Geçim sıkıntısı, iş bulma kaygısı, iş bulsan bile yeteri kadar maddi rahatlığa sahip olamamak, ülkemiz insanlarını psikolojik çöküntüye uğratıyor. Çünkü insan, kendine vakit ayıracağı zamanı kaliteli hale getiremediğinde tehlikeli bir ruh haline bürünebiliyor. Rahatlıkla her hafta bir sinema, tiyatro faaliyetine katılsan, bir hobi kulübünde sosyalleşsen, kendini gerçekten bir yere ait hissetsen ve özgüvenli bir birey olsan, öfkeye meyilin (eğer kalıtımsal faktörler yoksa) minimum düzeye indirgeniyor. En basitinden Amerikan filmlerinde görmekteyiz. Çalışanlar, mesai biter bitmez deşarj olmak için bir kafeye giderek kafayı boşaltırlar. İş dışında konuşarak rahatlarlar. Hatta "Happy Hour" diye tabirleri vardır bu aktivite için. Biz ise daha 5-10 yıl önce rahatlıkla yapabileceğimiz bu bahsettiğim aktiviteyi maddi gerekçelerle gerçekleştiremiyoruz. Sinemaya, tiyatroya harcayacağımız parayı, doğal olarak hayati bir gereksinim olduğu için kıymaya, peynire, sebzeye veririz diyoruz. Ve tek sosyalleştiğimiz alanlar 15 cm'lik ekranlar oldu. Tek ucuz eğlencemiz bol bol verilen hediye internetlerin sayesinde sağolsunlar, ışık saçan telefonlar. Böylece giderek yalnızlaştık ve aslında kimseye ihtiyacımız olmadığını düşündük. Yapay bir mutluluk sahibi olduk. Ama internet bağımlılığının en yüksek safhasında, (tabi maddi sıkıntıyla paralel gidiyor) artık kendini dışarı atmak, bir yere ait olma ihtiyacı hissedersin. O zaman da ya sosyal medya vesilesiyle, ya da çocukluktan kalma dostların, telefonun bu kadar popüler olmadığı orta okul yıllarında sıkı arkadaş olup hala kopmadığın bazı arkadaşlarının taraftar gruplarına girersin. Kendini artık bir yere ait hissetmişsindir. Onunla ölüp-onunla yaşarsın. Artık futbol, oyun olmaktan çıkıp yaşam biçimi haline gelmiştir. Maddi kaygılar, o takımı sosyal medyada savunup, maçlarına gittiğinde unutulur gider. Ve acımasız küresel çarkın kabul etmediği kitleler, tribünde kendini kabul ettirir. Türk futbolunda son yıllarda fanatizmin yükselmesi, geçim sıkıntısının artmasıyla paralel orantılıdır. Bu bir kenarda dursun..

NURTOPU GİBİ DÜŞMANLIK DOĞDU

Göztepe-Altay maçında yaşananların yankıları hala sürüyor. Uzun yıllar da devam edeceğe benziyor. Göztepe-Karşıyaka çekişmesinden sonra, İzmir artık bir düşman kardeşliğe daha şahit olacak. Eskiler hatırlar, henüz 30 yıl önce birlikte aynı tribünde maç izleyen, birbirini destekleyen iki köklü camia, bir süredir suni gündemlerle kutuplaşıyordu. 27 Kasım'daki maçta yaşananlardan sonra artık nurtopu gibi gerçek bir düşmanlık başladı. Futbol Federasyonu, Göztepe'ye 4, Altay'a 6 maç seyircisiz oynama cezası verdi. Ayrıca iki takımın da hükmen 3-0 yenildiği açıklandı. Yani olaylı derbi hiç yaşanmamış gibi sayılacak. Federasyondan ekstra bir karar gelirse 3 puan silinecek. Peki caydırıcı mı? Korkutucu mu? Tabii ki değil. Daha 3 ay önce Ankaragücü-Beşiktaş maçında 1 taraftar sahaya girip, Beşiktaşlı futbolcuya tekme atmaya kalkışmadı mı? Peki ceza ne oldu? Ankaragücü'ne 1 maç seyircisiz oynama cezası. Sahaya atlayan kişi de adli kontrol şartıyla serbest kaldı. Bir de üstüne takım arkadaşlarını korumaya çalışan Beşiktaşlı Josef, kırmızı kart görerek 1 maç ceza aldı. Şahan Gökbakar'ın skeçleri gibi bir durum değil mi? Şaka gibi. Ve görüyoruz ki şiddetin dozu gittikçe artıyor. İlla bir can mı kaybetmeliyiz daha katı kararlar almak için? Yaralanan Göztepe taraftarı zaten psikolojik ve sıhhi anlamda zor durumda. Bir daha asla eski hayatını yaşayamayacak. Altay kalecisinin peki sahada hayatını kaybetmesi mi gerekirdi? Artık eskisi gibi performans gösterebilecek mi? Her an sahaya taraftar girecek dürtüsünü hep hissetmeyecek mi?

GEÇİM SIKINTISI-HOLİGANİZM BAĞLANTISI

Peki ne karar çıkmalıydı? En azından 1 hafta alt ligler iptal edilmeliydi.  Göztepe-Altay maçında yaşanan üzücü olayları tüm Türkiye derinlemesine anlayıp, sindirmeliydi. Hemen unutulup, hasır altı edilmemeliydi. Göztepeli taraftarı yaralayan kişi ile Altay kalecisini yaralayan kişinin yargılanmaları sürüyor. O konuda en doğru kararın verileceğinden şüphemiz yok. Ekonomik olarak 3. dünya ülkeleri boyutundayız ama futbol olarak  3. dünya seviyesine inmeyelim. Çünkü orada korkutucu sahneler görebilmekteyiz. Henüz iki ay önce Endonezya liginde, bir futbol maçı değil bir katliam yaşandı. Arema ile Persebaya takımları arasında oynanan karşılaşmada ev sahibi takımın taraftarlarının sahaya girmesinin ardından yaşanan izdihamda en az 129 kişinin öldüğü duyuruldu. Ülkede ligler askıya alındı. Bunları mı yaşamalıyız liglerin askıya alınması için? Ağır yaptırımların hayata geçmesi için. Bence asıl kabahatli şahıslar değil, o kişileri hobi edinmekten, sosyalleşmekten uzak tutan, psikolojilerini bozan, maddi özgürlüğünü almasını engelleyen ekonomik kriz ve şiddeti kendi arka bahçemizmiş gibi yaşama rahatlığı veren futbol iklimi.