“Bir Mayıs, İşçi sınıfının sermayeye karşı verdiği mücadelenin ve bu mücadelede ulusal ve uluslararası dayanışma ve birliğinin simgesidir” Behice Boran’a göre ve; “İşçi sınıfının sermayeye karşı mücadelesi anti-emperyalist ve anti-faşist bir nitelik kazanmıştır.”
Bu mücadelede ise Avrupa ve Amerika işçisi, yoksul ülkelerin sömürüsünde patronun kazancına ortak oldukları ve emperyalizmden nasiplendikleri içindir ki yoksul ülkelerdeki emekçileri satmışlardır.
Türk devrimci emekçisinin bu gerçeği çok iyi bilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de patronlar politikayla meşgul olsunlar ama işçiler politikaya karışmasınlar düşüncesi dayatılmış ve 12 Mart’lardan, 12 Eylül’lerden itibaren yürürlüğe konulmuştur.
Grev düşmanlığına varan bu uygulamalar, Erdoğan tarafından da OHAL’in en önemli ve yararlı gerekçesi olarak gündeme getirilmiştir. Türkiye’nin sömürü düzeninden kurtulması Türk emekçisinin, Türkiye’de halk iktidarına yönelen politikaya katılması ile mümkündür.
Bu politika sınıf bilincinin ve milliyetçiliğin gereği bir politikadır.
Halk iktidarına dayalı demokrasinin gerçekleşmesi ile Türk devletinin bağımsızlığı, bu yolda gerçekleşir.
Türk toplumunun emperyalist kuşatmadan ve sömürüden kurtulması, özgür ve bağımsız bir ülke olması, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkabilmesi ancak Atatürk devrim ve ilkelerini hayata geçirebilmesi ile mümkündür.
Bu bağlamda da Türkiye İşçi sınıfına büyük ödev ve görevler düşmektedir. Çünkü yaşadığımız günler, 1974 yılında Sarper Özsan’ın ana oyunundaki müziği için yazdığı sözlerdeki gibidir:
“Günlerin bugün getirdiği / baskı zulüm ve kandır / Ancak bu böyle gitmez / sömürü devam etmez / Yepyeni bir hayat gelir / bizde ve her yerde.”
O “çocuk yumruklu dev”ler, O, “dev yumruklu çocuklar”, O işçiler hünerli elleriyle yaratacakları aydınlık ve güzel Türkiye için haykıracaklar;
“1 Mayıs, 1 Mayıs / İşçinin, emekçinin bayramı / Devrimin şanlı yolunda / ilerleyen halkın bayramı…”
Bu bayramın en güzel örneği 1936 yılında Almanya’da yaşandı;
1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nı faşistlerin güç ve gövde gösterisine dönüştürmek isteyen Adolf Hitler ve yandaşları da spor alanlarında boylarının ölçüsünü almakla kalmamışlar, 1 Mayıs alanlarında da işçinin tokadını yemişlerdir.
Hitler faşistleri 1 Mayıs’ın dünya işçilerinin mücadele günü olarak kutlanmasını yasaklamışlar, işçi tarihinin en şanlı gününü faşist anlamlı “milli gün” ilan etmişlerdi. Komünist, sosyal demokrat ve partisiz on binlerce işçi hapislere atılmış, temerküz kamplarına sürülmüştü.
Almanya’nın küçük bir kentinde faşistler 1 Mayıs’ı kendi marşlarını söyleyerek, kendi örgütleriyle yürüyüş yaparak anlamından uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Gamalı haçlı bayraklarla resmigeçit yapıyorlardı.
Yol, kenarında halkın biriktiği büyükçe bir gölün yanından geçmekteydi. Birden gölden kuğular uçuştu ve gökyüzünü kapladı.
Fakat her zaman baştan aşağı beyaz olan kuğular, o gün kıpkızıldı.
Bütün gece çalışılmış, kuğular kızıla boyanmıştı.
İşçi sınıfı faşist baskı altında da 1 Mayıs’a damgasını vurmuştu.