Dini, imanı para olan bir anlayış bu...
Dört yanımız, sarılı, elimiz kolumuz bağlı.
Dağı, taşı, ormanı, sahili satalım, betona, AVM'ye, rezidansa, santrale çevirelim.
Özelleştirmenin dibine vuralım.
Sadece para aksın üstümüze... Para lazım bize para, para, daha çok para!
Memleketin sokakları mültecilerle dolsun. Türkiye Türkiye olmaktan çıksın.
Gelecek olanların içinde gerçekten iyi yürekli, insan evladı, çevresine, bulunduğu topluma saygılı, üretken, zararsız, hatta tam tersi bu ülkenin yerlisi bir takım işsiz güçsüz it kopuktan daha faydalı olabilecek mülteci dostlar da çıkacaktır.
Ama sayılarının çok olacağını zannetmiyorum.
Kendi memleketinde ne olduğunu bilmediğimiz insanlar, çoluğumuzun çocuğumuzun etrafında dolaşacak.
Ne evimiz, ne canımız güvenlikte olacak.
Çünkü bütün dünyanın kurtulmak istediği bir soruna biz elimizde bir avuç tuzla koşuyoruz.
Neden? Çünkü bize para verildi para...
En sevdiğimiz şey! Üç milyar euro'ya şehirlerimizi, sokaklarımızı mülteci kampı yapmaya razı olduk.
Bir de yalandan ağzımıza bir parmak bal çalındı. Neymiş tüm Avrupa'ya vizesiz girip çıkabilecekmişiz.
Göreceğiz bakalım görünmez vizeler daha sıkı olacak mı olmayacak mı?
Tipi beğenilmeyenler sınırlardan yallah geri Türkiye'ye postalanacak mı?
Bir kıçı kırık vize için, üç milyar euro için şu ülkenin düşürüldüğü duruma bak.
Çünkü onların dinleri imanları para... Para, para, para!

Çakma selam

Gülben Ergen'in de şu 'hiçbir fırsatı kaçırmamam lazım' tavrı yok mu?
Gülüşüyle, şirinlik muskalığıyla, ailesiyle verdiği 'pozlarla' bile bir projeden öteye gitmiyor benim gözümde.
Yaptığı yer şey, attığı her adım planlı ve içtenlikten uzak sanki.
Bir O, bir de Sibel Can... İmitasyon mücevher gibiler.
Altın Kelebek ödül töreninde Gülben Ergen'in ağzından her çıkanın gönülden değil, planlanmış bir dosyadan aktarıldığını bir kez daha görmüş olduk.
Can Dündar'a selam çakmak için o kadar zorlama bir konuşma yaptı ki... Hatta galiba ezberlediği metin tam olarak öyle de değildi. Sonuna doğru yüzündeki ifadeden sanki bu anlaşılıyordu.
Hürriyet'ten girdi, Cumhuriyet'ten çıktı, sonunda zar zor Can Dündar'a vardı.
Bir gazetenin düzenlediği ödül töreninde Dündar'ın ve sadece haber yaptığı için tutsak edilen habercilerin adının anılması tabii ki güzel ve olması gerekendi.
Ama bu, memlekette her çıkan krizi kendi adına fırsata çevirmesiyle ünlü biri tarafından yapılınca pek bir anlamı olmadı.

Big Brother

Star TV'de pek görkemli bir açılış yapan Big Brother pek de iyi bir başlangıç yapmadı gibi.
Bir zamanlar çılgınlar gibi izlediğimiz Biri Bizi Gözetliyor evinin daha gelişmiş bir versiyonu olan programın en büyük handikapı seçilen karakterlerin samimiyetsizliği.
Kimse doğal değil.
Herkes belli bir rol için seçilmiş.
Türk halkının en sevmediği, en izlemediği program çeşidi bu.
Endemol Türkiye, bu zamana kadar kendilerine diğer yarışmalar için başvuranlar arasında en sivri olacağını düşündükleri tipleri kollarından tutup buraya getirmişler.
Ve yedi cüceler gibi yarışmacılara belli gömlekler giydirmişler: -Sen hırçın, -sen öfkeli, -sen babacan, -sen şımarık, -sen ağlak olacaksın, diyerek.
Bir de programı ara ara her açtığımda sadece kadın yarışmacıların isterik çığlıklar attığını duydum. O neyse artık öyle?
Evet tamamını izlemeye tahammül edemedim ama izlediğim kadarı bile, dünyada büyük ilgi gören Big Brother'ın, Türkiye'de kötü bir versiyonunu izleyecek olacağımızı gösteriyordu.
O yarışmacılarla o iş ol-maz!

Cepkin'in ayıbı

Hayko Cepkin nedenini tam olarak çözemeden sevdiğim insanlardan biridir.
Öyle müziğine aman aman bayılmam, tek bir şarkısını ezbere bilmem, şahsen de tanımam ama severim işte. Sempatik bulurum.
Daha doğrusu bulurdum.
Fakat şu, bir kadına kafa attığı, tekmelediği, üzerine tükürdüğü, kendisine engel olmak isteyen menajerine yumruk attığı görüntüleri izleyince gözümde küçüldü küçüldü, hatta yok oldu.
Olayın ne şekilde geliştiğini defalarca okudum ama pek bir şey anlayamadım.
Zaten olayı yaşayanlar bile anlamamış sanırım.
Çünkü mevzu, olaya dahil olanların alkolden şuurunun gittiği bir anda olmuş.
Kısaca "Ne bakıyon len?" kavgası diyebiliriz. Bu kadar manasız bir nedenden dolayı kafalar, tekmeler havalarda uçuşmuş.
Alkolü ağzıyla değil, başka bir yeriyle içen, gecenin sonunda ağzı bir tarafa, burnu bir tarafa dönen, agresifleşen, edepsizleşen, kabadayılığa soyunan insanlara hiç tahammülüm yok benim.
Bu dangalaklar yüzünden bir eğlence ortamında insanların huzurunun, neşesinin kaçmasına çok sinirleniyorum.
Ve koskoca adam olmuş ama hala liseli ergen gibi içip içip dağıtan kim olursa olsun esefle kınıyorum. Hayko Cepkin'i de artık hiiiç sevmiyorum.