Geçen gün okuduğum bir inceleme yazısında son derece etkileyici bir alıntıya denk geldim. Sizinle de paylaşmak istiyorum:

“İnsanoğlunun en büyük zaafı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanması… Hatta insan bütün yiyecekleri, hayvanları ve doğayı kendine sunulmuş bir nimet sanıyor. Evren dediğimiz bütün içerisinde, kendisini diğer canlılardan ayrı tutuyor. Çevreyi istediği gibi kullanıyor. Yıkıyor, yok ediyor.

Halbuki insanoğlu bu evrende zincirin sadece küçük bir parçası. Bunu redderek aslında kendisine bir hapishane yaratıyor. İnsanın bu yanılgıdan kurtulması en büyük özgürlük! Tabii bu da tam olarak mümkün olmayabilir ama bu çabanın kendisi de bir özgürlük.”

***

Ne kadar harika, ne kadar derin ve anlamlı değil mi?

Ben bu sözleri ilk okuduğumda söyleyen kişi bir yazar, sanatçı veya aktivist olabilir diye düşünmüştüm. Ama yanılmışım.

Sözlerin sahibi ünlü bilim insanı Albert Einstein’mış. Yeni Alıntılanabilir Einstein (The New Quotable Einstein) kitabında yer alıyor bu paragraf…

Einsten son derece sade, anlaşılır ve çarpıcı bir biçimde anlatmış insanı.

Onun bu anlatımı beni de düşünmeye sevk etti.

***

Biz insanlar, neden olduğumuz yıkımla sadece diğer canlılara ve gezegenimize değil, kendimize de kötülük yapıyoruz. Hatta büyük ihtimalle en büyük zararı kendimize veriyoruz.

En büyük zaafımız, kibrimiz.

Dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü sanacak kadar kibirliyiz.

“Bizim için yaratılmış” diyerek var olan her şeyi istediğimiz gibi hor kullanmaya, yakıp, yıkmaya hakkımız olduğunu düşünecek kadar benciliz.

Aslında yakıp yıktığımız kendi evimiz; zarar verdiğimiz kendi canımız.

Uçsuz bucaksız evrendeki küçücük bir nokta olan Dünya’yı her şeyin merkezi sanarak ve kendimizi de onun kralı ilan ederek öyle dar bir kalıbın içine hapsetmişiz ki kendimizi; o kalıplardan bir türlü kurtulamıyoruz.

Bir yandan kendimizi kilitlemişiz, diğer yandan da çıkışı arıyoruz.

İnsanoğlunun bitmeyen ikilemi…

Hep kaos yaratıyoruz ama aslında gerçek mutluluğun, huzurun, özgürlüğün arayışındayız.

Sürekli küçük resme odaklandığımız için büyük resmi bir türlü göremiyoruz.

Ne zaman kendi hapishanemizden dışarı çıkarız bilemem ama düşünce yapımızı, bakış açımızı ve değer yargılarımızı değiştirmemiz gerektiği kesin.

Belki de büyümemiz için önce küçülmemiz gerekiyordur, ne dersiniz?

***

Kriz el ele gönül gönüle atlatıldı

İzmir Depremi’nin üzerinden 1 ay geçti. Bu zaman zarfında depremin büyük can ve mal kaybına neden olduğu iki ilçesi Bayraklı ve Bornova’daki hayvanseverlerin ve canların durumundan ve gönüllülerin yaptıkları çalışmalardan sık sık bahsettik. Bu hafta da sadece depremi değil bir de tsunamiyi yaşayan Seferihisar’a uzanalım istedim.

Bir vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, esnafın maddi zarara uğradığı Seferihisar’da hayvanlar da tıpkı bizler gibi büyük travma yaşadı. Maalesef tsunami nedeniyle birçok yavru sokak kedisi boğularak can verdi. Onlarca hayvan panik anında evinden, bahçesinden kaçıp kayboldu. Tsunami sırasında Sığacık mahallesinin maskotu olarak bilinen Boncuk adlı köpeğin sulardan yüzerek kurtulduğu anların videosunu tüm Türkiye nefesini tutarak izledi.

Yaşanan felakette Seferihisar Bakımevi’nde herhangi bir hasar veya kayıp olmaması ise hayvanseverlerin tesellisi oldu.

