Topu topu 7 kişiydiler. Menemen'e dışarıdan gelmişlerdi. Kökleri ta İstanbul'a dayanıyordu. Örgütün başında Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esat gizlenmekteydi. Oğlu Mehmet Ali ile birlikte Erenköy'de Şevki Paşa Köşkü'nde otruyorlardı. Kapatılan tekkenin militanları bu köşkün etrafına çöreklenmişlerdi.

Şeyh Esat ülkenin birçok yerine halifeler atayarak ülke çapında bir örgüt kurmaya çalışıyordu. Manisa'ya atadığı kişi ise Menemen Hastanesi imamlığndan emekli Laz İbrahim idi. Bu yobaz İstanbul'dan Şeyh Esat'ın gönderdiği paralarla örgütünü genişletiyor, genç yaştaki kişileri zındıklara(!) karşı savaşmak üzere eğitiyordu.

İstanbul'dan gelen bidiriler fermanlar yöre köylerine dağıtılıyor, gencecik militanlar, ayaklanış gününü, Sancakı Şerif'in çıkarılacağı günü büyük bir sabırsızlıkla bekliyorlardı.

Manisa Tevfikiye Mahallesi'nde yapılan toplantılarda ihanetin tohumları yeşertiliyordu. Bu toplantılarda Giritli Mehmet adlı bir uyuşturucu müptelası 'Mehdi' ilan edildi. Mehdilik bir ayaklanış eyleminin işareti olduğundan, Mehdi yeryüzünün herhangi bir yerinde görülünce eylem başladı anlamına geiyordu.

Tarihler 23 Aralık 1930'u gösteriyordu. Gediz Ovası'ndaki Sümbüller köyünde verdikleri moladan çıkan Giritli Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Bıçakçı Mustafa, Ali oğlu Hasan ve Nalıncı Hasan Menemen yakınlarında çadır kurmuş, uyuşturucu kullanarak sabahı bekliyorlardı. Ramazan adlı militan ise geceden Menemen'e gitmişti.

Hainler Müftü Camisi'ndeki sabah namazında eylemlerine başlamışlar, Nalıncı Hasan mihrapta aslı yeşil cami sancağını açtığı sırada Giritli Mehmet avazı çıktığı kadar; “Mehdi çıktı! Müslüman olan Sancağı Şerif'in altında toplansın. Kafirlere ölüm!”diye bağırmaya başlamıştı.

Sonrası çok acıydı. Cumhuriyetin genç yedeksubay öğretmeni Mustafa Fehmi Kubilay ve bekçi Hasan hunharca katledilerek şehit edilmişlerdi.

Olay ülkede derin bir üzüntü ve tepki yarattı. Menemen cinayetinin ardında, burada başlatılacak bir isyanın önemli sonuçlar doğuracağına inanan İstanbul'daki tarikatın olduğu anlaşıldı.

İstanbul, İzmir, Manisa ve Balıkesir'de yoğun operasyonlar düzenlendi. Olayla ilgisi olan 300'den fazla tarikat üyesi gözaltına alındı.Gözaltına alınanlar arasında çok sayıda da kadın vardı.Kadınların vücutlarının çeşitli yerlerinde barutla işlenmiş yazılar bulunuyordu. Tutukluların yargılanmasına 15 Ocak 1931 tarihinde başlandı. 36 sanığa ölüm cezası verilirken, 41 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Cezalarının infazına karar verilen 28 kişi Menemen'de darağacını boyladı. İdama mahkum edilen Şeyh Esat'ın cezası yaşı nedeniyle hapse çevrildi. Aynı yıl Menemen hastanesinde öldü.

Atatürk, 27 Aralık tarihinde Genel Kurmay Başkanı'na gönderdiği mektupta şöyle diyordu; “Büyük Ordu'nun kahraman genç subayı, Cumhuriyetin ülkücü öğretim heyetinin değerli üyesi Kubilay Bey, temiz kanıyla cumhuriyetin yaşama gücünü tazelemiş,güçlendirmiş olacaktır.”

Cumhuriyet düşmanı, devrim karşıtı düşünce ve alçakça eylem ve söylemler bugün de cılız olarak da olsa kendini göstermeye çabalıyor. Ancak şu var ki her söylem ve eylem, karşısında giderek daha büyüyen cumhuriyet ve Atatürk devrimerine sevgi, bağlılık ve kararlılık yaratıyor. Kubilay cumhuriyete, cumhuriyet devrimlerine savaş açanların karşısına canı pahasına karşı çıkan devrimci Türk gencinin simgesidir.

Büyük Ata'nın dediği gibi Cumhuriyet'in yaşama gücü tazelenerek ve büyüyerek sürüyor ve sürecek.