Akdeniz’in kilit taşı Kıbrıs adasında Türk ulusunun 450 yıldır devam eden var olma, egemen olma mücadelesi her zaman olduğu kadar, belki artık daha fazla önem taşıyor. Başbakan “Karaoğlan” Bülent Ecevit’in 20 Temmuz 1974’de başlattığı 1. Kıbrıs Barış Harekatı’nın 48. yıldönümünde de Türk’ün Kıbrıs’taki uzun yolculuğu sürüp gitmekte

Kıbrıs Barış Harekatı’nın birinci aşaması başarıyla icra edilmişken, 2. Cenevre Konferansı’nın toplanmış olmasına rağmen, 1974 yılı Ağustos ayı başlarında Türk köylerinde soykırıma devam edildiği haberleri gelmekteydi. Türk kuvvetlerinin ve Türk köylerinin güvenliğinin sağlanması, birinci harekât sonucunda sağlanan üstünlüğün kaybedilmemesi gerekiyordu.

Cenevre’de yürütülen Kıbrıs görüşmelerinin sonuçsuz kalacağının anlaşılması üzerine Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in “Ayşe tatile çıkabilir” diyerek telefonla verdiği şifreli mesaj üzerine 14 Ağustos 1974’te ikinci harekât başlatıldı ve Kıbrıs’ın günümüzdeki haritası şekillendi.

Akdeniz’in üçüncü büyük adası Kıbrıs, tarih boyunca bu coğrafyada egemenlik mücadelesine giren güçlerin elde etmek için savaştığı bir yer oldu. Akdeniz sularında ve çevresindeki topraklarda hakimiyeti elinde bulundurma iddiasında olan Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik arasında sürüp giden mücadelenin önemli bir aşaması da Kıbrıs’ta yaşandı.

Sultan 2. Selim döneminde, 1568’de Kıbrıs Kuşatması için hazırlıklara girişildi. 1570 yılında Lala Mustafa Paşa’nın kumandasında başlayan kuşatma 1 yıl devam etti. Limasol, Larnaka, Girne, Baf ve son olarak Mağusa’nın teslim alınmasıyla tamamı Osmanlı topraklarına katılan Kıbrıs’ta, 1489’dan beri devam eden Venedik egemenliği sona erdirilmiş oldu. 1571-1670 yılları arasında Kıbrıs Beylerbeyliği olarak yönetilen Ada 1878 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kaldı.

Osmanlı ve İngiltere arasında, Rusya’ya karşı savunma işbirliği konusunda 4 Haziran 1878’de imzalanan Kıbrıs Mukavelenamesi ile Kıbrıs’ın yönetimi İngiltere’ye geçti. Anlaşmayla Kıbrıs İngiltere’ye kiralanırken 1960 yılına kadar sürecek olan İngiliz hâkimiyeti başlamış oldu. Anlaşmaya göre Birleşik Krallık Kıbrıs'ı Osmanlı padişahı adına yönetecek ve Osmanlı İmparatorluğu din, eğitim ve adalet kurumlarından sorumlu olmaya devam edecekti.

İngiltere, 1914 yılına kadar mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde olmak üzere idare ettiği Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na İngiltere’nin karşısında girdiği için ilhak ettiğini duyurdu. İngiltere 1915 yılında kendi yanında savaşa katılması şartıyla Kıbrıs’ı Yunanistan’a bırakmayı teklif etti. Savaşı Almanya’nın kazanacağına inanan Yunanistan teklifi kabul etmedi. I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Yunanistan İngiltere’nin yanında savaşa girse de İngiltere adayı Yunanistan’a vermekten vazgeçti.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’yla Kıbrıs İngiltere’ye bırakıldı. Lozan Anlaşması uyarınca 1924-1927 döneminde yaklaşık 5 bin Kıbrıslı Türk Türkiye’ye göç etti. 1878 yılında başlayan, 1914’de devam eden nüfus dengesindeki bozulma, Lozan Antlaşması’yla birlikte Kıbrıslı Türkler için vahim bir duruma dönüştü.

Lozan Antlaşması’yla birlikte Kıbrıs’a resmen sahip olan İngiltere’nin 1925 yılında oluşturduğu koloni idaresi 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar varlığını sürdürdü. 1931 yılında Kıbrıslı Rumlar İngiliz idaresine karşı büyük bir isyan girişimi başlatınca her iki toplum da baskı altına alındı. 10 yıl devam eden bir sıkıyönetim dönemi yaşandı.

