Günümüzde uygulanmakta olan ve çoğu zaman mükemmellikten uzak olarak görülen ve sürekli yenilenen yasalar öyle birdenbire ortaya çıkıvermedi. Modern yasalar oluşuncaya kadar toplumlar çok dikenli yollardan geçti

Ceza sorumluluğunun bireysel olması hukukun temel ilkelerinden biridir. Türk Ceza Kanunu’nun ceza sorumluluğunun esaslarına dair hükümler içeren ikinci kısmının başında yer alan TCK 20.-1 maddesinde, “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz” denilmektedir.

Günümüzde uygulanmakta olan ve çoğu zaman mükemmellikten uzak olarak görülen ve sürekli yenilenen yasalar öyle birdenbire ortaya çıkıvermedi. Modern yasalar oluşuncaya kadar toplumlar çok dikenli yollardan geçti. Pek çok ülkede tamamen kaldırılan, uygulandığı yerlerde de tartışmalara konu olan ölüm cezası, kısasa kısas gibi uygulamalar geçmiş çağların hukuk sistemlerinde sıradan ve standart uygulamalar arasındaydı.

Suçun bireyselliği ilkesi ise ilk kez Anadolu’da, Hitit uygarlığı tarafından benimsendi. Hititlerin öncesindeki toplumların hukuk sistemlerinde suçluyla birlikte ailesinin de cezalandırılması, büyük küçük demeden tüm ailenin ortadan kaldırılması vardı.

Hukuk sistemlerini akılcı ve insani yaklaşımla oluşturan Hititler suçun bireyselliği ilkesini benimsemiş olmasaydı, belki de daha binlerce yıl boyunca suç işleyenlerin aile bireyleri de ceza çekmek, işlemedikleri suçun bedelini canlarıyla ödemek zorunda kalabilirdi.

SÜMER HUKUKU

Bugünkü Irak’ta M.Ö. 4000-2000 yılları arasında büyük bir medeniyet kuran Sümerler, Mezopotamya bölgesinde daha sonra ortaya çıkan birçok medeniyetin temellerini attı. İlahi dinler olarak tanımlanan ve toplumsal hayatı inanç sistemi üzerinden konulan kurallarla düzenlemeyi öngören İslam, Hristiyanlık ve Musevilikte de yer alan yaratılış ve tufan hikayelerine, Sümerler döneminde rastlanmaktadır.

Sümerlerin ortaya koyduğu hukuk kuralları sonraki medeniyetlerin hukuk sistemlerine öncülük etti. Mezopotamya’da Sümerler'den sonra düzenlenen Hammurabi Kanunları, Sümer yasalarının uyarlaması ile ortaya çıktı. İlhamı Mezopotamya’dan almış olan Hititler de ilaveler ve düzeltmelerle Anadolu’da ilk kanunları yaptı. Medeni hukuk ve ceza hukuku büyük gelişme gösterdi.

Mezopotamya Bölgesi Sümer Hukuku kapsamında oluşturulan ilk yazılı kanunlar, Antik Çağ'daki birçok hukuk sistemini etkilemiş, Antik Yunan döneminde düzenlenen kurallara esin kaynağı olmuş, hukuk devletinin kurulmasında öncülük etmiştir.

URGAKİNA KANUNU

Devlet yönetiminde güç ve otoriteyi daimi olarak koruma isteği Sümer hukukunun ortaya çıkmasına yol açtı. Dünyanın ilk yazılı kanunu, Sümer şehir devleti Lagaş’ta M.Ö. 2375 yılında iktidara gelen Kral Urgakina tarafından yürürlüğe konuldu. Özel mülkiyet ve aile hukuku düzenlendi, kimsesizlerin ve güçsüzlerin korunması hüküm altına alındı. Lagaş Kralı Urgakina, din adamlarının etkisini kırmak, ticaret, evlenme, boşanma, miras ve özel mülkiyet konularında adaleti sağlamak amacıyla düzenlediği kuralları yazılı halde ilan etti.

Sümer hukukunda para cezaları öne çıkmaktadır. Sümer Kanunları, çok daha sonraki bir dönemde M.Ö. 7. yüzyılda Atina’da düzenlenen Drakon Kanunları'nda dahi varlığını koruyan ölüm cezalarını ön plana çıkarmamıştır. Lagaş Kralı Urgakina tarafından oluşturulan kanunlar fidye ve bedel sistemi ile yapılandırılmıştır.

Eğer bir köle, evin hanımı gibi davranıp beye veya hanıma küfrederse ağzı bir ölçü tuzla ovulacaktır. Bir adam kız olarak aldığı eşini boşadığı takdirde ona bir mana gümüş, dul olarak aldığı eşini boşarsa ona yarım mana gümüş verecektir. Eğer bir kişi, bir adamın karısının başkasıyla ilişkisi olduğunu iddia ederse kadın nehre atılacaktır. Eğer nehir tanrısı onu temize çıkarırsa, suçu atan kişi kadına 1/3 mana gümüş verecektir.

