Bizim Temel roman yazmaya karar verir.
Yazacaktır ama bu konuda kendisine yol gösterici aramaktadır.
Uzaktan akrabası Dursun'un yanına İstanbul'a gider.
Hoşgeldin sohbetinden sonra asıl konuya girilir.
Temel, Dursun'dan romanı yazmak için yardım isteyeceği birini tanıyıp tanımadığını sorar.
Dursun iyi bir romancı arkadaşı olduğunu söyleyerek hemen randevu alır.
Ertesi sabah Temel ve ünlü romancımız İstanbul'un lüks bir mekanında buluşurlar.
Temel derdini anlatır, romancımız da şu aklı verir:
“İyi bir romanın içinde ünlü bir şahsiyet, biraz erotizm, biraz merak, biraz da tarih olmalı” der.

***

Uyarıları dikkatle dinleyen Temel ilk otobüsle memleketine döner, evine kapanır ve başlar romanı yazmaya.
Aradan bir ay geçer, Temel koltuğunun altında romanı İstanbul'un yolunu tutar.
Yine Dursun'un aracılığı ile ünlü romancıdan randevu alınır.
Bu kez buluşma yeri Galataport'taki et lokantasıdır.
Temel hazırlanır, gömleğinin yakasından fularını sarkıtır, antikacıdan aldığı pipoyu mendil cebine yerleştirir ve son olarak da kafasına beresini takarak buluşma yerine gider.
İçeride tedirgin bir hava esmektedir.
Kısa süre sonra, tedirginliğin Danıştay kararından olduğunu anlar, umursamaz...
Yemeğe geçilir.
Bir süre sonra ünlü romancı Temel'e kitabı bitirip bitirmediğini sorar.
Temel'in yanıtı nettir...
“Tam da söylediğiniz gibi yaptım ve bitti...”
Ünlü romancı kitabın adını sorar.
Temel büyük bir gururla, “Papayı kim öptü” der.
Kısa bir sessizlik olur, Temel ünlü romancının pek hoşlanmadığını düşünerek fikrini sorar.
Ünlü romancı, “Fena bir isim değil ancak romanın ismine hafif de dini çağrıştıracak motifler işleseydin çok güzel olurdu” der.
Yemek biter, Temel ünlü yazarla yeniden buluşmak üzere ayrılır, memleketine döner.

***

Günler günleri kovalamaktadır.
Temel, romanın ismine dini motif ekleyecek sihirli kelimeyi bir türlü bulamamaktadır.
Sağa sorar, sola sorar, dini kitapları okur ama nafile...
Bir sabah uyandığında gece rüyasında gördüğü rahmetli amcasının sözleri aklına gelir.
Hemen kaleme sarılır ve kitabın yeni ismini belirler.
İlk otobüsle İstanbul'a gider, ünlü romancı ile bu kez 16/9 kulelerinde buluşur.
Müthiş bir yapı, müthiş bir mimari diye düşünür.
Bu yükseklikte, üstelik cam kenarına oturup boğazı seyretmek ayrı bir zevktir.
Konu döner dolaşır ve yine kitaba gelir.
Ünlü romancı yeni ismi, Temel de ünlü yazarın tepkisini merakla beklemektedir.
Ünlü yazar dayanamayıp sorar:
“Nasıl yeni isim bulabildin mi?”
Temel gülümser, kahraman bir komutan edasıyla yanıt verir.
“Evet buldum. Romanımın yeni ismi Allah Allah Papa'yı kim öptü” der...

***

Kıssadan hisse;
Asıl niyetlerini cümlenin sonunda söyleyenlerin,
O cümlenin başına hangi kelimeyi getirdiğinin hiç önemi yoktur.
Siz siz olun,
Cümlenin başını dinleyip, sonunu dinlememezlik etmeyin.
Kısık sesle de olsa,
Asıl niyet cümlenin sonundadır...