Seferihisar Belediyesi ekipleri ve SEHAYDER gönüllülerinin öncülüğünde hayvanseverler, yaralı, hasta ve kaybolmuş hayvanların imdadına yetişti. İlçede son bir ayda yaşananları SEHAYDER Başkanı Fevziye Özkan’a sordum. İşte sevgili Fevziye Özkan’ın anlattıkları:

BÜYÜK PANİK YAŞANDI

“30 Ekim 2020 günü hepimizi çok korkutan, büyük can kayıpları verdiğimiz bir depremle derinden sarsıldık. Üstelik yüz yıllardır hiç rastlanmayan bir de tsunami felaketiyle karşılaştık. İki afet arka arkaya yaşandı. Denizin kabarması ile azgın sular Sığacık kale içi ve Girlen bölgesini teslim aldı.

İlk şoku atlattıktan sonra hemen telefonla iletişime geçerek bağlı olan hayvanların derhal çözülüp salınmasını ve bahçeli evlerde bahçe kapılarının açılarak hayvanların serbest bırakılmasını sağladık. Bu bölgelerde mağdur kedi ve köpekleri kliniklere ve pansiyonlara yerleştirerek ailelerini sosyal medya ilanlarımızla aramaya koyulduk. Tedavi gerekenleri kliniklere aldırdık.

İzmir Veteriner Hekim Odası ve Klinisyen Veteriner Hekimler Derneği ile görüşülerek afetin en çok yaraladığı Bayraklı bölgesindeki mağdur hayvanları geçici yuvalara yerleştirdik. Bütün bu aşamalarda o kadar değerli destekler aldık ki, acıların paylaşıldıkça azaldığını bir kez daha gördük. Mama yardımları, özel veteriner hekimlerin destekleri unutulmaz. Hepsine minnettarız. Mama bağışlarını besleme yapan gönüllüler ile paylaştık. Onların yaralarını sarmalarına yardımcı olmaya çalıştık.

Tsunaminin en çok hasar verdiği Sığacık Kale içinde bebek kedilerin suya kapılmış olduklarını, yetişkinlerin yukarılara zıplayarak kurtulduklarına şahit olduk. Kale kapısı girişi ile Kale kapısı çıkışına yerleştirilen sokak hayvanlarımız için mamamatikler mucize eseri yerinden dahi kıpırdamamış. Oysa kalenin bir ucundan girip diğer ucundan çıkan azgın sular önüne ne kattıysa sürükleyip götürmüş hatta sulara kapılan yaşlı bir teyzemizi de kaybetmiştik. Allahtan rahmet diliyoruz. Bir daha böyle felaketler yaşamamayı dileyerek güzel İzmirimize büyük geçmiş olsun diyoruz.”

***

Lucy şimdi yeni ailesi ile birlikte

SEHAYDER gönüllüleri kayıp evcil hayvanları sahipleriyle veya yeni aileleriyle buluşturmak için yoğun mesai verdi. Tüm canların ailelerinin bulunduğunu, ailesi bulunamayanların ise yuvalandırıldığını söyleyen Fevziye Özkan, sosyal medyada fotoğrafı çokça paylaşılan Lucy’nin de durumdan bahsetti.

Lucy depremde evinden kaçmış ve ilçenin uzak bir köşesinde korkudan titrerken bulunmuştu. Lucy’yi SEHAYDER koruma altına aldı. İlan açıldı, haftalar geçti ama maalesef Lucy’nin sahiplerinden ses çıkmadı.

Tüm bu aksiliklere rağmen Lucy’nin hikayesi mutlu sonla bitti. Fevziye Özkan, Lucy’nin sosyal medyadaki fotoğraflarını gören bir ailenin kendilerini başvurduğunu ve yapılan görüşmeden sonra da Lucy’yi sahiplendirdiklerini söyledi.

Lucy şimdi çok mutlu, darısı kaybolan, terk edilen ya da hiç sahiplenilmeyen canların başına…

***

Pamuk köpek Samsun’a böyle veda etti

Canım Pamuk köpek… Canından can giden Pamuk köpek… Önce ateş edilen, sonra bacakları kesilen, kesik bacaklarının üzerine koli bandı yapıştırılan Pamuk köpek…

Pamuk sonunda Samsun’a veda etti… Acıları, işkenceyi yaşadığı o kentle artık bağı kalmadı. Tedavisinin devam edeceği Ankara’ya giderken arabanın camından Samsun’a son bir bakışı var ki; sanki her şeyin farkında gibi…

Onun gözlerindeki hüznü sevince dönüştürmek için HAYTAP canla başla mücadele ediyor. HAYTAP ekibi Pamuk’u tedavisi için önceki günlerde Ankara'da özel bir hastaneye getirdi. Burada tüm kontrolleri yapılıyor.

