Cumhuriyetimizin 96. yılı kutlu olsun.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’i kurarken, O’nun hayallerinde ve felsefesinde yatan şuydu:
Adaletin, insan haklarının, eşitliğin ve laikliğin tam anlamıyla yerleştiği, herkesin, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, fırsat eşitliğinden yararlandığı, halkın köylü, işçi, memur kesimleri olarak sosyal güvence içinde olduğu, haksızlık gibi kötülüklerin olmadığı, şiddetin, işkencenin yok olduğu, hukukun üstünlüğünün herkese geçerli kılındığı, bilinçli ve öngörülebilen planlı bir yaşamın egemen olduğu,
özgürlüklerin korunduğu bir ülke…
Sevgili okurlarım,
şimdi aradan geçen 96 yıl sonra Türkiye’nin ,
Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinden ve ilkelerinden ne kadar uzaklaştığını açıkça görebiliyoruz.
Bugün gelinen noktada Türkiye’nin en önemli sorunu gerçekten hukuksuzluk ve eşitsizlik sorunudur.
Hukuksuzluğun hâkim olduğu, eşitsizliklerin hüküm sürdüğü toplumlarda ne özgürlük ne adalet ne de erdem vardır.
Şimdi size sormak istiyorum; yoksulluk içinde kıvranan bir insan özgür olabilir mi?
Okula başlayan çocuğunun kitaplarını alamayan, o çocuğun giyim kuşamını sağlayamayan
ve çocuğuna okul harçlığı veremeyen bir anne, bir baba özgür ve mutlu olabilir mi?
Şöyle sağınıza ve solunuza dönün bir bakın.
Bu toplumda sevgisizlik neden giderek çoğalıyor?
Bu toplumda kamplaşmalar neden giderek derinleşiyor?
Irkçılık neden şiddete dönüşüyor?
Oturup bunları hiç düşündünüz mü?
Ben düşündüm sevgili okurlarım.
Düşüncesinden dolayı içeri atılan ve hukuksuz bir adalet altında yargılanan bunca insan varken
hangi özgürlükten söz edebiliriz?
Eskiden bu toplumun güven duyduğu bağımsız hâkimler ve savcılar vardı.
Orta direk dediğimiz kesim, ekonominin can damarıydı, bağımsız yargı ise toplumun sigortasıydı.
Orta direk çökünce, yargı güvenini kaybedince, toplumda çöküşler yaşanır oldu.
Bir toplumda hiçbir vatandaş başkasını satın alacak kadar varsıl olmamalıdır.
Hiçbiri de kendini satacak kadar yoksul olmamalıdır.
Ekonominin çöktüğü toplumlarda, zorun ve baskının hüküm sürdüğü toplumlarda mutluluk olmaz.
Yumruğun sallandığı yerde özgürlük olmaz.
Adalete olan güven azalmıştır. İnsan hakları, ne yazık ki, kâğıt üzerinde kalmıştır.
Hey gidi özgürlük şarkısı sadece özlemimiz olarak kalmıştır.
Büyük ozan Neyzen Tevfik’ in dile getirdiği gibi:
“ Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti;
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.”
Bu sözleri kaleme alırken, yaşadıklarımızı gözlerken, benim yüreğim sürekli
buhar basıncı altında kalmış bir kazan gibidir.
İçimden bir şarkı söyler gibi hep mırıldanıyorum.
Hey gidi özgürlük, kim bilir neredesin?