Dokuz yıldır yaz-kış Çeşme'de yaşayan biri olarak yazın bu bölgede açılan işletmelerle ilgili hemen hemen hiçbir fikrim olmuyor.
Çünkü hiçbirine gitmiyorum.
Neye benzediklerini bilmiyorum.
Bir iki sabit yerim var, onların haricinde ne beach bilirim, ne gece kulübü, ne de evde her gün pişen otların tabağının 50 liraya satıldığı restoranları...
Kasabanın yerlisi olarak sadece yaz kalabalığından hoşlanmadığımdan değil, öyle bir bütçem de yok çünkü!
Bütün yıl çalışıp bir hafta tatil yapacak olanlar belki giriş paralarını ve o hesapları ödemeyi göze alıyorlar.
Ama her gün denize gitmeye, haftanın iki-üç günü dışarıda yemeye kalksan küçük bir serveti Çeşme plajlarına ve Alaçatı kaldırımlarına gömmen gerekir.
***

Hele şu plajların giriş ve otopark ücretleri insana çok koyuyor. (50 lira!)
Mart ayından Kasım ayına kadar denize girilen bu Yarımada'da 10 ay rahatça yüzerken Temmuz-Ağustos'ta ücret ödemeyi insan içine sindiremiyor.
Her yaz olduğu gibi bu yıl da kıyı şeridinin halka açık olduğu ve plaj giriş ücreti alınmasının yasaya aykırılığı konusunda haberler yapılmaya başlandı.
Evet doğru, denize 50 metreden daha yakın olarak konumlanan sahil işletmeleri aslında yasayı çiğniyor. Bu alanlarda alınan ücretler için Tüketici Hakem Heyetleri'ne başvurarak paranızı geri alma hakkınız bile var.
***

Hep anlatırım bir gün bir olaya şahit olmuştuk.
Çeşme'nin çok ünlü 5 yıldızlı otellerinden birinin plajına genç bir kadın kıyıdan yürüyerek geldi.
Havlusunu şezlongların önüne, denize en yakın yere attı ve üzerine yerleşti.
Otelin güvenlik görevlileri hemen koştu geldi tabii...
Plajın otele ait olduğunu ve dışarıdan kullanıma izin veremeyeceklerini söylediler.
Genç kadın da onlara son derece kararlı ve sakin bir sesle 'Kıyıların halka ait olduğunu ve yerinden kımıldamayacağını, dilerlerse polis çağırabileceklerini, ama kanunun ondan yana çıkacağını' söyledi.
Bunun üzerine ne oldu dersiniz...
Otelin müdürlerinden biri gelip "Hanımefendi biz sizi bir şezlonga yerleştirelim, buyrun, yerde oturmayın" dedi. (Ortamın havasını ve dekoru bozduğunu düşünmüş olmalılar.)
Genç kız bunu reddedip “Yoo iyiyim ben böyle, sizin hizmetinizi kullanmak için gelmedim, ben sadece denize girip güneşleneceğim” diyerek dediğini de yaptı.
***
Biz de dedik ki “Ne kadar da haklarını bilen bir vatandaş!” Vallahi bravo...
Yalnız tabii şimdi şöyle bir sıkıntı da var: Dünyanın en özel plajlarından Çeşme-Ilıca Büyük Plajın halka açık olduğu malum.
Ve o güzelim plajın, giderken arkalarında bütün pisliklerini bırakan günübirlikçileri de...
Şimdi düşünüyorum da bu haberleri okuyup çoluk çocuk şımşıkır bir beach cluba, elinde BİM poşeti, piknik tüpleriyle giren bir aile...
Bir elde karpuz, bir elde mangal... Eh bu manzara da olmaz tabii.
O zaman ne olacak? Hem haklarımızı bileceğiz hem de insan gibi insan olmayı.
Gittiğimiz plajda arkamızda ayak izimizden başka hiçbir şey bırakmayacağız.
Plajın ortasında kızartma yapıp, mangal yellemeyeceğiz.

Zaten hay şu bizim milletin mangal merakına!

Bak yine cayır cayır yanıyor güzelim Göcek.
Sebep daha belli değil ama tahmin etmek de zor değil.
O da artık başka bir yazıya...