Biliyorsunuz, erken müdahale sayesinde Pamuk’un bacağının tamamının ampute edilmesine gerek kalmamıştı. Şimdi Pamuk için protez umudu doğdu.

HAYTAP resmi sayfasından paylaştığı bilgilendirmede, amputasyon düşünülmediğini, bacaklarındaki yaralar iyileştiğinde protez için çalışmalara başlayacaklarını ve sonunda hep birlikte onun yürüdüğünü göreceğimizi yazmış. Ve bir de şu notu iliştirmiş:

“Bacaklarındaki yaralarla birlikte ruhundaki yaraları da iyileştirmeye çalışıyoruz. İnsan gördüğünde artık eskisi kadar titremiyor. Pamuk emin ellerde, aklınız kalmasın...”

***

VAHŞETİN FATURASI: 628 TL

Bir yandan Pamuk köpeğin fiziksel ve psikolojik yaraları sarılırken diğer yandan da olayla ilgili soruşturmadan haberler gelmeye devam ediyor.

Samsun’un Havza İlçesi Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin yürüttüğü detaylı soruşturmaya göre Pamuk'un önce ateşli silahla yaralandığı, ardından da sahibi ve komşusu tarafından bacaklarının kesilerek tedavi edilmeye çalışıldığı anlaşıldı. Nasıl bir mantıkla bunu yaptılar, anlamak mümkün değil!

Pamuk’un sözde sahibi H.S.'ye 181 TL, kesim işlemini yapan komşusu S.Ç.'ye ise 628 TL ceza verildi.

İşte bu kadar…

Vahşetin, cehaletin, ilgisizliğin cezası 628 TL + 181 TL. Toplasan 1000 lira bile etmiyor.

Sonra “neden hayvana şiddet bitmiyor” diye düşünüp duralım. Bizde böyle “güzel” cezalar oldukça, hayvanlarımız daha çok şiddet görür, bizler de çok gözyaşı dökeriz.

***

Önce KAPUTA VURUN

sonra aracınızı çalıştırın

Malum havalar gitgide soğuyor. Geceleri biz sıcak evlerimize çekilirken, sokak hayvanları da biraz olsun ısınabilecekleri kapalı, güvenli alanlar arıyor.

Unutmayın; kediler ve özellikle de yavru kediler, park edilmiş araçların tekerlek kısmından motora rahatlıkla girebilir.

Kötü bir kazaya sebebiyet vermemek için sürücülerin havaların yeniden ısınacağı günlere kadar çok dikkatli olmaları gerekiyor.

Sabahları veya akşam vakti uzun süre park ettiyseniz aracınıza binmeden önce mutlaka tekerleklere ve kaputa vurarak içerde kedi olup olmadığını kontrol edin.

Siz ses çıkarttığınızda zaten korkup kaçacaklardır. Veya en azından ses çıkartacak ve içerde olduklarının bilgisini size vereceklerdir.

***

Kimi takip etsek?

Bu haftaki takip önerim Instagram’daki “ebrununcocikleri” hesabı.

Ebrunun Çocikleri, bir kedi sahiplendirme sayfası. Hayvansever Ebru Hanım, sahipsiz yavru kedileri sahiplendirmek için kedileri öpüp, sevdiği iştah kabartıcı videolar çekiyor. Tabii kedi isteyen kişiler de bu videoları izleyince, dayanamayıp sahipleniyor.

Şimdilik 7 bini aşkın takipçisi olan sayfanın popülaritesi gün geçtikçe artıyor. Kediseverler hesaba şu adresten ulaşabilir: instagram.com/ebrununcocikleri/

***

Sosyal medyadan inciler

Bu hafta 9geek Instagram hesabında rastladığım harika bir fotoğrafı sizinle paylaşmak istiyorum. Fotoğrafı kim çekmiş bilemiyorum ama süper bir kare yakaladığı kesin.

Siz de kedinizle evde yıldız şekli yapmayı denemek isterseniz, fırsatı kaçırmayın derim : )