II. Dünya Savaşı sırasındaki gelişmeler İngiltere’nin sıkıyönetimi hafifletmesini sağladı. 1931 ayaklanmasından sonra her türlü siyasal faaliyetin yasaklandığı Kıbrıs’ta toplumsal hareketliliğin yanında siyasal yumuşama ortamı oluştu. İngiliz yönetimi 1941 yılında yerel yönetimler için seçim yapılması amacıyla siyasi faaliyetlere izin verdi. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler ve Rumlar tarafından çeşitli partiler kuruldu.

KIBRISLI RUMLARIN ENOSİS HAYALİ

1950’li yıllarda Kıbrıslı Rumlar Yunanistan’ın da desteğiyle Enosisi gerçekleştirmek için diplomatik girişimlerde bulundular. Kıbrıs'ın Yunanistan tarafından ilhakı konusunda 15 Ocak 1950'de plebisit düzenlediler.

Bu girişimlerden istedikleri sonuçları alamayınca, Kıbrıslı Rumlar Enosisi silahla gerçekleştirmek için 1955 yılında Yunanistan’la işbirliği içinde EOKA adlı yeraltı örgütünü kurdular. Kıbrıs Rum terörist organizasyonu EOKA, Enosis hayalini şiddet olaylarıyla ön plana çıkardı.

Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını isteyen Kıbrıslı Rumların talepleri, Enosis’e kesinlikle karşı çıkan Kıbrıs Türkleri tarafından reddedildi. Rumların şiddet hareketlerinden bunalan Kıbrıslı Türkler, EOKA ile mücadele edebilmek için Türkiye’nin de desteğiyle 1 Ağustos 1958 tarihinde Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurdular.

1959’a gelindiğinde Kıbrıs’taki durum Birleşik Krallık için de istenmeyen bir hale gelmişti. 1959’da Londra ve Zürih Antlaşmalarıyla bir uzlaşma sağlandı.

İKİ ULUSLU KIBRIS CUMHURİYETİ

1960’da Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların ortaklığı temelinde iki uluslu bir devlet olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Bu uzlaşmayla Kıbrıs bağımsızlığını kazanmış, Birleşik Krallık da iki askeri üs elde etmiş oldu.

İki toplumlu bir ortaklık devleti olan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, siyasi eşitliği olan Türk ve Rum halklarını kurucu ortakları olarak tanıdı. Anayasası federasyona uygun olarak tasarlanan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, toplumsal işlevlere yönelik hizmetler her toplumun yerel yönetimleri tarafından ayrı olarak yerine getiriliyordu.1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Uluslararası düzeyde tek hukuki kimliği söz konusu olmuş ve BM’ye üye olunmuştu.

1960 doğumlu Kıbrıs Cumhuriyeti sadece üç yıl sürebildi. Ada’nın Yunanistan’a ilhakını öngören ve BM belgesi olarak da yayınlanan Akritas Planı Rumlar tarafından terk edilmedi. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkleri eşit ortak statüden azınlığa indirgeyen anayasal değişiklikler yapılması teklifinde bulundu.

Anayasa ve diğer konulardaki anlaşmazlıklar birçok Kıbrıslı Türk sivilin katledildiği travmatik 1963 olaylarına neden oldu. Kıbrıslı Rumlar silah zoruyla 1960 Ortaklık Cumhuriyetini gasp ederek Kıbrıslı Türkleri tüm devlet organlarından dışladı. Anayasanın temel hükümleri, Anayasa’ya aykırı şekilde, tek taraflı olarak değiştirildi.

Bunun sonucunda Başkent Lefkoşa’da nüfusun fiziki olarak ayrılığı Yeşil Hat belirlendi. İki toplumun çatışması Mart 1964’de BM’nin Kıbrıs’a Barış Gücü göndermesini gerektirdi. Ada Rumlarının saldırıları karşısında hayatta kalan Türkler Kıbrıs topraklarının yüzde 3’ünü kapsayan küçük yerleşim bölgelerine sığınmak durumunda kaldılar.

1963’den sonra Kıbrıs’ın bütününü temsil edecek ortak merkezi bir idare kalmadı. Kıbrıs Rum tarafının “Kıbrıs Hükümeti” olduğunu iddia etmesine karşın Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar 1963’den sonra diğerinden ayrı olarak kendilerini yönettiler. 1960 Ortaklık Cumhuriyeti’nden dışlanmalarından itibaren kendilerini yönetmek ve halkın günlük faaliyetlerini düzenlemek amacıyla idari mekanizmalar oluşturan Kıbrıslı Türkler, 27 Aralık 1967’ye kadar görev yapan Genel Komiteyi kurdular.

