Sürekli olarak dilimize yerleşmiş ama maddi kaygılar içinde koştururken anlamını hissetmeden söylediğimiz bir cümle varsa o cümle kesinlikle “her şeyin başı sağlık” cümlesidir. Ama son iki sene de pandemi ile beraber bu cümlenin ne kadar önemli olduğunu her gün daha fazla hissettik. Her ne kadar hala bazı kesimler için tartışmalı kabul edilse de insanoğlu Kovid aşısını dört gözle bekledi. Ve bilim insanlarının verdiği emeklere teşekkür ederek ve ulaştıkları sonuçlara güvenerek hayatlarımızı eski ritmine getirmeye çalışıyoruz. Yine tıp dünyasından bir başka büyük haber ise geçen hafta geldi. Bence en az Kovid aşısı kadar büyük bir haberdi. ABD New York şehrindeki cerrahlar ilk defa bir başka canlıdan, domuzdan insana böbrek naklini gerçekleştirdiklerini açıkladılar. Ancak dünya basınında haber, olduğundan daha heyecanlı gözükmesi için özet ve spot başlıklar ile verildi. Biliyorum ki keşifler ve yeni araştırmalar ile ilgili olarak verilen haberlerin detayını araştırmazsanız bu spot bilgiler çok yanıltıcı olabilir. Öncelikle çalışmadan bahsetmek gerekiyor;

New York City'deki NYU Langone Health hastanesinden bir cerrahi ekip, türünün ilk örneği bir prosedürle bir insan hastaya domuz böbreğini nakletti. 21 Ekim’de düzenledikleri basın toplantısı ile de bu gelişmeyi anlattılar. Öncelikle asıl olarak bu bir deney. Domuz böbreğinin nakledildiği hasta, beyin ölümü gerçekleşmiş ve böbrekleri çalışmayan bir hasta. Hastanın akrabalarından nakil için izin alınarak bu deney gerçekleştirilmiş. Ve deney 54 saat sonra sonlandırılmış. Sonuç olarak da 54 saat için bile olsa domuz böbreğinin aynı insan böbreği gibi çalıştığı teyit edilmiş oldu.

Peki neden domuz kullanıldı? İlk başta insan organlarıyla, organ nakli sorununu çözemiyoruz. Her vefat edenin organları kullanılamıyor. Ve zaten yaşayan insanlardan da çok az gönüllü bağışçı var. Bilim adamları uzun zamandır bu eksikliği, ksenotransplantasyon olarak bilinen bir alan olan hayvan organlarını kullanarak çözmeye çalışıyorlar. Domuzların organları, anatomik olarak insan organlarına benzediğinden ve hayvanlar son derece kontrollü bir şekilde yetiştirilebildiğinden bu araştırmada domuz böbreği kullanılmış. Tıbbın bu alanı aslında çok eski bir alan. Fakat neredeyse yüz seneden fazla uğraşılmasına rağmen bir insan üzerinde başarılı bir çalışma yapılamamıştı. Çünkü başka bir türün organını naklettiğinizde o kişinin bağışıklık sistemi, bu yabancı nesneye karşı savaş açıyor. Hiperakut reddetme olarak adlandırılan bu ani tepki, bir ksenotransplantın yapılması için ilk büyük engel. Son yıllarda, genetik mühendisliği bu zorlukların bazılarının üstesinden gelmiş. Bilim adamları, bir domuz ksenotransplantından sonra görülen agresif bağışıklık tepkisinin, domuz kan damarlarında bulunan ve alfa-gal adı verilen spesifik bir şeker molekülünü tespit eden antikorlar tarafından tetiklendiğini öğrenmişler. 2000'lerin başında, bilim adamları bu sorunlu geni etkisiz hale getirmenin yollarını bulmuşlar. Daha sonraki çalışmalarla bu geni devre dışı bırakılmış domuzlardan alınan böbrekleri ve diğer organları babunlar da dahil olmak üzere insan olmayan primatlara başarılı bir şekilde nakledilebilmişler.

Fakat insan üzerinde yapılan ve 54 saat boyunca gözlendiği gibi böbrek işlevini yerine getirmiş olsa da bu deney sadece bir başlangıç ve hala büyük sorunlar var. Öncelikle insanlar böbreklerini bir ömür boyu kullanmak durumundalar. İnsanlara sürekli 3 gün, 3 ay veya 3 yıl için domuzdan da olsa böbrek nakledip duramazsınız. Domuzlarda yetiştirilen organların kullanılabilmesi için araştırmacılar, bu nakil organlara bağışıklık sistemindeki diğer oyuncuların da saldırmayacağını ve organların insan vücudunda aylar veya yıllar boyunca dayanabileceğini kanıtlamak zorundalar.  Örneğin, beyaz kan hücresi olan T hücreleri, nakledilen organı zamanla yabancı olarak tanıyabilir ve saldırabilir. Bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar bu tür tepkileri hafifletmeye yardımcı olabiliyor. Ancak bu tür ilaçların bulaşıcı hastalıklara sebep olmak gibi büyük yan etkileri var. Farklı yöntemler ile bağışıklık sistemini bu yeni böbreğe saldırmamak için eğitilmesi gerekiyor. Ayrıca araştırmacılar uzun vadede çalışmanın tamamen güvenli olduğunu kanıtlamak zorundalar. Örneğin domuz organları, genlerinde uykuda olan retrovirüsler içerebilir. Araştırmacılar gen düzenleme teknolojileri kullanarak bu potansiyel tehdidin üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Bir de tabi etik sorunlar var. Organlarını toplamak için domuz veya başka canlı yetiştirmek etik mi? Hayvan hakları savunucuları hayvanların yedek parça gibi kullanılmasına karşılar. Ancak şu an organ nakli için “birinin yaşaması için birinin ölmesi gerektiği” paradigması da felsefi olarak yeterince tartışmalı ve bu çözümün giderek artan organ yetmezliği ihtiyacına yetmediği de çok açık.

Bir başka türden, bir insana organ nakli yapıldı haberinin detayları bu şekildeydi. Görüldüğü gibi bilim insanlarının önünde, bu işlemi sıradanlaştırabilmek için uzun bir yol var. Ama detaylar, 54 saat için bile olsa bir başka canlının böbreğinin tüm işlevleri ile insanda çalışabildiğinin gösterildiği bu çalışmanın değerini azaltmıyor. Ve haber asıl olarak sağlığın ne kadar değerli olduğunu da tekrar hatırlatması yönünden çok önemliydi. O yüzden tüm içtenliğim ile herkese sağlıklı günler dilerim.