“Kimi insan öldükçe gider, kimisi ise öldükçe kalır”…

Dünyamızda, nefes alan ilk insandan buyana, yaşamış ve yaşamını sonlandırmış, milyarlarca insandan geriye ne kalıyor? Çok büyük bir çoğunluğunun, kısa bir müddet için geride bıraktığı eş, dost ve akrabalarının hafızaları… Başka? Hafıza sahibi olan eş, dost ve akrabaya kalan eşyalar… Başka? Bir avuç toprak, belki bir dam… Başka? Başka yok!

Yolu bu dünyadan geçen insanlar içerisinden çok çok azının ise adı, sanı, ünü yaşar ve inadına yaşatılır. Üstelik yaşatanlar; yalnızca eş, dost, akraba da değillerdir. Bir nevi amme hizmeti yaparlar bu yaşatanlar, can verenler… Ve söz konusu yaşatma görevini üstlenirken kimseden emir de, komut da almazlar. Tamamen gönüllerinden, içlerinden gelir bu görev bilinci ki; bu yaşatma hadisesini görev bilirler kendilerinde çünkü…

Bir de bazı anılar, bazı yaşanmışlıklar, bazı olaylar vardır ki, en az kahramanları kadar meşhurdurlar ve az evvel bahsini ettiğim, yaşatma görevini gönüllü üstlenenler, bunlara da kayıtsız kalamazlar. Bilginin, geleceğe yansımasını, geleceği de bilgilendirmesini ve önemini kaybetmemesini isterler. Ve başarırlar da…

Öldükçe kalanları yaşatmaya devam etmenin ve bazı yaşanmışlıkları geleceğe armağan edebilmenin elbet ki, değişik yolları var. Yazarsınız, basılı yayın haline getirirsiniz ve yaşarlar sonsuza değin… Ya da filmini çekersiniz. Bir sokağa, alana, parka, caddeye, ilçeye ismini yakıştırırsınız. Bir de anıtlarını ya da heykellerini dikersiniz uygun coğrafyalara…

Evet, bugünkü yazımın ana konusu anıtlar ya da heykeller… Elbet ki, spor ile alakalı olanlar ve bu yazıya tamamını sığdıramayacağım için bir kısmı… Daha çok İzmir’dekiler…

Neden mi anıtlar ya da heykeller? Çünkü 18 Nisan günü, “Dünya Anıtlar ve Sitler Günü” olarak bir dizi etkinlikle kutlanıyor. Bu konunun teknik anlamda müsebbipleri, heykeltıraşlar, mimarlar, şehir plancıları ve tarihi kentler ya da sitler ile alakalı çalışanlar… Ancak şehrimizde ve ülkemizde, spor ile alakalı dikilmiş anıtlar ya da heykeller de var, kısaca göz atalım;

Öncelikle, ülkemizdeki ilk futbol maçının yapıldığı yer olarak rivayet edilen yere dikilen futbolcu heykeli; Bornova’da, Yavuz Selim Ortaokulunun hemen yanı başında görebilirsiniz. Eski tip bağcıklı ve yakalı formasıyla, kocaman bir futbol topunun üzerindeki futbolcu heykeli görülmeye değer doğrusu…

Her şampiyonluk değerlidir, kutsaldır… Karşıyaka’nın ki de öyle; yıllar önceki şampiyonluk anılarını geleceğe taşıyan, kulüple özdeş isimler olan Gode Cengiz ile Erol Baş’ın Şampiyonluk Kupası ile tasvir edildiği anıt, Karşıyaka’da, Osmanbey parkı içerisinde ve elbet ki muhteşem…

Türk futbolundan bir Metin Oktay geçti ve izi hala duruyor. Hem de ne iz! O’nu izleyenler, anlat anlat bitiremiyorlar. Birlikte vakit geçirme şansını yakalayanlar ise ne kadar şanslı olduklarının farkındalar; anlatı şekilleri ile… Metin Oktay’ın da Konak ilçe sınırlarındaki, Bahçelievler semtinde, yine kendi adı ile anılan parkın içerisinde dikili bir heykeli var. Yarınlara da anlatacağı onlarca yaşanmışlığı…

Bir insan düşünün, Altay’ı o denli sevsin ki; soyadı kanunu ile Altay kelimesini almak istesin. “Fahrettin Altay Paşa’ya verildi, bu nedenle olmaz” denince de adının arkasına, soyadı olarak Özaltay’ı eklesin; Vahap Özaltay kahramanımız… Yıllarca Altay formasını terletip, antrenörlüğünü yapıp, yöneticilik görevlerinde bulunup, son nefesini de yine bir Altay kongresinde, hem de kürsüde konuşma yaptıktan hemen sonra versin. O’nun da büst-anıtı, Alsancak’ta, yine kendi adıyla anılan meydanda…

Altınordu ile bütünleşen ve Vahap Özaltay örneğindeki gibi, kulübüne olan aidiyet duygusunu, her şeyin üzerinde tutan ve gören, Sait Altınordu. O’da soyadını kulübünün adı olarak benimseyenlerden… Anıt-heykeli de Alsancak Tren Garının olduğu Sait Altınordu Meydanı olarak anılan meydanda… Futbol pabuçlarının çivilerini dahi görebildiğiniz heykel, Sait Altınordu’nun şut çektiği bir anı yansıtıyor.

Ülkemizin farklı şehirlerinde ve farklı konuları yarınlar için saklayanlar da var elbet ki; İstanbul’da, Galatasaray Futbol Takımının 2000 yılında kazandığı Uefa Kupasının dev halini barındıran Uefa Meydanı, Fenerbahçe Basketbol Takımının Avrupa Şampiyonluğunun şerefine yapılan Eurolig Kupası anıtı, yıllar önce deplasmana takımı taşıyan otobüsün kaza yapması ile büyük kayıp yaşayan Samsunspor için Samsun’a yapılan anıt, hem İstanbul’da hem de İzmir’de, Bornova Büyükpark içerisindeki Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba heykelleri aklıma hızlıca gelenler…

Bu yazımı, Rusların ünlü şairi Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’e ait; çevirisini büyük usta Ataol Behramoğlu’nun yaptığı “Ben İnsanüstü Bir Anıt Diktim Kendime” adlı şiirinden bir bölümle tamamlayayım;

“Ben insanüstü bir anıt diktim kendime,

Halkın yolu geçecek ordan

Boyun eğmez başıyla daha da yükseklere

Çıkacak o, Aleksandr Sütunundan

Hayır, büsbütün ölmem ben -ruhum kutsal lirdedir

Yaşayacak bedenim ve kaçacak çürüme-

Şu yeryüzünde yaşadıkça tek bir şair

Duyulacak ünüm her yerde.

…”