleri kollar, fakirler de beka-i devlet için dua eder diyeceğim ama. Bu cümlede tek doğru sanırım fakirlerin duası. Yoksa Türkiye zenginlerinin eşsiz kibirleri zaten yaşamı şekillendiriyor, bize de hayat zehir oluyor. Yeni yılda tabii ki yazacağım. Hem de öyle sürprizler de hazırlıyorum ki size. Değişmeyecek olansa isyanım… Yalana, talana, kandırmaya, bencilliğe isyanım… Şimdiden kutlu olsun, hayır uğur getirsin 2022! Yolumuz uzun, zamanımız kısalıyor dostlar.