UR-NAMMU KANUNU

Ur-Nammu kanunları, Sümerlere ait günümüze ulaşmış kanun maddeleri içeren bilinen en eski yazılı tablettir. Sümerce yazılmış olan tablet M. Ö. 2100-2050 yıllarına tarihlenmektedir. Giriş bölümünde Kral Ur-Nammu'ya atıfta bulunulsa da bazı tarihçiler Ur-Nammu'nun oğlu Shulgi’ye ait olduğunu savunur.

Ur-Nammu kanunları bir başkasının asılsız yere suçlanması, kaçak köleler, yaralamalar ve bir başkasının tarlasına zarar verme gibi konuları düzenlemiştir. M.Ö. 3000 yıllarında Sümer topraklarında yaygın bir mahkeme örgütünün ve yetkin yargıçların olduğu bilinmektedir. Sümer adli sisteminde suçlayıcı, yargıç, yargıçlar heyeti, katip ve savunmacı (avukat) niteliğinde kişilerin katılımı ile yargılama yapılmıştır.

Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümerli Ludingirra adlı eserinde verdiği bilgilere göre, Ur-Nammu Kanunu hükümlerinin büyük kısmı ceza hukuku ve aile hukukunu ilgilendirmektedir. Kanunda öldürme ve hırsızlık gibi bazı suçlar için idam cezası öngörülmekte, diğer suçlar için muhtelif para cezaları getirilmektedir. Ur-Nammu Kanunu’nun bilinen ilk versiyonu İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Kil tabletlerde bulunan kanunlar İstanbul Arkeoloji Müzesi bünyesinde, Dünyaca ünlü Sümerolog İlmiye Çığ ve meslekdaşı Hatice Kızılay tarafından çözümlenmiştir.

HAMMURABİ KANUNLARI

Hammurabi Kanunları, günümüze ulaşan en eski kanunlar değildir. Ur-nammu, Eşnunna ve  Lipit-İştar Kanunları daha önceden yazıldı. Hammurabi Kanunları bu eski kanunların kurallarından belirgin farklılıklar gösterir ve sonuç olarak daha etkilidir. Yazmanlar tarafından 12 tablete yazılmış olan Hammurabi Kanunları, 33’ü okunacak durumda olmayan toplam 282 maddeden oluşur.

Bir stel üzerine yazılan Hammurabi Kanunları, okuryazar kişi çok az olduğu halde herkesin görebileceği bir yere yerleştirilmişti. Daha önceki yasaların aksine Babil'in günlük dili olan Akadca yazıldığı için şehirdeki herhangi bir okuryazar kişi tarafından okunabilirdi. Stel daha sonra Elamlar tarafından ganimet olarak ele geçirildi ve başkentleri Susa'ya götürüldü. 1901'de İran'da yeniden keşfedilen Hammurabi Kanunları’nın bulunduğu stel, Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir.

Daha önceki Sümer hukuk kuralları, suçun mağdurunu tazmin etmeye odaklanmışken Hammurabi Kanunları, bunun yerine faili fiziksel olarak cezalandırmaya odaklanmıştır. Hammurabi Kanunları, haksızlığa uğrayan bir kişinin cezalandırmada ne yapılmasına izin verebileceğine ilişkin kısıtlamalar koyan ilk yazılı hukuk krallarından biridir.

Her suça verilecek cezalar ayrıntısıyla belirlenmiştir. Cezalar modern standartlara göre çok sert olma eğilimindedir. Birçok suç ölüm, şekil bozukluğu oluşturma veya "göze göz, dişe diş" anlayışıyla cezalandırılmıştır. Masumiyet karinesi fikrinin en eski örneklerinden biri olan Hammurabi Kanunu, sanık ile davacının kanıt sunma fırsatına sahip olduğunu da belirtir. Ancak, öngörülen cezayı değiştirecek hafifletici koşullara ilişkin bir hüküm yoktur.

Stelin tepesindeki bir oymada Hammurabi'nin, yasaları Babil'in adalet tanrısı Şamaş'tan aldığı tasvir edilir. Metnin girişinde Hammurabi’nin, yasaları halka ulaştırmak için Şamaş tarafından seçildiği belirtilir. Bu anlatı ile Sina Dağı'nın tepesinde Yehova tarafından Musa'ya Ahit Kitabı'nın verilmesi ve iki kanunname arasında benzerlikler görülür. 2010 yılında, İbrani Üniversitesi'nden bir arkeolog ekibi, İsrail'deki Hazor'da M.Ö. 18 veya 17. yüzyıla tarihlenen, Hammurabi Kanunları'ndan türetildiği anlaşılan yasaları içeren çivi yazılı bir tablet keşfetmiştir.

HİTİT HUKUKU

Uygulandığı dönemde en gelişmiş hukuk düzeni olduğu kabul edilen Hitit Hukuku, etkilerini günümüze kadar ulaştırmıştır. İlk çağ uygarlıklarında genel kural olarak uygulanan kısasa kısas ilkesinin, Hitit hukukunda tazminat şekline dönüştürülmesi, insanlık adına büyük bir ilerlemedir.

