Geçen hafta sonu.

Markete girdiğimde elinde bir kola ve ekmek olan kadın kasada bekliyordu.

Kasiyere cebinden çıkardığı kola kapağını uzattı.

Kolacılarda “bedava” kapak furyası var.

Kasiyer kapağı çevirip baktı.

Yüzünde sırıtmaya benzeyen gülümseme ile kadına döndü.

“Bu kapakta şansınızı bir daha deneyin yazıyor. O yüzden bedava kola alamazsınız” dedi.

***

Kadının gözleri ürkek halde elindeki kola ve ekmek arasında gidip geldi.

İkisini de tezgahın üzerine bıraktı.

“Kola kaç lira?” diye sordu.

Aldığı yanıta şaşırmıştı.

Elini cebine attı.

Avucuna aldığı bozuk paraları saydı.

Tamamını tezgahın üzerine bıraktı.

Can alıcı tümce ondan sonra geldi.

“Kolayı alıyorum çocuklar istedi, ekmek kalsın...”

***

Tezgahtar yutkundu.

Ben de yutkundum, boğazıma koca bir yumruk oturdu.

Kadını aşağılamaktan korkarak harekete geçmedim.

Tezgahtar bir anlık durgunluğun ardından, “Olsun alın ekmeği, sonra verirsiniz parasını” dedi.

Kadın kabul etmedi.

Kolayı poşete koyup karanlığın içinde kayboldu gitti.

Tezgahtar ve ben birbirimize baktık, yutkunduk.

Söz söylenecek zaman değildi.

***

“Siz ne istemiştiniz?” dedi tezgahtar.

Durdum...

Sahi ne alacaktım?

Bir şey almadan çıktım.

Tezgahtar arkamdan bakıyordu...

***

Hafta sonu.

Trende bir kadınla yan yana oturuyoruz.

Telefonu çaldı.

Sohbetin bir yerinden sonra arayanın oğlu olduğunu anladım.

Kısık sesle konuşmaya çalışıyordu.

***

“İşten çıktım eve geliyorum. Yemeğini yeseydin bari dışarı çıkmadan, acıkırsın” dedi.

Karşı taraftan ne dediyse artık sesi iyice kısıldı.

“İki durak sonra ineceğim. Cebimde 15 liram var. Durakta bekle 10 lirasını sana vereyim. Kalanı ile yarın işe giderim” dedi.

***

Rakamlar, rakamlar, rakamlar.

Halkın hiç anlamadığı rakamlar.

Bir kadın aynı anda hem kola hem de ekmek alamıyorsa.

Bir başka kadın cebindeki 15 lira ile hem oğluna harçlık, hem de kendine işe gidecek yol parası ayırmaya çalışıyorsa.

Kriz vardır.

En azından insanlık krizi vardır...