Herkesin bildiği ama yine de birbirimizi kandırarak savuşturmaya çalıştığımız gerçekle tekrar buluştuk. “Deprem değil bina öldürür”. Öncelikle tüm İzmirlilere büyük geçmiş olsun. Birazcık, çok azıcık, iyimser yönden bakabiliriz. Bu deprem, en azından, büyük Gölcük depreminden sonra artık insaf edip bina yapım denetimlerini artmasının işe yaradığının aleni kanıtı oldu. Neredeyse ikibinli yıllardan sonra denetimi sağlıklı yapılan hiçbir bina bırakın yıkılmayı, tek bir fayans bile düşmemiş şekilde depremi atlattı. Ama aynı şey Bayraklı’nın yirmi seneden önce yapılmış birçok binası için geçerli olmadı.

Depremi de bas bas bağıran hatta bir hafta önce haber veren değerli bir akademisyenimiz deprem sonrasında “deprem değil fakirlik öldürür” dedi. Ama ben bu önermeye bu deprem için katılmıyorum. Deprem başka bir yeri vurmuş olsa idi, yüksek yoğunlukla bu önerme doğrudur. Fakat Bayraklı bölgesindeki binaların fakir semti ve o binalarda oturanların da çokta fakir olmadığını hepimiz biliyoruz. Yıkılan ve hasar gören binalardaki herhangi bir dairenin satış bedeli milyon TL ile ölçülürken fakirlik önermesi burada doğru olamaz.

Aslında büyük ölçüde olayı hep beraber ciddiye almamadan kaynaklı bir yıkım yaşadık. Bunu en iyi yıkılan iki binanın hikayesi anlatıyor;

Depremde toz haline gelen iki bina, böyle bir deprem için sözde “güçlendirilmiş”. Yani binayı yapan müteahhitlerin cahilliğini ve aymazlığını, sözde “bina güçlendirmesini” yapanlarda sürdürmüş. Dairelerde oturanlar sıkıntıları fark edip içinde oturdukları binayı depreme dayandırmaya çalışmışlar. Yani para varmış, depreme karşı “sözde güçlendirme” yapılmış, ama sonuç değişmemiş. O zaman bu yıkılan binalarda sorun önce vicdani, ahlaki ve sonra teknik bilgisizliktir.

Öncelikle depreme karşı kötü durumda olan binaların her zaman yıkılıp yeniden yapılması durumu mümkün olmuyor. Tarihi binaların durumu ne olacak? Dünyada da eski binaların depreme karşı güçlendirme zorunluğu hep var. Yüzlerce yıllık binaları koruma zorunluluğu varken Avrupa, Amerika nasıl başarıyor da biz hiçbir şekilde bina güçlendirmelerini başaramıyoruz. Okuduklarımı araştırdıklarım da özetle şöyle;

Bir bina güçlendirmesinde önce her bina için ayrı proje çıkarıyorlar. Genel bir yol yok. Ama binayı güçlendirme diye önce somunu, demiri bırakıp zemin ile başlıyorlar. Zeminin analizi yapıldıktan sonra farklı metotlar uygulanıyor. Zemininin sıvılaşmasını engelleyecek yöntemlerden, binanın çevresinin boşaltılıp sismik dalgaları emebilecek 100 eş merkezli plastik halka koymaya kadar fark metotlar var. Hatta bu uygulamaya sismik görünmezlik pelerini adını vermişler. Ardından bina ile zemin arasına yine bizim için değişik gelecek sönümleme teknolojileri yerleştirme uygulamaları yapıyorlar. Sonra ise bina içine yöneliyorlar. Zayıf kolanlara sönümlemeyi arttırıcı fiberglass köpük koymak, dışarıda çelik kaplamak gibi farklı metotlar var. Hatta binanın tepesine sismik dalgaların sönümlemesini azaltan büyük bir küre dahi bu çözümlerin içinde var.

Ama tüm bina güçlendirme yöntemlerin “yüklü bir maddi maliyeti” var. Zeminin, tüm kiriş ve kolanların hepsinin elden geçmesi gerekecek. Ve bu sırada binada kimse oturmamalı ki çalışmalar yapılabilsin. Çok iyi öngörebiliriz ki “güçlendirme masrafları” neredeyse binanın durumuna göre binanın orijinal yapım maliyetlerinden bile fazla tutabilmektedir.

Ama yine de bu depremin bu kadar ağrı hasar vermesinin sebebi bu sefer fakirlik değildi. Çünkü araziler İzmir’in en değerli arazileri. O daireleri alabilenlerde çok fakir kişiler olamaz. Ve yıkılan “sözde güçlendirilmiş” iki binadaki hikayenin özeti de şöyle olmuş. Müteahhitler bu değerli arazilere yine malzemeden çalarak ve tam bir teknik cahillik ile de binaları dikmişler. Ardından ev sahipleri evlerde ciddi yapım sıkıntıları görmüşler. Çünkü binayı güçlendirme fikri öyle bir sabah uyanıp akla gelecek fikir değildir. Ama onlarda binayı yıkıp yeniden yapmanın maliyetinden kaçmak için kendilerince uygun bir bütçe belirleyip bu kadar bütçe ile olur yeter deyip tam kapsamlı bir bina güçlendirmesine gitmemişler. Bina güçlendirmesini yapan kişiler de bu bina aslında belirlediğiniz bütçe ile güçlendirilemez tekrar yıkıp yapalım diyeceklerine olduğu kadar deyip göstermelik bir iş yapıp vermişler. Sonuç; facia.

Hepimize büyük geçmiş olsun. Umarım bu facialar ilerisi için bize ders olmuştur.