Bir zamanlar süsü için ayrı alışveriş, ışığı için ayrı koşturma yaşar, ağacı kurup da fişe taktığım gece, karşısına geçer şekerci dükkanı izleyen çocuk gibi heyecanlanırdım.
Hele o, altını sevdiklerim için hediyelerle doldurma faslı müthiş mutluluk vericiydi.
Hediye vermeyi, almaktan daha çok seven biri olarak.
Sonra giderek bu işten keyif almamaya başladım.
O ağacın plastik yaprakları dökülür, sökmesinin derdi, kurmasının sevincini gölgeler...
Evdeki kediler üzerine tırmanır, devirir, ışığı patlar, süsler kırılır vs.
Baktım hediye işine de benim kadar özen gösteren yok ve hatta bu, karşı taraftakiler için külfete dönmeye başladı, bıraktım.
Kocaman ağacım ve bir kutu dolusu süs, yıllardır depoda bekliyor.
Bu yıl da çıkarmayı düşünmüyordum ama hiç derdi tasası olmadığını düşündüğüm bazı vatandaşlarımızın kafayı ağaca ve çocukların neşesi tombiş Noel Baba'ya takması damarıma bastı.
Ağacı depodan çıkarıp sanırım bu yıl evin içine de değil, dışına, kapının önüne kuracağım.
Bu ülkenin "aklını kullanmadan yaşayanı" bitmiyor arkadaş, bitmiyor.
Tartışmaya bile giremiyorsunuz çünkü her konuda o kadar baştan savma, kulaktan dolma bilgiyle fikir sahibi olduğunu zanneden insanlar ki, ne anlatsan inanmayacak, boş boş bakacak gibi geliyor.

Bu kadar mı bilgiye küssünüz.
Almışlar ellerine pankartları avaz avaz bağırıyorlar: "Müslüman Noel kutlamaz"
Eee? Tersini söyleyen mi var ?
Senin Noel dediğin 24 Aralık gecesi.
Hristiyan alemi İsa peygamberin doğumunu kutluyor. Onların en büyük bayramı.
Gerçi biz insana, hayvana, doğaya, kendinden olmayan ne varsa ona düşman vahşiler olmadığımız için Hristiyan dostlarımızın Noel bayramlarını da açıp kutluyor, gözlerinden öpüyoruz tabii.
O da Allah'ın dini değil mi sonuçta, ha güzel kardeşim?
İşte sizin Noel dediğiniz o 24 Aralık.
Ve onun da ağaçla mağaçla alakası yok.
Ağaç süsleme çok daha eski bir geleneğe dayanıyor.
Paganlara... Hani bir zahmet açsan şu Google efendiye de bir iki anahtar kelime girsen, işin aslı neymiş öğrensen...
Sonra da için bir ferahlasa... Her yılbaşı ağacı gördüğünde din elden gidiyor diye için ürpermese,
bu işin dinle alakası olmadığını görüp o gece sen de eşinle dostunla güzel vakit geçirsen. Eğlenmekten, neşeden bu kadar korkmasan. Hem biraz gülsen, dans etsen hem de yeni yıl hanene sağlıkla, bereketle, huzurla gelsin diye dua etsen, ferahlasan.
Hı? Ne dersin? Hurafelerle beslediğin öfke ve nefret yerine, bir küçük tebessümün peşinden gitsen?
***
Böyle olur Alaçatı'nın kermesi
Ben henüz şehri terk etmemiş, Çeşme'ye yerleşmemiş iken Bodrum'da yaşayan arkadaşlarıma özenir, ama bir şikayetlerine bir türlü anlam veremezdim.
Sürekli olarak, Bodrum'da yaşamanın ne kadar pahalıya patladığından söz ederlerdi.
Ben de ne kadar farklı olabilir ki derdim, ki artık demiyorum.
Çünkü şimdi ben de biliyorum ki gözde sahil kasabaları tatil için eh belki ama sürekli yaşamak için gerçekten mali açıdan bir azap!
Hele Alaçatı, hele bu Alaçatı...
Memleketin en pahalı suyu, elektriği, taksisi burada.
Dışarıda yemek yemeye kalkışmak cesaret istiyor.
Satılık-kiralık ev fiyatlarının yanına yaklaşılmıyor.
Tamircisinden, boyacısına, çilingirinden elektrikçisine 'çekilen' fiyatlar oturur kendim hallederim dedirtiyor.
Mağazalar kışın boş olduğu zamanlarda bile ne indirim, ne taksit yapıyorlar.
Bir burnundan kıl aldırmamak ki öyle böyle değil.
Bir pazar yeri, market ve mağazalardan daha pahalı olabilir mi peki?
Söz konusu Alaçatı pazarı ise olur!
Geçtiğimiz hafta sonu düşünce olarak çok renkli ama fiyatlar açısından yok artık dediğimiz bir yeni yıl şenliği daha yaşadık. Bir çeşit kermes düzenlendi.
Tezgahlar çeşit çeşit hediyelik ürünle doluydu. Hepsi birbirinden yaratıcı, şık, renkli... Gel gör ki Alaçatı'nın her tür ürünü 2-3 katına satma adeti o tezgahlarda da (hepsi olmasa çoğunluğunda) hüküm sürüyordu.
Yani şu kasabaya ayak basanların, tatile gelenlerin, burada yaşayanların cebi dolu enayiler olduğu fikri artık bir son bulsa... Lütfen bak rica ediyoruz yahu...