Osmanlı resmi yazışmalarında, Hırvat beyi, Hırvat Banı, Hırvat eşkıyası, Hırvat İhtilali, Hırvat neferleri, Hırvat milleti, Hırvat katırcılar, Hırvat köyü, Hırvat vilayeti gibi tarih deyim ve terimleri geçer. ‘Türk Hırvatistanı’ kavramı ise 19'uncu yüzyıl sonlarında Almanlar tarafından kullanılmıştır

Osmanlı yazışmalarında, ‘Hırvatistan’ sözcüğünün 1868’den itibaren kullanıldığı, daha önceki dönemlerde ‘Hırvatlık Memleketi’ sözcüğünün kullanıldığı görülür. 1789 tarihli Fransızca bir belgede ‘Croatie’ sözcüğü ‘Hırvatlık’ olarak Türkçe’ye tercüme edilmiştir. 1575-1576 yıllarında Osmanlılarla-Hırvat beyleri arasındaki siyasi ilişkiler ne yazık ki iyi değildi. Dolayısıyla Osmanlı bürokrasisi, Osmanlılar aleyhine Macarlar, Habsburglar ve Venediklilerle ittifak yaptığından dolayı Hırvat sözcüğüne olumsuz anlamlar yükledi. 1576 yılında ‘Beç kralına bağlı Hırvat Banı Eşbergar’ yakalanarak başı kesildi. Osmanlıların, ‘Ban’ sözcüğünü, ‘Bey’ karşılığında kullandıklarını belirtelim. 1784 tarihli bir belgede ‘Hırvatlık Memleketinin’, Osmanlıların elinde olduğu belirtilir. 1868’den sonra ‘Hırvatistan’ sözcüğü yaygın olarak kullanılmaya başlıyor. 1871 tarihli bir belgede ‘Hırvatistan’da kâin Ülgin mayörlüğünde zuhur eden ihtilale ön ayak olanlar…’ ibaresi geçer. Osmanlı idaresinin, Hırvat sözcüğünü, nüfusunun çoğunluğu Eflak olarak belirtilen Hırvatistan sözcüğünden daha önce ve yaygın kullandığı anlaşılmaktadır. Hırvat Veli ve Hırvat Yovan gibi kullanımlardan bu sözcüğün öncelikle Balkanlarda sınırları tam belli olmayan coğrafi bir bölge için kullanıldığı görülmektedir. 1839’da ‘Hırvat milleti’ kullanımı belirginleşiyor ki, burada da, muhtemelen ‘Katolik’ olduklarına vurgu yapılmaktadır. 1781 tarihli bir belgede ‘Hırvat Alaylarının’ Nemçe İmparatorunun (Avusturya) emrinde olduğu belirtilir.

'NİZAMA SOKULMALARI GEREKİR'

1800 tarihli bir belgede de İstanbul Boğazı kıyılarında yaşayan ‘serseri ve rençber Hırvatlardan’ söz edilir. Arnavutköy, Çengelköy, Büyükdere, Sarıyar (bugünkü Sarıyer), Anadolukavak Hisarı ve Üsküdar’da, Hırvatların sorumsuz halde yaşadıkları, asayişi bozdukları ve bunların bir nizama sokulmaları gerektiğinden söz edilmektedir. Bunlar Varna, Şumnu ve Burgaz taraflarında ticaret yapıyorlardı. Ereğli’de kömür madeninde çalışanlar karışıklık çıkarmışlar, Büyükada’dakiler memleketlerine geri gönderilmişlerdi. Hırvatların çoğu kömür madenlerinde çalışmışlardı. 1803 tarihli belgede, ‘Hırvatların, Boğaziçi’nde çoğaldıkları; Karadağlı olanların memleketlerine geri gönderilmesi gerektiği; Nemçeli Hırvatların ise İstanbul’a gelmesine izin verilmemesi gerektiğinden’ bahsedilir. 1855 tarihli bir belgede ise Osmanlı idaresine uymayan Hırvat eşkıyalardan bahsedilmektedir.  Sancak bölgesinde de sadece Hırvatlardan müteşekkil bir ‘Hırvat köyü’ varken, İstanbul’da da Sırp-Hırvat-Slovenlerin gittiği bir mektep vardı.

OSMANLI SEMPATİYLE BAKMAMIŞ

Hırvat tanımlamasında Osmanlı idaresinin temel ölçütünün, büyük ölçüde mezhep olduğu anlaşılıyor. Etnik bir anlam kazanması galiba daha sonraki süreçte olmalıdır. 1883 tarihli bir belgede ise bazı Hırvat köylerinin Macaristan’dan ayrılmak istediklerinden söz edilir. Osmanlı idaresi, Hırvat coğrafyasından olan Müslümanları, Hırvat veli gibi sisteme kabul etmiş, ama Avusturya-Macaristan imparatorunun emrinde olup Osmanlı idaresi aleyhinde olanlara, tek tük Katolik Hırvat hariç olmak üzere sempatiyle bakmamıştır.