Deli gönlüm bugün, aklıma gelen öykücükleri yazıvermek istedi. Siz -muhakkak- biliyorsunuzdur ama; içinde bulunduğumuz Eylül ayının Süryanice 'üzüm' demek olduğunu bilmeyenler varmış...
Öyleyse, bu aya adını veren 'üzüm'ün anımsatıverdiklerini paylayım siz güzelim insanlarla:
Biri Türk, biri Arap, biri İranlı üç gariban, sıcak bir yaz günü, aç bi-ilaç kıvranıyormuş.
Derken oradan geçen bir hayırsever, bunlara makul miktar para vermiş. Verince de, bizimkilerin arasında ciddi bir tartışma çıkmş.
Türk:
-Bu parayla üzüm alalım; kütür kütür yeriz, hem açlığımızı gideririz, hem susuzluğumuzu...
Arap'tan şiddetli itiraz:
-Ne 'üzüm'ü yahu; gelin bu parayla 'inep' alırız; Yaz günü iyi gider.
Acem (İranlı) durur mu:
-Arkadaşlar ben 'üzüm', 'inep' istemem: En iyisi buz bu parayla 'engür' alalım: Serin serin, tatlı tatlı, he hoş olur...
Bizimkiler açlıklarını unutmuş, neredeyse birbirlerine girecekler. Neyse ki, oradan geçmekte olan bir bilir kişi, duymuş bu sonu gelmez kapışmayı:
-Siz bana bırakın, ben üçünüzün de istediğizi yerine getireyim!
Böyle demiş ve gidip bir sepet üzüm getirmiş, tartışma bitmiş, üç kafadar açlık ve susuzluklarını gidermiş.
(Söylemeye gerek yok ama üçünün de amacı bir ama, dilleri farklı!)
Şarap:
-Üzümden sirke olur, şarap da. Aranızda, şarabın onca bulunuş öyküsünden, şimdi aktaracağım birisini bilmeyen var mı? Dionysos (Baküs) İkarios (Dikkat: İkaros değil) adlı birinin konuğu oldu. Tanrı, kendisini çok iyi ağırlayan adama üzümü yetiştirip şarap yapmayı öğretti.
Adam -olasılıkla Tmolos: Bozdağ'da- üzüm şetiştirip şarap üretmeyi başardı. Bu, tanrısal içecek nektar gibi nefis içeceği, köydeşlerine tattırdı. Köylüler, önceleri çok zevklenmekle birlikte, bir süre sonra sarhoş almaya başladıklarında:
-Bu adam bizi zehirledi, diyerek zavallı buluşçuyu yinç ettiler.
Jaguar:
Bir gün, bir genç kız, yüzünde gülümseme, bir jaguarın sırtında ormana girdi....
Çıkarken mi? Sormayın:
-Çıkışta gülümseme jaguarın yüzünde, güzel kız jaguarın midesinde.
Denize Atılan Balık:
Adamın biri- diyelim bizin Gökova Körfezi'nde- benzeri görülmemiş bir balık avladı. Rengarenk, sanki insan güzeli bir balık! Aç olduğu halde balığı pişirip yemeye kıyamadı. Onu, deniz suyu dolu kovayla evine götürdü. Her gün denizden su getirip, kovadaki suyu değiştiriyordu. Günün birinde bıktı: Kovayı şehir suyuyla doldurdu. Balık biraz debelendi falan ama, bir süre sonra tatlı suda yaşamaya alıştı. Günün birinde adam, balığı susuz bıraktı. Zavallı balık öleyazdı ama, her nasılsa suyun dışında yaşamayı başardı.
Derken günlerden bin gün bizim adam, su dışında yaşamayı öğrenmiş balığıyla deniz kıyısına gitti. Balığını gölgede bırakıp kendisi denize girdi. Tam o biraz açılmışken, oraya gelen birkaç çocuk, karada gördükleri balığa acıdılar. Adamcağızın:
-Etmeyin, sakın o balığı denize atmayın, diye bağırdıysa da, veletler su dışında yaşamayı becermiş balığı denize fırlattılar.
... Ve zavallı balık, suda... Boğuldu...
Evren Taşı:
Dünya'da bir "Evren Taşı" vardı. Ne hikmetse bu taş; dokunduğu alelade metali altına çeviriyordu. Zamanın bütün kralları bu taşın ardına düşmüştü. Bulan dünyanın en zengin kralı olacaktı.
İşe bakın ki: bu hikmetli taşı bir genç buldu. Eve dönerken, yöre kralının adamları yolu tutmuş, herkesin üzerini arıyorlardı. "Evren Taşı"nı bulan delikanlının üstünü de aradılar doğal olarak. Sihirli olduğunu bilmedikleri taşı bulup, bunun ne olduğunu sordular. Bizimki:
Ne olacak? Evren Taşı dedi.
Yol bağcılar:
-Hadi len ordan, bizimle dalga mı geçiyorsun çek git, dediler.
Haftanın Haberleri

7.7 büyüklüğünde deprem

Myanmar’da deprem kehaneti panik yarattı: Astrolog gözaltında

Emekli banka promosyon kampanyaları Nisan 2025! En yüksek emekli promosyonu veren banka hangisi ve ne kadar veriyor?

Meteoroloji'den sağanak uyarısı!

İBB Kent Lokantaları 6 Mayıs Salı Günü Menüsü

Kral Kaybederse dizisindeki Kenan Baran karakteri Eskişehirli çıktı