TÜRKLER KENDİ YÖNETİMLERİNİ OLUŞTURUYOR

Daha sonra İhtiyati Kıbrıs Türk Yönetimi adı altında yeni bir idare kuruldu. 21 Aralık 1971’de Kıbrıslı Türkler “ihtiyati” kelimesini kaldırarak yönetimlerini Kıbrıs Türk Yönetimi olarak adlandırdı. 1963-1974 yılları, can güvenliği olmayan, korku, kaygı ve yoksullukla boğuşarak hayatta kalmaya çalışan Kıbrıs Türkü’nün sıkıştırıldığı çemberin sürekli daraldığı dönem oldu.

15 Temmuz 1974’te Yunanistan’daki cunta, Kıbrıslı Rum EOKA unsurlarıyla işbirliği içinde ENOSİS’in hemen hayata geçirilmesi hedefiyle Kıbrıs’ta bir darbe gerçekleştirdi. Atina’daki askeri rejimin organize ettiği darbe Rum Milli Muhafız Ordusu’nda görev yapan Yunan subaylarınca yürütüldü.

Başpiskopos Makarios, 19 Temmuz 1974 tarihinde Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada Yunanistan’ın Kıbrıs’ta sahneye koyduğu darbenin, cumhuriyetin bağımsızlığını ve egemenliğini ihlal eden bir istila olduğunu belirtti.

Yunanistan hükûmetinin desteğiyle 15 Temmuz 1974’te gerçekleşen darbenin ardından, daha fazla kan dökülmesini engellemek amacıyla harekete geçen Türkiye 1960 Garanti Anlaşmasının 4. maddesine dayanarak askeri müdahalede bulundu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 20 Temmuz 1974’te başlattığı ve ikinci dalgası 14 Ağustos’ta gelen Kıbrıs Barış Harekatı ile adanın yüzde 37’si Türk kontrolüne geçmiş oldu. Türkiye’nin müdahalesi daha fazla şiddet ve can kaybını önlediği gibi Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesini de engellemiş oldu.

Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında, ABD Kongresi’nde bazı grupların girişimleriyle, Türkiye NATO ittifakına uymayan yaptırımlara maruz kaldı. Yunan Lobisi’nin isteği doğrultusunda ABD Kongresi’nde alınan kararla, Türkiye’nin Amerikan yapımı teçhizata bağımlı olan savunmasını bloke etmek amacıyla, 1975 yılında Türkiye’ye silah ambargosu başlatıldı. Ambargoya misilleme olarak Türkiye’de bulunan İncirlik dışındaki ABD üslerinin faaliyetleri Türk hükümeti tarafından durduruldu. ABD askeri tesisleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolüne geçti. Ambargo 26 Eylül 1978 de ABD Başkanı Jimmy Carter tarafından kaldırıldı.

2 Ağustos 1975’te Viyana’da gerçekleştirilen toplumlararası görüşmelerde nüfus mübadelesi konusunda uzlaşıldı. Nüfus Mübadelesi Anlaşması’yla nüfusların bölgesel gruplaşması sağlanarak adanın iki kesimli karakteri tanımlandı. BM’nin gözetiminde güneydeki Kıbrıslı Türkler kuzeye, kuzeydeki Kıbrıslı Rumlar ise güneye transfer edildi.

Türkiye’nin müdahalesi Yeşil Hattı genişleterek bugünkü sınırın çizilmesini sağladı. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş, Kıbrıs Türk’ünün kaderini belirleyecek adımları yerinde ve zamanında atmasını bilen bir lider, dirayetli bir devlet adamı olarak tarihe adını yazdırdı.

Tarihi boyunca bulunduğu coğrafyada yer alan devletler için büyük öneme sahip olan Kıbrıs, günümüzde yine aynı gerekçelerle önemini korumakta, dikkat çeken doğal kaynakları ve konumuyla daha fazla öne çıkmaktadır. Öyle ki ülkelerin Kıbrıs’la ilgili amaçları ve çıkarları doğrultusundaki girişimlerine sürekli yenileri eklenmektedir.

Fethedildiği 1571 yılından günümüze Türk yurdu olmuş Kıbrıs’taki Türk varlığı, 450 yıl boyunca devam ettiği gibi gelecekte de sürüp gidecektir. KKTC ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihten gelen haklarını koruyarak Kıbrıs’ta Türklüğün yararına ve çıkarlarına sahip çıkmaya devam edecektir.