"Ben İngiltere'de travma cerrahıyım. Kırık çıkıkçının ameliyat edeni yani. İzmir'e annemi görmeye bir haftalığına geldim. Deprem oldu. Cerrah olarak yardım etmek istedim. Askeri uçakla İzmir'den İncirliğe indik.
İncirlik'teki Afad görevlisi beni bir yardım pickup' ıyla İskenderun'a gemi hastaneye yolladı.
Ben gemi hastanenin sadece hasta nakil gemisi olduğunu öğrenince oraya gitmek istemedim ve İskenderun hastanesine gittim.

Oradaki Afad'cı benim izinsiz çalışamıyacağımı ve Ankara Afad'tan izin almamı söyledi.
Saat akşam 8 dedim. Zaten İskenderun hastanesinde sadece ilk yardım ve hasta nakil yapılıyordu.
Adana hastanesine gitmeye karar verdim. Afad'cı sorumlu adam Adana'ya giden ambulansa beni bindirmedi.
Hatta binmemi engelledi. Yolda bana birşey olursa o sorumlu olurmuş. Bana senin ülkenin burada olduğundan haberi var mı dedi. Ben Türküm dedim.

Hayretler icinde gene beni oraya getiren yardımseverlerle (Hacı ve Aziz beyler orada olmasaydı orada kalırdım herhalde) Adana şehir hastanesine geldim. Acil, savaş alanı gibiydi.
Orada da sağlık müdürlüğünden izin olmadan çalışamazsın dediler.

Gece 3 te otel odası aradim. Bulamadım. Sağolsunlar Masel otelde resepsiyonda beni yatırdılar. 3 saat ya uyudum ya da uyumadim. Kalkınca bana sandviç ve çay verdiler.

Adana İl Sağlık Müdürlüğü 'ne gittim. Orada da aşırı yardım ettiler hatta iki defa yemek ısmarladılar. Sayın Altıparmak bey, Dudu hanım ve Gülşen hanım. Çok çok yardımcı oldular.  Ankara 2 gibi okey verdi ve Hatay'a 
git dedi. Adana havalimanı üzerinden, yaklaşık 75 Tekirdağlı Sağlık ekibiyle Hatay'a, Mersin belediyesine ait 4 otobüsle vardık.

Gittim gördüm ve maalesef yenildim .
Maalesef tek hastaya dokunmadan geri dönüyorum. Dün geceyi otobüste yolculuk ederek geçirdik sayılır. Hatay'a varınca ilk önce dinlenin dediler ama yer veremediler. Sağlık olsun. 2-3 saat otobüste uyuduk.  Sabah gene soğukta iş bekledik ve 11 gibi bana ve Tekirdağ'dan gelen 75 sağlık personeline yer ve ihtiyaç olmadığı söylendi. Ben orda artık yeter dedim ve ayrıldım. Şimdi İzmir' e dönme yolundayım. 

Ambulanslar hiç susmuyor.
Birileri bir yerlerde çok yanlış yaptı diye düşünüyorum. IMO They can't arrange a piss up in a brewery.
Benim güzel Türkiyem 70 ülkeden yardım isteyip, ayağına gelen evladını geri çeviriyor. Allah insanlarimiza sabır, metanet ve sağlık versin. Ölenlerimizin mekanı cennet olsun. Yaralılarımız acilen şifa bulsunlar. Benim güzel Türkiyem seni anlamak bazen cok zor 🥲 hatta imkansız.
(İlhan Alçelik)

xxxx

Bir arama kurtarma gönüllüsü Ali Nusret Berker. Onun da yaşadığını iddia ettiği olaylar (Independent haber sitesinden).

“Yalova’dan Hatay’a geldik. Gönüllü ekibiyiz. İlk başta bizi vali yardımcısı engelledi. Arabadan indirdi. ‘Orada gönüllüye vesaire gerek yok. Zaten yeterli kurtarma mensubu var, gitmenize gerek yok’ dedi. Kavga ettik kendisiyle, rest çekip yola devam edince, ‘ne haliniz varsa görün’ dedi… “Samandağ yolunda kendisini “AFAD sorumlusu” olarak tanıtan bir kişiyle görüşme yaptıklarını söyleyen Berker, şöyle konuştu:

“AFAD sorumlusuyla görüştük. Bize, ‘Orada ne işiniz var? Yol yok, bir şey yok. Orası terör bölgesi, can güvenliğiniz olmaz, gitmeyin’ dedi. Biz yine de gittik.

Bomboştu Samandağ. AFAD'ın resmi bir ekibi vardı. Arabanın içerisinde iki personel klimayı sonuna kadar açmışlar, sıcak arabanın içerisinde oturuyorlardı. Arabanın içinden ‘Buradaki bütün binaları taradık, zaten çoğu ex. Boşuna gitmeyin, isterseniz geri dönün’ deseler de biz yine de inatla yola devam ettik.”

Berker ve diğer gönüllü ekip arkadaşları bunun ardından evlerin enkazının altından en az 350 kişinin canlı olarak çıkartıldığını öne sürdü. Berker, "Eğer bize ekipman desteği sağlanmış olsaydı toprağın altına verdiğimiz insanların belki yarısını sağ şekilde dışarıya çıkabilirdik” dedi. Devam ediyor Berker; “Bir jeneratör bulduk. Yani gerçekten kendi çabamızla insanları kurtarmaya başladık. Ama bu süre zarfında yani sesini duyduğumuz insanların sesini duymamaya başladık. Onları kaybetmeye başladık. Ve her aradığımız devlet kurumu telefonu suratımıza kapattı. İnsanları ölüme terk etmenin nasıl bir mantığı olduğunu gerçekten idrak edebilmiş değiliz. Yani bu gözlerim gerçekten gördüklerini hiç unutamayacak. Size yemin ederim otuz beş, kırk günlük bir bebeğim var. Ben daha bebeğimin kokusunu böyle genzime dolduramadan o küçücük bebeklerin enkaz altındaki ölmüş kokularıyla doldurdum. Yani bunu tarif edebilmemin mümkünatı yok. Bu acının bir tarifi yok. Geri döndüm. 

Ben bugün AFAD'ın buradaki merkezine gittim. Sorumluyla görüşeyim diye. ‘Beyefendi bakın, böyle böyle durum bu. Hani bilin ki bu insanların vebali aynı zamanda sizin üzerinizde, bu koordinasyonsuzluğu sağladığınız için biz bunu yaşadık’ dedim. Adamlar bana, ‘kapa çeneni’ dediler. 

İki gönüllünün yaşadıkları… İşte organizasyonsuzluk, koordinasyonsuzluk, iş bilememe, inisiyatif alamama, takdir ve tasarrufu kullanamama, isterseniz “kader planı”, isterseniz “taksirat”……

Ne derseniz deyin…