Ayrıca başlangıçta suça ilişkin ceza suçlu kişinin ailesinin tüm fertlerine uygulanırken zamanla suç ve cezanın bireyselliği ilkesi benimsenmiştir. Bu konudaki tek istisna kraliyete karşı işlenmiş olan suçlar olmuş, bunlar için uygulanan cezalar aileye de uygulanmıştır. Cezanın aileye yansımasının Orta Asya Türk topluluklarında da geçerli olduğunu biliyoruz.

Hitit hukukunda kısastan kurtulup tazminat hukukuna geçilmesinin önemini, kısas uygulamasının günümüzde bazı ülkelerde hala geçerli olmasını göz önünde bulundurarak değerlendirebiliriz. Hititlere dair bir başka konu da kölelere bazı hakların tanınmış olmasıdır. Bu durum kil tabletlerdeki metinlerden anlaşılmaktadır. Hititler 3500 yıl öncesinde günümüz dünyasından daha modern olmayı başarmıştır.

İnsana ve insanın yaşama hakkına saygı duyan ve önem veren bir uygarlık olan Hititler, Anadolu’da bundan binlerce yıl önce halka istediği dine inanma ve istediği dili konuşabilme hakkı vermiştir. Kadın ve erkek her koşulda eşit sayılmış ve kanunlar önünde cinsiyet ayrımcılığı yapılmamıştır. Hitit kanunları, kölelere de para ödeyerek özgürlüğüne kavuşabilme ve evlenme hakkı tanıyordu.

Hititlerde kanun, Büyük Kral’ın yetkisi altındaydı. Kral, başkomutan, baş yargıç ve başrahip sayılıyordu. Ancak Kral, kararları onaylatma yükümlülüğü altındaydı. Onaylayan kurum ise Pankuş adı verilen soylular meclisiydi.

Kralın, konumu nedeniyle ölüm cezalarını kaldırma yetkisi vardı. Ölüm cezaları ise büyücülük ya da krala karşı gelme sonucu veriliyordu. Ayrıca “kardeşlerle ilişki kurmak ya da evlenmek” de Hititlerde sonu ölüm olan bir suçtu. İdam cezası uygulayan bir toplum olan Hititler, işkenceye karşıydı. Boşanma ve aile konusunda da kanunları olan Hititler'den günümüze, bu kanunların yer aldığı tabletler kalmıştır. Bunların dışında askerlik, Hititlerde bir zorunluluktu. Herkes askerlik görevini yerine getirmek zorundaydı.

Anadolu’da ilk yazılı hukukun M.Ö. 2. bin yılda Anadolu’da yaşayan Hititlere ait olduğu biliniyor. Hitit kanunları, Hammurabi kanunları gibi bir kitabe üzerine değil, kil tabletlere yazılıyordu. İki büyük seriden meydana gelen bu kanunlar, “Eğer bir adam” ve “Eğer bir bağ” sözleri ile başlıyor, toplamda 186 madde içeriyordu. İlk tablet bireylerin hukukunu ve mülkiyetini, ikincisi arazi edinme ve tarım gereçlerine sahip olma konularını kapsamaktaydı.

Hitit Hukuku modern hukukta olduğu gibi, veraset, ticaret hukuku, medeni hukuk, ceza hukuku gibi bölümlere ayrılmıyor. Ele geçen tabletlerde veraset, evlatlık alma ve borç hukukuna dair maddelerin olmamasına karşın, aile hukukunu içeren maddeler yer alıyor.

Kısasa kısas (göze göz, dişe diş) prensibinin yerine tazminatın geçerli olduğu Hitit kanunlarında ölüm cezaları; kralın emrine karşı gelmek, cinsel suçlar ve büyü yapmak gibi ender hallerde veriliyor. Ancak ölüme mahkûm edilen birini kral da affedebiliyor. Adam öldürme suçlarına bile tazminat cezası uygulayan Hitit kanunları, cinsel suçlar için ölümden başka bir ceza tanımıyor. Cinsel suçlara ait maddelerin çokluğu Hititlerin ahlaki değerlerin korunmasına verdiği önemi de ortaya koyuyor.

Evlilikten önce sözün çiğnenmesi konusunda nispeten yumuşak önlemler içeren Hitit hukuku, evlilik sonrası sadakatsizliğe karşı daha sert tavır alıyor. Oysa resmi bir anlaşma ile evlenen erkek, ilk karısının meşru eş sayılmasına rağmen başka kadınlar da alabiliyor. Buna karşın zina yapan kadına ise ölüm cezası uygun görülüyor.

Arkeolojik kazılarda gün ışığına çıkarılabilen tabletler bizler için geçmişe bakabileceğimiz pencereler açsa da birçok soru yanıt beklemeye devam ediyor. Arkeologlar tarihe gömülmüş uygarlıklara ait sırları çözebilmek için kazılarını sürdürüyor. Sümerlere, Hititlere ve diğer uygarlıklara ait öğrenebileceğimiz daha pek çok bilgi açığa çıkacağı günü bekliyor.